Dünyanın her yerinde insan aynı değerdedir..

Kimse ırk, dil ve dini nedeniyle ayrıcalık taşımaz, taşıyamaz..

Kimsenin bu özelliklerinden dolayı pozitif olsun, negatif olsun ayrımcılık yapmak gibi bir hakkı yok, haddi de olamaz..

İnsanlar nerede olursa olsun eşittir ve tüm insanlar sevilmeye değerdir..

Kuşkusuz her bireyin kendine has özellikleri taşır.

Kimsenin başka birine benzeme ya da sadece birileri veya bir gurup istiyor diye kendine değiştirmek zorunluluğu yoktur..

Sevginin olduğu yerde kötülük asla barınamaz.

Sevgi evrenseldir..

Sevgi dolu bir gülümseme dünyanın her yerinde aynı anlamı taşır..

Sevmek ve sevilmek emek ister, yürek ister..

Ancak sadece insan sevgisi yetmez insana..

Bir küçük dostun sevgisi de önemli..

Küçük dostlarımız, yani hayvanlar yalnızlığın giderek arttığı süreçte arkadaş yerine geçer..

İstisnalar dışında herkesin evlerine kedi, köpek, balık, kuş aldığı, onlarla keyifli zamanlar geçirdiği yadsınamaz bir gerçek..

Hayatın her alanında, yolda, işte, tatilde karşımıza çıkan bir kedi, bir minik dosta su, mama veren ve onların mutluluğuna tanık olanların sayısı bir hayli fazladır.

Küçük dostlarımız, yani hayvanlar yakınlık kurduklarında insanlara kendi cinslerinden daha çok bağlanır, bağlanır çünkü sevildiğini bilir..

Hayvanlar, kendisine verilen sevgiye karşılık vermek ister..

O karşılık da sadece sevgidir..

Çünkü çıkar düşünmeksizin kendisine sevgi sunana sevgi duyar, tüm içtenliğiyle sevgisini gösterir..

Psikologlar hayvan sevgisinin çocukların ruhsal gelişine olumlu katkı sağladığını söylüyor.

Çocukların bir küçük dostun, bir kedi, köpek, kuş ya da bir başka hayvanın bakımını üstlenmesi, beslemesine katkıda bulunması küçük dostunun mutlu olmasını istemesi bir canlının sorumluğunu paylaşıyor olması gelişimine büyük oranda destek olur..

“Hayvan sevmeyen insan sevemez” sözünü önemserim.

Çünkü bir canlıdan karşılık beklemeksizin onunla sadece sevgi alış verişinde bulunmayı tarif ediyor bu sözcük..

Bir küçük dostun bakımını üstlenmek, onun mutluluğunu düşünmek karşılık beklemeden yapılan bir davranıştır..

Bu davranışın tarifi de sevgiden başkası değildir elbette..

Bir hayvanı sevmek, mutlaka eve alıp hayatı onunla paylaşmak anlamına da gelmez..

Antalya gibi çöl sıcaklarının yaşandığı bir kentte küçük dostların önüne biraz mama,bir kap su koymak onu çok mutlu etmeye yeter de artar bile..

Kış aylarında ise korumasız olan hayvana barınak sağlamak, bu mümkün olmuyorsa bir karton kutu ile yardımına koşmaz hem sevgiyi, hem de insanın içinde var olan merhamet duygusunu körükler..

Bunları niçin mi yazdım ?

Ben kendi sevenlerdenim..

İki kedi besliyoruz evde..

‘Çılgın’ ismini verdiğim kedim tam 15 yıldır bizimle yaşıyor ve çok mutlu..

Sevgisini her fırsatta bize gösterir, biz de sevgimizi karşılıksız vermek için çabalar dururuz..

Bir de ‘Köpük’ ismini verdiğimiz dünyalar güzeli bir oğlumuz vardı..

Vardı diyorum, bayramda bizimle 14 unutulmaz yılını paylaşan yakışıklı oğlumuzu kaybettik.

Bembeyaz, açık mavi gözlü, yakışıklı mı yakışıklı bir adamdı Köpük.

Kendine has özellikleri vardı.

Bizi kimseyle paylaşmak istemezdi..

Ankara kedisi olan Köpük, 14 muhteşem yılın ardından bizi bırakıp melek oldu..

Onu çok ama çok sevdik, o da sevgilerin en güzelini sundu 14 yıl boyunca bize..

Demem o ki Köpük’ün, ablası Çılgın’ın verdiği karşılıksız sevgiyi anlatmak için ciltlerce kitap yazılabilir..

Sevgi emek ister, bir de bir hayvanı sevmek, onunla hayatı paylaşmak için yürek ister..