Şimdi sorsam, aşkın şairi kimdir diye? Nazım Hikmet,
Attila İlhan, Cemal Süreya, Orhan Veli, Ahmed Arif ve Özdemir Asaf başta olmak
üzere Türk Edebiyatı'nda iz bırakmışlar ile kendi köşesinde yazan çizen,
söyleyen onlarca isim gelir aklınıza.
--Sahiden ya, aşkın şairi olur mu?
--Aşkın adamı, aşkın kadını olup olmayacağı gibi.
--Ben hep şiir, çiçek ve çocuk deyince de aklıma Ceyhun
Atıf Kansu gelir: "Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Bütün çiçeklerini
getirin buraya,/ Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,/ Kaya diplerinde açmış
çiğdemlere benzer" diyen. Bilmem bekli de kendimi bulduğumdan iki damla
göz yaşım ya yanaklarıma, ya da içime akar da!..
--Bugün SEÇİM GÜNÜ YA, neredeyse iki yıla bir düşen
"seçim günü" sebebiyle, yazmak, çizmek, söylemek, söylenmek yasak.
--Eee o zaman biz de, aklımızın bir köşesinde, yanında
duran işimizden, aşımızdan, sevdalarımızdan söz ederiz.
--Torosların Fethiye dolaylarından hemşehrim Ahmet
Günday'ın "Bağlama metodu Notaları ile Halk Türküleri ve Türkü
Hikayeleri" dergisinin Nisan 1977 sayısına yazdığı bir öykü geldi aklıma.
--DATÇA'da anlatılan bir öykü. "Datça" deyince
ne öyküler vardır ne öyküler. Yanık, iç yakan, iç burkan. Deniz ve doğanın hem
güzel, hem haşin, hem de sakin, hem fırtınalı yöresinde.
--O yörelerde, sazlı sözlü düğün dernekler; kahve,
bağ-bahçe sohbetleri de bol olurmuş bir zamanlar. Onlarda değişmiş, bu
günlerde, "ne çökertmeden çıkan Haliller ve ne de sevgili Tolga'nın
söylediği "Oldu mu Ayşem oldu mu/ Bu nazlar yakışık aldı mı/ Bir kerecik
öpmeyen/ Gül benzin Ayşem soldu mu?" deniliveren, sitem dolu türküler
kaldı.,
--Nerede o eskisi gibi çimenlerin üzerine serilen bir
şilte, hasır üstünde iki kadeh rakı atılarak, elde saz ile döktürülen türküler.
--"Deniz üstü köpürür hey canım rinnan nay rinna
rinna nay
Kayığa binsem götürür hey canım hey
Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna
rinna nay
Bir güzelden ötürü hey canım heyy
Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay
Ecel geldi erkenden hey canım hey
Denizin ortasında hey canım rinna nay rinna rinna nay
Mum yanar sofrasında hey canım hey
Benimde şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna
rinna Memleket sevdasından hey canım hey"
--İçinde ne yok ki.
--Refik Durbaşın dizelerini Cem Karaca’nın seslendirdiği
o şarkı gibi: "Sevda ne yana düşer usta /Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana/ Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta/ Sıla ne yana
Hasret hep bana/ Bana mı düşer usta?" sahiden ya.
Gurbet ne yana düşüyor, sıla ne yana?
--Sevdalar, kız ise erkek, erkek ise kız sevdalılar,
sevdalıklar varmış eskiden. Memleket ise, ayrı bir sevdalıkmış. Yolların mı
uzaklığından, olanakların mı kıtlığından kim bilir?
--Bu gün ise, kendimize bile o kadar uzak olduk ki. Hele
hele "kara sevdalara". Neredeyse yok artık. Var ise de SANAL
SEVDALAR, yok ise de Sanal elvedalar. Bayat mı bayat, yavan mı yavan. Her neden
ise de çoğu kişinin elinden düşürmediği kimden daha "akıllı" belli
olmayan telefonlarda.
--Atık kendimiz değil, dayatılanları sever, seçer olduk
her şeyde. Kendimiz olamadığımızdan mıdır, nedir?
--Ne aradığımızı bırakın kendimizin bile ne, kim olduğunu
unuttuk, unutturulduk.
--Sahiden ya, biz sanalda gördüklerimiz miyiz biri birimiz
için; yoksa başka bir şey-kişiler miyiz? Bilen var mı?
--Evet ya? sahiden:
"Şu dünyanın gam yükünü /Çeken var mı benim gibi
Gece gündüz gözyaşını / Döken var mı benim gibi
Talihim yok bahtım kara / Böyle hayat batsın yere
Sinesine vura vura /Ölen var mı benim gibi yok
Gitmez ki başımdan atam /Ben bu derdi kime satam
Saçlarını tutam tutam / Yolan var mı benim gibi "
--Ne garip şeyler olmuş ya gerçekten. Sevdanın,
hasretliğin, acının, yiğitliğin acı da olsa, tatlı da olsa sekiden bir tadı
varmış
--Herkes kendisi iken, şimdi ise:
"Haydi çık pazara her şey satılık/ Üç otuz paraya
her şey satılık
Dostluk şeref namus hep haraç mezat/ Üstte başta ne varsa
her şey satılık
Sen ben biz siz onlar bütün yurttaşlar/ Savaştan barıştan
arta kalanlar
Romen Bulgar derken şimdi de Ruslar/ Otelde motelde
canlar satılık
Pazar malı olmuş babanın ismi/ Aileden yadigar takı
satılık
Baba ocağını yerle bir eden/ Sefer tası gibi katlar
satılık
İthal otolara yenik düştüler/ Rüzgarlarla yarışan atlar
satılık."
--İlahi Zülfü Livaneli, onlar öyle olabilir ama.
--Biz hala onurumuz ile direniyoruz!..
--Sanal olmadan, banal olmadan ve satılmadan!..
--En önemlisi de satmadan, atmadan sevdalarımızı bir
yerlere.
--Ellere vermeden, yerlere atmadan. Göğsümüzde saklayarak
--Oradan nasıl görünüyor ki?