Ben 1966 yılı 2 Temmuz doğumluyum. Manavgat Yavrudoğan. Düşünün 1969-

70'li yıllarda annesinin elinden tutmuş köyün sokaklarında yürüyen çocuk bir

kağıt parçası bulduğu zaman bunu alıp “okurum” diyerek eve götürüyor. Öyle

anlatır annem. Zaten 73 yılında kendi haline evde okumayı yazmayı söktü,

ilkokula başladığında gazete okuyan bir çocuktu. Şimdi ben 57 yaşındayım. Halâ

ne bulsam okuyorum.

Şimdi de bir kitap okuyorum. Bu kitap bir doktora tezi. Yazan Doktor Mustafa

Gökmen. Kitabın adı “Ulus Devlet Basın ve Siyaset.” Tek partili dönemde

halkevleri ve Isparta'da halkevi yayını olan Ün dergisinin Cumhuriyet

devrimlerine yaklaşımı ve yönetimle halk arasındaki kurduğu köprüyü anlatan

bir kitap olmuş. Cumhuriyetin kurulduğu dönemde kurulan- kapatılan partiler,

demokrasi olsun diye çok partili sisteme geçiş süreci, çok partili süreç kararı

alan CHP’nin bunun için Anayasa değişikliğine bile ihtiyaç duymaması. Genel

sekreteri İçişleri Bakanı, valileri il başkanı yapması. O döneme göre doğrular, bu

döneme göre yanlışlar falan.

Gözlüğü de değiştirdim seçimden sonra. Olayları biraz daha net görmeye

çalışıyorum. Siyaseti daha net okumaya çalışıyorum. Siyasetten uzak durmaya

çalıştığımı da bilen bilir ama sonuçta ben de bu ülkenin vatandaşıyım. Kendime

sıfat aramadığım için aldığım bunca Araştırma-İnceleme dalı ödülüne rağmen

“Araştırmacı Gazeteci” kimliğine bürünmüyorum. Sürece Cumhuriyet Halk

partisi odağında bakıyorum. Parti yönetimine bakıyorum. Parti yönetimi benim

bildiğim gibi. Herkes her şeyi söylüyor, demokrasi var insanlar eleştiri hakkına

sahipler.

CHP’de öyledir. Örneklemek gerekirse seçimden önce Cumhurbaşkanı Hüda-

Par’la bir araya gelirken hiçbir Ak partili “ne oluyor?” demedi, düşünmeye bile

cüret edemedi. Hatta iktidar yandaşı ülkücüler bile. Ama Cumhuriyet Halk

Partisi’nin üyesi bile Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanını eleştiriyordu.

Yani “bu bir tarz, üslup” falan filan diyebilirsiniz de işte tarzda olmuyor yani.

Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu zaman dünyadan çok güzel tepkiler

almıştı. Özellikle “3 dönemden sonra olmayacak” söylemi çok takdir almıştı.

Gerçi suyun başındaki kaçıncı dönem olduğunu biz de bilmiyoruz, arabanın

motor bakımını yapıp kilometreyi sıfırlamak gibi bir şey oluyor ama sonuçta

aşağıdakiler değişiyor.

Şu anda neye bakıyoruz? Seçimden hemen sonra işte yok efendim 7 dönem,

yok efendim 5 dönem. Bir de düşünün bunu partinin kendi partilisi olduğunu

söyleyenler yapıyor bunu. Yani muhalefetteki kişi, sıfırlayıp duranı değil, kendi

partisindekini eleştiriyor.

Benim penceremden baktığımız zaman, Cumhuriyet Halk Partisi tabanı bu

seçimden sonra, psikolojik anlamda çöktü. Bir arkadaşım böyle yılgın bir

ifadeyle “seçimi kaybettik “dedi. “Ben kaybetmedim” dedim çünkü hiçbir yere

aday değildim. “Şimdi gitti, belediyeler de gitti” dedi. Evet işte buradayız. Şu

anda sadece partililerin kaygısı bu. Belediyelerde mi gitti?

Seçimden sadece 1 hafta sonra iktidar partisi sandık görevlilerini piknikte

ağırlayıp, 2024 seçimleri için motive ederken CHP kongre sürecinde birbirini

itibarsızlaştırma sürecindeydi. Bu ara ulaşılamayan 17 bin sandık söylemi

doğruysa zaten bana susmak düşer.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin tepesindeki isimler her ne kadar “eleştiriye açığız,

taban bizi adayı gösterirse varırız, değilse yokuz” falan da deseler hikâye. O

“taban” dedikleri kitlenin nasıl oluştuğunu, “delege” olmanın nasıl bir şey

olduğunu, “üye” olmanın nasıl bir şey olduğunu da biliyoruz, birbirimizle

kandırmayalım.

Yerel seçime kaç gün kala kurultay yapacaksınız, merkez kadro değişirse hangi

süreçte nasıl bir “yenileşme” ile yerel aday belirlemesi yapacaksınız, o aday ne

kadar sürede kaç kişiye ulaşabilecek?

Biz olmayan otobüslerle duraklarda helak olurken erken kalkan yol alır, aldı

bile….