Bugünkü ‘realpolitik’ kavramı, Alman Birliği’ni sağlayan Bismarc ile örneklendirilen tarihi anlamından önemli bir bakımdan farklı görünüyor: Onlar bu kavramı, uğruna mücadele edilen nihai iyi ve değerli hedefler (idealler) hatırına, arızi olarak bunlarla uygunluk ve/veya tutarlılık içinde olmayabilen şeyler yapmayı bir ölçüde ‘anlaşılır’ kılabilmek için yaratmış görünürler. Alman birliği gibi ‘yüce ve tutarlı’ bir ideal için hiç de yüce ve tutarlı sayılmayacak şeyler ‘gerektiğinde’ neden yapılmasındı? Bu, övünülemeyecek fakat makul görülebilecek ya da görmezden gelinebilecek politik durum, tutum ve eylemlere realpolitik dediler.
Bugünün politik dünyasında, uğruna mücadele edilir görünen değerlerle uygunluk taşımayan duruş, tutum ve davranışlarla karşılaşmak, hoş olmasa da mazur görülebilecek bir ayrıksılık ya da şaşırtıcılık hali olmaktan çoktan çıkmış durumda. Tam anlamıyla bir ‘vaka-i adiye.’ Dolayısıyla, genel olarak doğru ya da ideal olan politikanın istisnai olarak yanlış ve ideale sığmayan yolları seçmesi anlamındaki ‘real politik’ kavramı, bugünün politik yaşamını kavramakta işlevselliğini, en azından tarihi anlamıyla, çoktan yitirmiş durumda. Şimdilerde ‘real politik’ olan, yaygın ve sıradan, ‘ideal politik’ olan ise, istisnai ve şaşırtıcı hale gelmiş durumda.
Bugün etkin ve yaygın olan (real) politikanın diline doladığı halde ne geçmişte gerçekleştirdiği ne de gelecekte gerçekleştireceği ve hatırına kimi yanlış stratejilerini ya da eylemlerini mazur görmemizi isteyebileceği gerçek bir temel-değerli-ideal amacı kalmamış görünüyor. Onun derdi nicedir salt iktidar… Yani, iktidar için iktidar... Bu öyle bir hakikat ki, onun olumlu karşıtı olan ‘ideal politik’ yaşamda, çok sıra dışı hallerde, çok daralmış alanlarda ve bir süreliğine kendini gösterebiliyor. Bu halde bile, ‘real politika’, ‘idealpolitika’nın özünü hızla öldürürken onun bütün görünümlerini maharetle edinmiş oluyor. ‘Real politika’daki salt iktidar olma amacı; her türlü ideal, değer ve anlam kılığına hızla ve bir süreliğine girebilen yedi canlı bir anlamsızlık, değersizlik ve yüzsüzlük yeteneği edinmiş durumda kendine.
Bunun, çağımız politik yaşam alanını aşan, daha büyük bir anlam yitimi ile ilgisi olmalıdır. Hemen bütün zihin ve pratikleri ele geçirmiş ve ele geçiremediklerini de ikizi olan ‘apolitik’e dönüştürerek işlevsizleştirmiş bulunan ‘realpolitik’in dayattığı bakış açısından zor da olsa çıkarak, dünyaya dikkatli bir şekilde bakarsak; son ve en yüksek uygarlık dönüşümü olan modernitenin kurduğu anlamlar ve değerler dünyasının dehşetli bir anlam yitimi içinde olduğunu görmek mümkündür. Dalları çoktandır filizlenmeyen, gövdesi, kendinden olan kurtların çiftliği haline gelmeye razı bu çağı şaşkınlıkla izliyor, onu yeterince anlamlandıramadan, yorumlayamadan kendiliğinden bir sürüklenişle deneyimliyoruz. Dünyada ve ülkemizde, bu ‘cehennem yolculuğu’nda yer kapmak yerine onun niteliğine işaret eden özerk sanatçı, düşünür ve ideal politikacılarına çok ihtiyaç var. Ancak onlar, oynanan bu oyunu değil, yazan ve sahneye koyanları -asıl gerçeği- işaret edebilecektir.