Bildiğiniz gibi
geçen hafta ABD Başkanı Trump; “Suriye’deki petrolü kontrolümüz altında
tutuyoruz” diyerek baklayı ağzından çıkardı. Yani bütün kavga, gürültü, YPG’ye
verilen binlerce silah, TIR’lar dolusu mühimmat hepsi, hepsi Suriye’nin petrolünü Suriye’ye bırakmamak
içinmiş gibi ! Uzun vadede ABD’nin denetimi altında bir terör devleti kurma
amacı da Ortadoğu petrolleri üzerinde egemenlik kurmaya yöneliktir. Büyük Ortadoğu
Projesi (BOP) işte bundan ibarettir.
PKK’nın arkasındaki
ABD desteğini ortaya koyan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in ve ABD’nin
bu politikasına karşı halkın sevgisini yanına alan Diyarbakır Emniyet Müdürü
Gaffar Okkan’ın öldürülmeleri “görevimiz tehlike” filmi gibi açık ve kesin “büyük
devlet”(!) operasyonlarıdır.
Bütün bunların üç hedefi
açık ve kesin olarak ortaya çıkmıştır. Birincisi; Ön Asya’nın petrolünü ele
geçirmek; ikincisi bölgede İsrail’in güvenliğini ve egemenliğini sağlamak ve
üçüncüsü de su kaynaklarını denetim altına almak.
Barzani tarafından
bağımsızlığı ilan edilen ve sonra koşullar yeterli olmadığı için
gerçekleştirilemeyen yapay devlet oluşumu da ABD tarafından Irak Petrol
bölgesini ele geçirme operasyonudur.
Güneydoğu Anadolu’daki
mayınlı tarlaların, güya mayınların temizlenmesi için bir İsrail Şirketine
tahsisini anımsayınız. CHP’nin Anayasa Mahkemesine başvurusuyla önlenen bu
kalkışmanın gerçek nedeni neydi dersiniz? Sadece stratejik bölgenin toprağını
ele geçirmek için miydi? Yoksa Irak ve Barzanistan petrolünü Hayfa ’ya
ulaştırarak dünyaya pazarlamak için Türkiye topraklarından bir boru hattını geçirmek
için miydi? Anayasa Mahkemesi kararıyla Türkiye topraklarından geçiş olanaksız
hale gelince aynı hattın Suriye’den geçirilmesi teklifinin, büyük vaatlere
rağmen, Başer Esat tarafından reddi nedeniyle mi kırk yıllık “Esat” bir günde
“Eset” oluverdi bilmiyoruz.
Biz, Türkiye olarak
neden petrol paylaşımının dışında kaldık?
Birinci Dünya
Harbinin (Osmanlı İmparatorluğunu paylaşım savaşının) başlamasına az bir zaman
kalmışken 14 Haziran 1914 tarihinde Padişah; Bağdat ve Musul Valilerine bir
yazı gönderildi:
“Vilayet dâhilinde
nerelerde petrol ve neft madenleri vardır, şimdiye kadar bunlardan kaç maden
için kimlere ruhsatname verilmiştir, hangileri işletilmektedir. Açıkça
bildirilmesi…”
Buna yanıt veren
Bağdat Valisi Cavid Bey’in yazısı daha ilginçti:
‘Vilayet dâhilinde… Padişah
toprakları dâhilindeki hazine çiftliğinde zift ve neft ve petrol kaynakları bulunduğu
malûm olup, ancak uzmanların marifetiyle icra-yı keşfiyat ettirmek mümkün
olmadığından bunların derece-i mikdarı muayyen bulunmadığı ve bu maden için
kimseye ruhsatname verilmeyip yalnız rüsum-ı nisbiyesi bazı seneler mültezime
ihale ve bazen emaneten idare edilerek bu surette işletilmekte olduğu…’
Savaşın başlamasına
sayılı günlerin kaldığı bir ortamda, hangi toprakların nerelerinde petrol
olduğunu, bunların kimlere verildiğini, verilenlerin hangilerinin işletilmekte
olduğun bile bilmeyen bir merkezi yönetim ile hiç uzman olmadığından bu
sorulara cevap veremeyen ye yerel yönetimlerin idaresindeki bir imparatorluğun
çağa ayak uydurması elbette mümkün değildi.”(*)
Osmanlı
İmparatorluğunun paylaşılmasında Almanlara karşı İngiliz ve Fransız İşbirliğini
görmekteyiz. Osmanlı İmparatorluğunun Almanlarla yaptığı anlaşmalar, ordunun
komutasının Alman Komutanlara teslimi, petrol alanlarının hakimiyetinin
Almanlara geçmesi demekti.. İngilizler bunu önlemek için tüm Arap halklarını
ayaklandırdılar.
Yüz yılı geçen bir
zamandan beri petrol kaynaklarının paylaşılması kavgasına Ön Asya halkları
kurban edilmektedir. Emperyalist ülkeler, milyonlarca insanın kanını ve canını
alarak dünya egemenliklerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Artık terör
örgütleriyle açıkça işbirliği yapan ABD’nin gerçek yüzünü görme zamanı
gelmiştir. Bu oyunu bozmanın tek yolu, mazlum ülkelerin dayanışmasını
sağlamaktır. Bizim Suriye halkına hiçbir düşmanlığımız ve topraklarında gözümüz
yoktur. Eğer başından itibaren kendi topraklarının bütünlüğünü sağlamaya
çalışan Esat’ın yanında dursaydık, sınırlarımızın dışına çıkmamıza gerek
kalmazdı.
(*)Osmanlı’da Neft
Ve Petrol
Volkan Ş.
Ediger, ODTÜ Yayını,
Sayfa:318