Nefret olgusu bazen figür olarak insanları çeker. Nefret duyguları arttıkça, siyasi oyun kurucular hedeflerine yaklaşabilir.


Dünyada ve bizim siyasi hayatımızda nefreti körükleyerek istenilen ortama ulaşmış bir çok örnek sıralayabiliriz. Bazen nefret duygularının küresel güçler dediğimiz emperyalist senaristler de kullanır. Güney Amerika eyaletlerinde ve geçmişte İran gibi ülkelerdeki rejim değişiklikleri, ihtilaller, hep ülke halklarını mevcut yöneticilere karşı kışkırtıp nefret aşılamakla olmuş.


Dünya siyasetinde, birçok baskıcı uygulamalara ve kanlı ihtilallere şahit olmuşuzdur. Halklara nefret aşılanması, bazen iktidarların da kullandığı bir yöntem olmuştur. En azından kendi seçmenlerini el altında tutabilmek adına, rakiplerine karşı kin ve nefret duygularını empoze etmişlerdir. İktidarlar, taraftarları için kendi fikir ve ideolojilerinin karşısında duranlara karşı nefret ettirme yöntemini kullanmışlardır.


Nefret her zaman gruplaşmaya sebep olmuş ve hasımlıkları körüklemiştir. Hasımlılık ortamından doğan bölünmelerden faydalanan, sinsi emelleri olan dış güçler olduğu gibi, ülke içindeki iktidar kavgası yürütenler de istifade etmişlerdir. Fakat nefret ederek hareket edenlerin sonu hiç te iyi olmamıştır.


Konu nefret olunca aklıma, geçtiğimiz günlerde konuşulan 27 Mayıs 1960 ihtilali geldi. İktidarda olanların hiç suçu yok muydu? Sorusuna hep cevap aradım. Veya iktidar sahipleri muhalif olanlara baskı uyguladı mı diye hafızamı yokladım. Uygulamadı diyemeyeceğim. Radyolarda her gün yayınlanan vatan cephesine kayıt olanların isimlerinin okunduğunu hatırladım. O yıllarda büyüklerimden ‘gidip vatan cephesine kayıt olalım de işlerimizi kolay hallederiz’ cümlesini duyardım. Sanki ülke insanlarının birçoğu din değiştirmiş gibi hasım olarak gösterilen muhalifleri din düşmanı gibi göstererek, dindar halkın üzerinde algı operasyonları yaparak taraftar oluşturulmuş.


Peki, dönemin iktidarında bu uygulamalar olurken, muhalefet boş mu durmuştu. 555K fısıldamalarını, benim yaşımdakiler hatırlamalı. (beşinci ayın beşinde, saat beşte Kızılay’da) anlamındaki bu fısıltı çığ gibi büyümüş, kitleler halinde mitingler yapılmıştı. Sonucunda çatışmalar oldu, üniversite gençliği üzerine atlı polisler yürüdü, ateş açıldı, tabii tutuklanmalar oldu. Sonuçta hiç akla gelmeyen bir şey oldu, başbakan ve iki bakan idam edildi. Tarihimize kara leke olarak kaydedildi. İktidarı ve de Muhalifleri hangi eller kışkırtmıştı ben hala bulamadım.


1980 ihtilalinden bahsetmeye satırlar yetmez. Bizzat şehit olduğum dönemlerdi. ‘Bizim çocuklar ihtilal yaptı’ sözünü ve sonrasında ‘bir sağdan, bir soldan’ cümlesiyle idam edilen genç fidanları hatırlatıp geçeyim.


Toplum mühendisleri, ülke halklarının yumuşak karnını çok iyi tespit ederler. Eğer toplum mühendisleri milli değilse, yani ajan provokatörse, vay halimize. Koskoca Osmanlıyı bitirdikleri gibi, Allah korusun Cumhuriyeti de parçalamak için uğraşırlar. Bu konunun iktidarı muhalefeti olmamalı. Mevzu bahis vatansa, gerisi teferruat olmalı.


Hoşça kalın, vatan birliğinde kalın.