Siyah önlüklerimiz, beyaz yakalarımızla, örgülü saçlarımızla, ceplerimizde ütülenmiş mendillerimizle farklı bir nesildik…
Her sabah Andımızı okuyarak başlardık güne…
Marka yarışımız yoktu…
Kundura ayakkabılarımız vardı, siyahından kırmızısından ve beyazından…
Oyuncaklarımız sınırlıydı…
Öyle bugünkü gibi çok seçeneğimiz yoktu çanta ve kırtasiye ihtiyaçları için…
Ama mutluyduk…
Ama huzurluyduk…
Çalışkandık…
Şimdi imkanlar gelişti…
İhtiyaç yelpazesi de tedarikçi yelpazesi de gelişti…
Masa üstü bilgisayarıyla lisede tanışan bizim nesile inat şimdi ceplerinde taşıyor yeni nesil, teknolojiyi…
İnanılmaz bir tüketim sözkonusu…
Kullandıkları mobil telefondan tabletlerine her şeyde marka-model yarışı…
Ayakkabı, çanta vs. bahsetmiyorum bile…
Ama farkında mısınız mutsuzlar…
Çünkü her şey sanal…
Herşey yapay…
Herşey tüketime dayalı…
Topraktan uzaklar…
Yüz yüze iletişimden uzak…
Yan yana geldiklerinde bile yüz yüze bakmıyorlar, ellerindeki telefon ve tabletlerden…
Yazık ediyoruz geleceğimize…
Farkında mısınız…
Durumu fark eden sınırlı sayıdaki insanın ve yöneticinin çabası yetersiz…
Çünkü sistemi kökten değiştirmek lazım…
Bu yolda mücadele eden ve çocukları doğayla buluşturmaya çalıştıran, doğal yaşam alanlarını sevdiren, doğa bilincini aşılayan, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisini yüreklerine koymaya çalışan, tarihini ve kültürünü öğretme gayretindeki tüm yöneticileri ve değerli insanlara minnetlerimi bildirirken yetkilileri bir eğitim-öğretim dönemi öncesinde daha uyarmak istedim…
Lütfen çocuklarımızı ne hale dönüştürdüğümüze bir bakalım…
Milli Eğitim Bakanı’ndan siyasetçisine, eğitimcisine…
Özgür, kendine güvenen, donanımlı, Atatürkçü gençliğimizi ne hale getiriyoruz…
Nasıl dönüştürüyoruz…