19 Temmuz’da ‘Memleketime
çöken çökene’ başlığıyla yayınlanan yazımın üzerinden bir hafta geçtikten
sonra yeniden ‘merhaba’. Ayrı
kaldığımız Kurban Bayramı sonrasında mesaiye başladık. Hem de Pazar gününden.
Bu da mesleğimin cilvesi…
Evet, mesleğim demişken severek yaptığım ama çoğu zaman
gazeteciyim bile diyemediğim mesleğim için önemli bir gündü 24 Temmuz. Basında sansürün kaldırılışın yıl dönümü
olan kimine göre bayram kimine göre mücadele günü. Bizim içinse direnmenin,
her türlü mücadeleye rağmen ayakta kalmanın ve mücadeleyi örgütlemenin günü…
Etikmiş, onurmuş, vatanmış, milletmiş umursamadan güya
gazetecilik yaptığını iddia edip milyonluk rantlar ve makamlar elde edenlerin
ortalıkta dolaştığı ve cirit attığı bir ortamda madalyayı hak edenler kiralık
apartman katında ve gecekonduda yaşamını sürdüren ya da servetini mesleğine
harcayanlar…
Bu gün içinde
bulunduğumuz siyasi iklim ve demokrasi ortamında hangi özgürlükten
bahsedebiliriz ki basın özgür olsun, sansür olmasın? İnsan hakları, basın ve
ifade özgürlüğü her şey rafa kalkmış…
Gazeteciler tutuklu,
gazeteciler işsiz, gazeteciler davalık…
Daha geçtiğimiz günlerde tüm bunların üstüne basına yeni
ambargo sinyali olan bir genelge yayınlanmış ve Anadolu basınına bir tokat
atılmışken hangi bayram, hangi mücadele günü…
Geçtiğimiz Cumartesi
günü güzel açıklamalar ve demeçler okudum da acaba ben mi anlamıyorum diye
dönüp dönüp yeniden okudum. Çünkü ‘Mücadele Günü’ diyoruz ama ortada örgütlü
bir mücadele yok…
Sokakta mücadele yok…
Meclis’te lobi yok…
Sevgili
meslektaşlarım gelin toptan, hepimiz, hepimizin ve ülkemizin hakkı, hukuku,
geleceği için bir de kendi haklarımız için sokağa çıkalım…
Bir araya gelip
konuşalım, önerilerimizi paylaşalım, yol haritası çıkaralım…
Bir gün olsun
gazetelerimizde kendi haklarımız için tek ses olalım…
Tüm basın çalışanları için artık bizim de bir araya gelme ve
ortak ses çıkarma zamanımız gelmedi mi?
Pandemi ile birlikte
daha da zorlaşan mesleğimizin haklarını bugün savunamayacak ya da
savunmayacaksak ne zaman savunacağız?
Gelin bir düşünün…
Gelin birlikte
düşünelim…
Bana ışık tutan başta Hocam
Ahmet Taner Kışlalı olmak üzere tüm
şehitlerimizi saygıyla anıyor, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fazilet adaları” dediği Anadolu
basınının güçleneceği günler için ortak aklın harekete geçmesini diliyorum…