Savaş muhabiri, fotoğrafçı ve belgesel yapımcısı Coşkun Aral, maden ocakları için dağları lime lime etmenin yangından daha tehlikeli olduğunu, dağların geri gelmeyeceğini kaydetmiş. Doğru söze şapka çıkartılır…
Ama bunu yıllardır ne çok söyledik, yazdık, konuştuk…
Sadece gazeteci olarak çeyrek asırdır Antalya’ya maden ocakları eliyle verilen zararı yazıyorum. Onlarca siyasi, meslek odası başkanı, uzman, çevreci bu konuda yüzlerce açıklama yaptı. Davalar cabası…
Hatta bu uğurda can veren Ali Uvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti var…
Görev yaptığım 21. Dönem Antalya İl Genel Meclisi’nde de en büyük mücadele alanım çevre tahribatının önüne geçmek olmuştu…
Yalnız maden ocakları değil, HES’ler de büyük zarar verdi güzel ülkemizin güzel doğasına…
Antalya çok çekti…
Sonuç doğamızı elbirliği ile mahvettik…
Bir zamanlar HES ve maden ocağı düşmanı olmakla bizi itham edenler susuz kalınca, ormanlar yok olunca anladı sanıyorum isyanımızı…
Ne HES düşmanıyız ne de maden ocağı…
Hepsi de gerekli ama doğamıza kıymadan. Üstelik alternatif alan varsa sit alanına, ormana maden ocağı açmak gerekmiyor…
Yatırımcıyı maliyetten kurtarmak adına doğamızı feda ediyoruz…
Oysa doğanın tahribatının dönüşümü yok…
Yok olan ormanlar, dağlar, kuruyan dereler…
Su zengini Antalya’nın geldiği nokta, su stresi Antalya…
Coşkun Aral çok güzel söylemiş…
Ağzına sağlık…
Ama bizi dinlemeyen ve bu çığlıklara kulak tıkayanlar yüzünden atı alan Üsküdar’ı geçti…
Geçmiş ola…
Kafaları taşlara vursak da sonuç yok…