Takipçilerimiz hatırlayacaktır. Geçtiğimiz günlerde Burdur- Antalya arasındaki coğrafyada şirin bir beldeye yolumuz düşmüştü. Bucak ilçesine bağlı Kızılkaya beldesi. Hani Bademağacı’nı geçtikten sonra bi kavşak vardır, sola dönünce Korkuteli’de ulaşırsınız ya, işte o yol üzerinde “tarihi” desek tarihçilerin “hastir” demeyecekleri kadar eski bir yerleşim yeri. (MÖ 1295)


    Buranın mevcut Belediye Başkanı İlkay Güngör’ün Kepez Belediyesi’nden arkadaşımız olması, beldenin bizde sempati üretmesine katkısı var mıdır, elbette vardır.


    Kızılkaya’ya bizim Hidayet ile gittik. Evet Hidayet Gültekin. Artık o da güzel fotoğraflar çıkartıyor ama burada başka işleri varmış. “Fotoğraf” boyutu bana kaldı. “Sen varken ne haddime” demedi yani. Attım kendimi Kızılkaya sokaklarına. Mevsim henüz kış işe baharın arasındaydı.



    Gözüme beldenin evlerindeki “cumba” zenliği takıldı. Neredeyse cumbasız ev yoktu. E tabii bölge biraz varsıldır ki geçmişten bugüne evler 2 katlı. 2 katlı evlerde “cumba”, sokakla evi ilişkilendiren noktadır. “Kapı” değildir dışarıya açılan, ya da dışardan girilen, cumbadır.


    Evin hanımı karşı cumbadaki komşusuyla buradan dertleşir. Herifi de burdan şikayet eder, kız aradığı oğlunu da, hayırlı koca aradığı kızını da burdan anlatır konu komşuya. Tabii kızlar da buradan, kafesin ardından gözetler içini yakan gencin sokaktan geçişini.


    Ben bir yandan deklanşöre dokunurken kulaklarımda Necip Fazıl çınlıyordu:

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

 

   Çamlıca'da,  yerdedir göklerin derinliği.

    Oynak sular yalının alt katına misafir;

    Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

    Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

    Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

    Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

    Cumbalı odalarda inletir " Katibim"i...

 

                         Kadını keskin bıçak,

                         Taze kan gibi sıcak.

                                    İstanbul,

                                    İstanbul...

 

    (Bu arada bu şiiri Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’den dinlediniz mi? Ben dinledim, müthişti.)

    İnanın her evin farklı açılardan en az 3’er 5’er fotoğrafını çekerken resmen tarihe gömüldüm. Telefonum ötüp, Hidayet “Neredesin?” dediğinde üzülmediysem, bir daha Kızılkaya’yı görmek nasip olmasın. (Bi daha görmedim ama…)

    Evet, Kızılkaya’nın cumbalarını sizlerle paylaşma zamanı geldi.


    “Cumba” kelimesini Ekşi Sözlük’te aradım.

    Aslında İtalyanca “Gibbo”dan geldiği pek bilinmeyen, Türkçe'de biraz çekinerek “çıkma” olarak tanımlayabileceğimiz mimari öge.
Cumbanın değişik fonksiyonlarından en önemlisi kapalı bir aile yapısı olan toplumumuzda sokak (dolayısıyla kamusal alan) ile evin sınırlarını daha keskin bir kontrast haline getirmektir; sokağı evin içine taşırken, sokakta da evin bir parçası gibi durur. Yani, yin yang felsefesi gibi iki alan birbiri içine girip kıvrılır ama karışmaz.
    

    Ancak çıkma-cumba ilişkisinde şunu söylemek gerekir ki; temel tasarım hatası olarak değerlendirilebilecek bir tavır olan kütleyi tamamen çıkartma (burdaki temel kıstas imar mevzuatının verdiği 1.5 metredir) cumbayı eski tip çıkma olarak anılır hale getirmiştir, kullanımı bu şekilde olmaktadır. (Ekşi Sözlük)

    Daha sonra “cumba” için şairler ne demiş diye baktım. İsmet Zeren;

    “Şimdi şiirlerin cumbasından bakıyorum çocukluğuma
    Pencerelerde yılların demir parmaklığı
    Çıtaları sızlatıyor içimi”
demiş. “şiirlerin cumbası”ndan “cumbanın şiiri”ni yazmak, güzelmiş.

    Birde Ayvalık’ın cumbalı evleri için Galip Sarımeşeli yazmış. Bu dizelerle noktalayalım masalı.


“Bu cumbadan kimler sarktı

Bir çocuğa alışveriş için
Unutulmaması gerekenler hatırlatıldı
Cumbasından.
Bir dedikodu fısıldandı bir 
kadına
Yine bir 
kadından, evin cumbasından
Biri uğurlandı bu cumbadan
Ayvalık’tan.
Elektrikler kesildi belki
Yeniden gelmesi için beklendi cumbasında evin…