Bu günlerde televizyondan ve basından haberleri izlemek, o insanı kahreden görüntülere bakmak gerçekten zor oluyor! İnsanın tahammül gücünü aşan dramları, dehşeti, acıyı ve korkuyu görmek, hepimizin ruh sağlığını bozuyor ve insanlık adına umudumuzu yitirmemize neden oluyor!

 

    Bu gün bir televizyon kanalında Afganistan’da Taliban’dan kaçmaya çalışanların havaalanında yarattığı izdihamdan daha da korkunç olan bir şey gördük hepimiz; kaçmaktan umudunu kesmiş, uçağa binemeyeceklerini anlayan anneler, aileler, kundaktaki bebeklerini, tel örgüler üstünden yabancı askerlere veriyordu! Bu kahreden inanılmaz görüntüyü, o korkunç umutsuzluğu ve korkuyu, en az onlar kadar, biz de içimizde hissettik! O anları izleyen herkes gibi, insanlığımızdan utandık!

 

    Dünya giderek yaşanılmaz bir hal alıyor! Üst üste gelen afetler, korkutan sonuçları olan iklim değişiklikleri, yangınlar, seller, deprem felaketleri, kuraklık, susuzluk, salgın hastalıklar, savaşlar derken, insanlık büyük bir devinim içinde, oradan oraya göç ediyor umutsuzca!

    Sanırım artık bu göç hareketleri durdurulamaz hale geliyor! Çünkü adaletsiz ekonomik düzenlerle gelen yoksulluk, işsizlik, savaş ve açlık, insanları çaresizce göçe zorluyor!

 

    Her şeyini, sevdiklerini şu veya bu nedenlerle kaybeden, kaybedecek hiç bir şeyi kalmamış yoksul insanların, hayata son bir çabayla umutsuzca tutunma gayretlerini görmek, bu kahreden görüntülere bakmak, insanın içinde de bir şeyleri öldürüyor! Bu görüntüleri, merhametsizce kanıksamış, ruhsuz ve duygusuz insanlardan söz etmiyorum tabii. Çünkü dünyada olup biten onca haksızlıkta, onların da büyük payı var! Ben bizim gibi henüz insanlığını, vicdanını, duygularını yitirmemiş, hala insan kalabilmiş olanların duygularına tercüman olarak yazıyorum, kahreden insanlık dramlarını ve soruyorum; gerçekten yapabileceğimiz hiç bir şey yok mu, üzülmekten, kahrolmaktan başka? İnsanın insana ettiği bunca kötülüğü, önlemek yerine, kahreden görüntülerin, pasif izleyicileri mi olacağız hep?