Kadir Dursun’u yazacağız yine. Yaşanmış güzelliklerin en az yarısına imza atan adam. 


Kendisini tanıdığımızda henüz Piyano Festivali’ne başlamamıştı. Muratpaşa Belediyesi Basın Bürosu’nda sohbetin arasında girmişti odaya. Aspendos’ta düzenlediği ilk etkinlik olan 9. Senfoni konserine davetiye getirmişti.


O akşam ailemle birlikte oradaydım. Sahi Özüm kaç yaşındaydı. 3 mü? Antik tiyatronun merdivenleri toprak kaselerde mumlarla aydınlatılmıştı, muhteşem bir fotoğraf ambiansıydı. Konserin ortasında yağmur başlamıştı. Biz gazeteciler için işin kültür- sanat boyutunun yanında magazin boyutu da oluşmuştu.


Bundan birkaç yıl önce aralarında İngiltere Veliaht Prensesi Diana’nın da bulunduğu Avrupa sosyetesi Pavorortti’yi yağmur altında dinlemişti. Aynı durum o akşam tekrarlandı. Yağmur geçti, konser devam etti.


Sonrasında başlayan diyalog dostluğa dönüştü. Şimdi birileri “hadi canım” diyecek, “ben daha ilerdeyim” diyecek, eyvallah ama Kadir herkese kendini özel hissettirir.


Uzatmayalım.


Bana göre “tuzak” bir soru üzerinden, örselenmiş ruh hali tepkisiyle gelinen noktada “Piyano Festivali benim için de bitmiştir” demişti. Kararlıydı, tıpkı “Fazıl Say ile diyalogumuz devam edecek ama artık menajerlik hizmeti vermeyeceğim. Kendimizi yenilememiz gerekiyor” demesi gibi.

Herkes bu gelişmeler üzerine Kadir Dursun’u Dut Bahçem’e inzivaya çekildiğini sandı. Dut kurusunu Türkiye’nin gündemine soktu. Ardından dut pekmezi ve duttan bir sürü ürün. Antalya’daki ofisinde devasa konser afişlerinin önünde paketler vardı artık. Ama biz ısrarla “bi kahvelik sohbet” diye buluşup kültürü sanatı konuşuyorduk.


Böyle bir sohbet anında önemli bir proje üzerinde çalıştığını, Antalya’ya bir caz etkinliği kazandırmayı planladığını söyledi ve yine “duyduklarını unut” dedi.


Gazeteciyiz el insaf. Ama gene susacağız. Aradan aylar geçti. Yüzmüş, kuyruğuna gelmişti. Müjdeyi aldık, ama yine “beklemek” düştü. Bi akşam sosyal medyada bomba patladı. Akra Caz Festivali başlıyordu.


“Fazıl’da bizi duyacak mı?” Diye yorumladım.


Fazıl Say’ın caz tutkusunu en iyi bilenlerdenim. Kadir Dursun’un etkinliğinde olmaması mümkün değil. Ee Antalya’da özledi kendisini.


Her zamanki naifliği ile aradı. “Abi beni zora sokar bu soru” dedi. Sildim.


Bazen susarsın. 


“Anlaşılamamak” değildir aslında sorun, “yanlış anlaşılmak”tır. Ne demişti birileri bi zaman. “Önyargıyı yok etmek atomu yok etmekten daha zor.” 


Akra Caz festivali malum seçim öncesine denk geldi. Açılışta Jasmin’i dinlemeye gittim. Kronik bel fıtığına rağmen tebessüm eden, herkesin “rahat” olabilmesi için çabalayan Kadir oradaydı.


Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “tek hayalim Orhan Gencebay ile düet yapmak” diyen Jasmin beni tatmin etmedi. “I Will Always Love You” beklerken “Natali” ye fit olmuştum. 


Diğer konserleri izleyemedim. Evet Fazıl Say’ı da. 


 Festival bitti, seçim bitti. “Bi kahve içip değerlendiririz” derken dut hasatı zamanı geldi.

Şimdi bekliyorum. Sevgili Kadir arayacak, biraz kuru dut ve yan ürünlerinin piyasasını konuşacağız, sonra önümüzdeki yıl gerçekleşecek 2. Akra Caz Festivali’ni. 


Ayrıntılar gene aramızda kalacak. Ben gene ters köşe olacağım. 


Bence detaya takılmayalım. Ablamızı eniştemizden iyi bilecek değiliz ya. Yaşadığımız günlerin kıymetini bilelim. Şimdilik yaşama fırsatı bulduğumuz bu etkinliklerin tadını çıkaralım. Arab’ın yalellisi eğlence kültürümüze hakim olmadan.