Antik
çağlardan kalma bir deyim.
Geçen hafta
ABD de ki ‘Amirallerin isyanından’ söz ediyorduk. Hani savaş bitince yeni
düzenlemeye göre Havacılar baş rolü kapmış gibiydiler, Askeri bütçenin büyük
bir kısmına talip idiler. Bu vaziyet ise donanmanın işine gelmemişti falan..
Bu arada bazı değerli daimi okurlar soruyor; ‘hocam neden şehre ilişkin bir şeyler yazmıyorsunuz?’
Değmez de ondan…
Hiç değilse
tarihin az ama öz sayıda okuru var… geri kalan biranın köpüğü gibi… gösterişi
çok, tadı yok… Örnek mi, işte Konyaaltı belediyesi.
Geçen hafta
demiştik ya Havacılar B-36 namında yeni bir uçak üretmişlerdi, ve gelecek
savaşların artık hava yoluyla kazanılacağını da iddia ediyorlardı ya..
Kapalı
kapılar ardında başlayan tartışmalar çok geçemeden halk önünde konuşulmaya
başlanmıştı.
Amerika da
Kamuoyu desteği olmadan kimse bir halt edemezdi. Ve şimdi ise Havacılar
kamuoyunun çoğunu kazanmışlardı. Halkın %74 ünün gelecek savaşta baş rolün
pilotlara düşeceği yolunda bir kanaati vardı.
Savaştan
hemen sonra Siviller askerlerin gölgesinde kalan idari işlere vaziyet etmek
için kolları sıvamışlardı. Silahlı Kuvvetlerin yapısı iyice bir elden
geçecekti. Önce Denizcilik ve Savaş Bakanlıkları tek elden bir sivil tarafından
yönetilecekti. Yeni bakanlık, Savunma Bakanlığı olarak kabinede yer alacaktı,
Deniz, Kara ve Hava kuvvetleri birer müsteşar ile Bakanın hemen altında temsil
edileceklerdi. Ama onlar da sivil olacaktı. Oysa Karacılar çoktan ipi
koparmıştı. Çünkü halkın nezdinde onların sayısal ve itibari üstünlükleri vardı
hem Pasifik ve Avrupa cepheleri on binlerce Kara savaşı kahramanı üretmişti.
Kaldı ki Eisenhower, Marshall, Mac Arthur, Bradley gibi starların hepsi Kara
ordusu generalleri idi. Ne demiştik Amerika da halk kimin arkasında duruyorsa
onun başı göklere erebilirdi., Havacılar ve Denizciler ise ikinci olmanın
yarışı içindeydiler.
Yeni yapıda
Genel Kurmay Başkanlığı şimdi bu Savunma Bakanın emrinde olacaktı. Bu adam ise
akıl sağlığı pek de yerinde olmayan biriydi (zaten daha sonra intihar etmişti.)
Askerler de
haklı olarak şöyle diyordu: Sivil yönetici , tamam da bari fikri firar olmasın.
Japonya savaşı atom bombası sayesinde
kazanılmıştı,
Kim atmıştı bombayı? Havacılar değil mi,
Donanma uzunca bir süreden beri üstünde
çalıştığı süper uçak gemisi ‘Amerika’nın tersaneye girişini planlıyordu. Bu muazzam
gemiden kalkan donanma uçakları aynı zamanda atom bombası da
taşıyabileceklerdi. Akıllarınca Havacıların elinde ki kozu aldıklarını
sanmışlardı. Bu arada ‘Amerika’nın inşası bir oldu bitti ile başlatılmıştı.
Geminin maliyeti tüm savunma bütçesinin %8 ini kapsıyordu.. Havacılar; ‘bu
paraya yüzlerce B-36 yaparız’ diyorlardı. Üstelik bu süper uçak gemisi tek
başına denize çıkacak değildi ya bir sürü de destek ve koruyucu tekneye gerek
duyacaktı. Savunma bakanı nereden bulacaktı bu parayı? ‘Tüyü bitmemiş yetimin
hakkı değil miydi bu paralar’ Denizciler golü yemişlerdi. Yeni Savunma bakanı
derhal uçak gemisinin yapımını durduracaktı. Ama bu işi yaparken de Deniz
müsteşarına ne bilgi vermişti, ne de sormuştu. E, orada politika ilkelere göre
yapılıyordu. Deniz Müsteşarı istifa etmişti. (aa ne ayıp, ne tuhaf, otur
oturduğun yerde, ballı maaşını ye. Değil mi)
Kamuoyu işkillenmişti bir kere hangi paranın
hesabını yapıyordu bu beyler ? Bu para halkın vergisi değil miydi. O halde bu
işe halkın temsilcilerinin bakması gerekmiyor muydu. Yani Kongre ve Senatonun…
Tartışma
artık açıktan mücadele halini almıştı. Her iki tarafta sahip oldukları basın ve
kamuoyu desteği ile diğerini yıpratmaya çalışıyordu. Denizciler, süper uçak
olduğu iddia edilen B-36 nın bin bir tane defosunu ifşa ediyor, havacılar ise
halkın yumuşak karnı olan insan zayiatı ve maliyetler üstünden argüman
üretiyorlardı. 19149 gelirken Denizciler olmadık bir şeye kalkışacaklardı; OP
23 diye bir birim kurmuşlardı 11 subay ve 20 kadar er bu birime tahsis
edilmişti. Bu işi başlatan Pasifik savaşının en değerli amirallerinden olan
biriydi. İyi hoş da bu birimin görevi kabul edilemezdi; Havacılar aleyhine
delil üretmeye çalışan bir trol grubuydu bu…
Sen
kalkacaksın halkın vergileri ile kendine yeni oyuncaklar kuracaksın ha.. ne
kadar kahraman olsan da bunun hesabını verecektin. Bu birim ortaya çıktığında
iş skandal halini almıştı. Basın, Kongre, Başkan herkes ayaktaydı…
Deniz
Müsteşarlığına yeni atanan adam ise evlere şenlikti…adama sormuşlardı;,’ donanmadan
ne kadar anlarsınız? hiç denizde zaman geçirdiniz mi?’
O da cevap
vermişti; ‘e, biraz kürek çekmişliğim var elbette’
Doğruydu bu
Orta Amerika’dan gelme taşralı bir avukat idi suyla olan tek ilişkisi banyo
almak ve kasabasında ki suni gölde arada sırada kürek çekmekti.
Donanma
öteden beri kendisini Amerika’nın asil
tayfasından sayardı, onlar ‘önce denizciydi, sonra diğer şey’ Bu atamayı
hakaret sayacaklardı. Kongre soruşturmasında eski amiraller ki hepsi namlı
savaş gazisiydi (Nimitz, Halsey, King , Burke) Donanmanın haklarını ve daha çok
da çıkarlarını savunacaklardı. Deniz Müsteşarının emrinde olmasına rağmen Deniz
Kuvvetleri Komutanı da bu ekibe katılınca koltuğundan olmuştu ama kamuoyuna da
mesaj verilmişti. Amiraller geri durmayacaktı.
Tam da o
günlerde Kore savaşı patlamıştı. Oraya asker göndermek gerekecekti.
E neyle
Gemiyle elbette, o gemileri kim koruyacaktı.
Donanma…
Bugün Amerikan savaş bütçesi üçe bölünür her Kuvvet aşağı yukarı % 30 civarında bir pay alır.
Ha tabi bir de Amerikan donanmasında gemiden çok amiral olmaz, onun için de ettikleri lafın bir değeri vardır.