2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan konsolosluğunda Suudi Arabistan vatandaşı Jamal Khashoggi (1958) Suudi Kralı'nın veliaht olarak tayin ettiği Prens Mohammed bin Selman'a (1985) yönelttiği eleştirilerden ve muhalefetten dolayı idam edilince Türkiye Cumhuriyeti hükümeti veliahtı suçlamış ve bunun üzerine Suudi Arabistan'daki esnaflar dükkanlarında ve alışveriş merkezlerinde Türk mallarını satmama kararı almış ve bu boykot uzun yıllar boyunca devam etmişti...Şu sıralarda İsrail'de Türkiye'nin Hamas'a verdiği destekten dolayı Türk mallarının satışı yapılmıyor ve Türk mallarını taşıyan gemiler getirdikleri malları boşaltamadan geri yollanıyor; İsrail'de Türk mallarına çok kapsamlı bir boykot uygulanıyor...
Koç Holding ve Yahudiler
Vehbi Koç’un ev sakinlerine / ailesine yazdığı 11 Ağustos 1961 Cuma tarihli mektubundan: “Bütün ev halkından ricam: Muslukların fazla açılmaması, su israfına zerre kadar meydan verilmemesidir.Bu hususa dikkat edilmesini ehemmiyetle rica ederim.”
22 Ekim 1957 Salı günü Başbakan Adnan Menderes’in konuşması aynen şöyledir:
“Arkadaşlar, diyorlar ki, bütün seçkin zümre, bütün zenginler, CHP’dendir. Evet, bütün zenginler onlardandır. Vehbi Koç da onlardandır ve daha birçok zengin onlardandır. Bir de bizim halimize, bizim mebuslarımıza bakınız. Biz fakiriz, mebuslarımızı yolda görenler dilenci zannedip sadaka vermeye kalkabilirler. CHP devrinde ve onlar sayesinde zengin olanlar el’an bu partiden ayrılmıyor ve bizim saflarımıza geçemiyorlar. Sevdiğim ve dostum olan Vehbi Koç da onlardandır.”
Hakan Sonok: Bana şu soruldu: Vehbi Koç çalışma arkadaşlarının pek çoğunu Yahudi cemaati arasından arayıp bulmuştu; bu seçiminin nedenini biliyor musunuz?
Benim cevabım: Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'da ticaret hayatı gelişsin canlansın diye özellikle Yahudilerin İstanbul'a yerleşmesini teşvik eden bir politika izledi...2. Bayezid Avrupa'dan 1492'de adeta Yahudi vatandaşı ithal etti...2. Abdülhamit'in birinci doktoru Jak Mandil de Yahudiydi...Yaşar Kemal'in ilk eşi Mathilda Hanım Jak Mandil'in torunuydu...Vehbi Koç'a gelince yüksek nitelikli eğitim alan, dünyayı tanıyan, ticari zekası bulunan ve altı-yedi yabancı dil bilen çalışma arkadaşlarını sadece Yahudi cemaati arasında bulabilmişti...
Osmanlının GayriMüslim nüfusundan halinden en memnun olanları Yahudilerdi...Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesinden, eriyip gitmesinden, çöküşünden dolayı en çok mağdur olan Yahudi burjuvazisiydi...Bundan dolayı Yahudi toplumu çok mutsuz olmuştu...Çünkü Osmanlı İmparatorluğunun kaymak tabakası Yahudilerdi ve Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyorlardı...
Türkan Korkmaz: Vehbi Koç'un yükselişi şöyle gelişti...Ankara'da iken Atatürk zamanında devlet teşviği ile yükseldi.. Ankara da eski Ulus'ta Samanpazarı ve Kale civarında çok Yahudi tüccarlar vardı.Vehbi Koç ilk onlarla ticaretini geliştirdi...Sonraları da Levanten Katoliklerle ( Levantenler eski Roma Imparatorlugunun Türkiyede kalmış Italyan kökenli vatandaşlarıydı..Yani Cenevizliler ve Venedikliler ile işbirliği ve ortaklık yaparak büyüdü...Vehbi Koç, hem Ankara kökenli ticaret yapan Türk vatandaşı Yahudilerle ,hem de Levanten Latin kökenli Türk vatandaşları ile ortaklıklar yaparak büyüdü...
Once Upon a Time in Israel
Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto: İsrail'de ilk sabah perdeyi açtığımda karşımda alabildiğine uzanan bir deniz ve o güne kadar hiç görmediğim bitkiler vardı...İstanbul'dakilere benzemiyordu hiçbiri...Şehrin göbeğinde yetişen sabra bitkileriymiş meğer.Ancak kumda yetişebilen bir ağaç...İsrail'in toprağı son derece verimsizdi.Yerdeki toprak değil kumdu...Sözünü ettiğim yer şimdi Tel Aviv'in en modern otellerinin olduğu bölgeydi...O zaman sahil boyunca , hiçbirinin beğenilecek yanı olmayan , ufak iki katlı evler sıralanıyordu...Arka mahalleler çok daha bakımsız ve geri kalmıştı...Kaldığımız yer, en elit muhitlerden biriydi...(...) İsrail'e gitmeden önce arkadaşlarla bir yerde toplanmıştık.Bana "Oğlum İsrail'e iner inmez insanın etrafını güzel kızlar sarıyormuş, orada herkes hayatını yaşıyormuş," dediler...O yaşta biri için bu çok cazipti.O zaman İstanbul Nişantaşı'nda olan İsrail konsolosluğu , bugün olduğu gibi İsrail'de okula gitmek isteyenleri yönlendirirdi.İsrail'e varınca , anlaşmalı olduğum okuldan beni karşılamaya geldiler.Uçaktan iner inmez beni ve birlikte gelenleri bu okuldan bir grup görevli karşıladı.Bir bardak portakal suyu verdiler.Kız filan yoktu tabii etrafta.Hayal kırıklığına uğramadım dersem yalan olur." (Anlatmasam Olmazdı; Bensiyon Pinto; Sayfa: 58)
******
Theodor Herzl (1860-1904) çok erken, vakitsiz ölümüyle birlikte övgü, takdir, beğeni, sevgi, saygı sağnağına,tufanına tutuldu...Hayattayken bu kadar çok sevildiğini, saygıya değer bulunduğunu biliyor muydu acaba? Çünkü Theodor Herzl yaşarken soydaşları her buldukları fırsatta Herzl'in ensesinde boza pişirmişlerdi!
İsrail’in 10. yılında (1958'de) İsrail'e gidip kibbuztlar konusundaki Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazısında Yaşar Kemal şöyle yazmıştı:
“Yetmişiki milletten kopup gelmiş insanlar, on yıldır İsrail’de bir arada, bir potada erimeye çalışıyorlar. Küçücük avuç uçu kadar bir toprakta insanoğlunun hayattaki en görülmeye, en üzerinde durulmaya değer olaylarından biri cereyan ediyor. İsrail, kapitalizm ile en ileri sosyalizmin yan yana yaşadığı bir yer... Paranın bulunmadığı, her insanın gücü yettiği kadar ürettiği, ihtiyacı kadar tükettiği Kibbutzlar var.”
*****
1897 nüfus sayımında Rusya'da 5.000.000'dan fazla Yahudinin yaşadığı ortaya çıktı...Rusya Ukrayna ve Polonya'yı da işgal altında tutuyordu...
Naziler Almanyayı ele geçirdiğinde Almanya'da 500.000 Yahudi vardı...Bunlardan en az 10.000'i Nazi teröründen dolayı intihar etti...
Polonya'daki Holocaust'ta 3.000.000, Rusya ve Ukrayna'daki Holocaust'ta 2.000.000 Yahudi hayatını kaybetti...
Ağustos 1897'de Basel'de Theodor Herzl Yahudi halkının ilk meclisini topladı...Günlüğüne şöyle yazdı: Basel'de Yahudi devletini kurmuş bulunuyorum...
O dönemde Yahudi ülkesi için konuşulan alternatif topraklar arasında Güney Amerika'da bulunuyordu...
18 Ekim 1898'de Alman İmparatoru (Kayzer) 2. Wilhelm'le bir araya gelen Herzl'e Wilhelm Filistin konusunda onay vermişti...Ancak Herzl çok şanssız bir insandı...Wilhelm'le el sıkışmalarının David Wolffsohn (1856-1914) tarafından çekilen fotoğrafı bile ne yazık ki bir kazaya kurban gitti...Herzl o fotoğrafı kullanarak, o fotoğrafın da yardımıyla Yahudi ülkesi İsrail'in kurulması girişimini hızlandırmayı ummuştu...
İngiltere Kıbrıs'ın Yahudi ülkesi olması fikrine sıcak bakıyordu...Herzl de 1878'de 2. Abdülhamit'in / Osmanlı'nın Rus ordusunun işgalinden korunmak için İngiltere'ye verdiği Kıbrıs'ın Yahudi ülke olması fikrini başlangıçta onayladı...Ancak Herzl'in yoldaşları buna şiddetle karşı çıktılar ve Herzl'i çok üzdüler...
Theodor Herzl Kasım 1898'deki Jerusalem ziyaretinde şehirde kanalizasyon sistemi ve hijyenik önlemleri göremeyince dehşete kapılmış, çok üzülmüş ve fena halde morali bozulmuştu...
1901’de Theodor Herzl (Filistin’de İsrail’i kurma iznini koparabilmek için) Padişah 2. Abdülhamit tarafından kabûl edilmek için bugünkü otelin yerinde bulunan Çırağan Sarayı’nda saatlerce bekletilmişti!
1903'te İngilizler Yahudilere Uganda'yı teklif etti...
Öte yandan Herzl'in kişisel yaşamında çok fena bir gelişme yaşandı, hayatını kaybetmek üzereydi, Herzl'in kalp atış ritminde çok ciddi sorunlar vardı...Herzl bronşit zannettiği sağlık sorununun aslında genetik bir kalp hastalığı olduğunu öğrenmişti...Doktorlar fazla zamanı olmadığını söylediler...
Herzl tüm dünyadaki Yahudi halkının olağanüstü bir sevgi seline sahne olan 1904'teki cenaze töreniyle toprağa verildiğinde sadece 44 yaşındaydı...Bu kadar çok sevildiğini asla bilmeden gözlerini yumdu...
Kıbrıs ve Uganda'nın Yahudi ülkesi olması fikrine muhalif olan Yahudilerin korkunç öfkeleri, itirazları kuşkusuz Herzl'in yaşamını kısaltmıştı...
Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da çok konforlu, lüks ve rahat yaşam süren Yahudi toplulukları da İsrail'in bugünkü topraklarını bereketsiz, verimsiz ot bitmeyen çöller olarak tanımlayarak beğenmemişler, Herzl'e ateş püskürmüşler ve Herzl'in başını çok ağrıtmışlardı...
1909'da kurulan Tel Aviv için Bensiyon Pinto "Kumlar içinde bir şehir" diyor "Anlatmasam Olmazdı" adlı anılarında...(Sayfa: 57)
Winston Churchill Yahudi Başbakan Benjamin Disraeli'den söz ettiği Illustrated Sunday Herald'de 8 Şubat 1920'de yayınlanan yazısında yeryüzünde Yahudilerin en çok zulüm gördüğü ülke olarak Rusya'yı işaret etmişti...
Yararlanılan kaynaklar:
Genius and Anxiety: How Jews Changed the World, 1847–1947 / Norman Lebrecht
Living History: A Memoir / Chaim Herzog
Not:
Yaşar Kemal'in ilk eşi Mathilda Hanım Abdülhamit’in baştabibi, Yahudi asıllı Jak Mandil Paşa’nın torunu, Osmanlı Bankası Genel Müdürü’nün kızıydı.
Kendisini tanıyan herkesin alçakgönüllü, zeki ve zarif olarak nitelendirdiği Tilda ile Yaşar Kemal’in yolu Çukurova’da kesişti. 1952 yılında evlenen ikili tam 50 yıl evli kaldı.
Türkçe’nin yanı sıra İngilizce, Fransızca ve İspanyolca’ya anadili gibi hakim olan Tilda, Yaşar Kemal’in on yedi eserini yabancı dillere çevirdi. Dünyanın, Türkiye’nin edebiyat ustasını tanıması onun sayesinde oldu. Cengiz Çandar, 2001 yılında kaleme aldığı yazısında Tilda’yı şu şekilde tasvir etmişti:
“Dünya, Türkiye’nin usta dil kuyumcusunun, bu halkın asırlardan gelen gür bilgelik ırmağının uğultusunu Tilda sayesinde öğrendi. Yaşar Kemal, bu efsunlu efsaneler toprağının içinden akan pınar idiyse de, Tilda ile çağladı.”
****************************************************
Holocaust'da 6 milyon Yahudi hayatını kaybetmişti
Eliezer Wiesel, Shimon Peres ve Bensiyon Pinto Holocaust üzerine neler söylemişti:
Jak Kamhi'nin anı kitabı Gördüklerim, Yaşadıklarım'dan bir bölüm:
22 Nisan 1993 Perşembe günü Washington'da Holocaust Müzesi'nin açılışına çağrılıydım, açılışın yapılacağı günün sabahı, 500. Yıl Vakfı olarak 16 Temmuz 1992'de İstanbul'daki galamızda ağırladığımız İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Herzog, beni ve eşimi sabah kahvaltısına davet etti...
O günlerde Bosna'da acı olaylar süregidiyordu ve bu benim içimi acıtıyordu, bu nedenle Chaim Herzog'a hitaben şu konuşmayı yaptım:
"Bugün 50 yıl önce yaşanan Yahudi Soykırımını sergileyen bir müzenin açılışı yapılıyor.Ne yazık ki Bosna'da bugün bundan 50 yıl önce olan Avrupa'da yaşanan katliamların benzerleri yaşanmaya başlandı.Zamanında müdahale edilmezse, korkarım ki 50 yıl sonra aynen bu nitelikte bir müze daha açılır.Bugün yapacağınız konuşmada buna değinmez misiniz?"
Chaim Herzog cevap olarak, "Benim konuşmam Meclis'ten geçti, değiştiremem. Ancak daha iyisini yapacağım , bunları açılış konuşması yapacak olan Profesör Eliezer Wiesel'e söyleteceğim " dedi ve dediğini de yaptı...
Eliezer Wiesel etkili bir konuşma yaptı ve şunları söyledi:
"Şimdi size bir hikaye anlatabilir miyim? Bundan elli yıl önce, Karpat Dağları'nda (Karpat Dağları; Çekya, Slovakya, Polonya, Ukrayna ve Romanya olmak üzere beş ülkenin toprakları üzerinde yer alır)
bir yerde, genç bir Yahudi kadın bir Macar gazetesinde Warsaw Ghetto'sundaki isyanla (19 Nisan 1943-16 Mayıs 1943) ilgili kısa bir röportaj okudu.Bu kadının adı Sarah Feig'di (1905-1944)...Şaşırmış ve ürkmüş halde yüksek sesle düşündü: "Neden, dedi kendi kendine, Yahudi kardeşlerimiz bunu neden yapıyor? Neden kavga ediyorlar? Savaş bitene kadar sakince -evet kullandığı sözcük "sakince"ydi- bekleyemezler mi? Size bahsettiğim kadın, Karpat Dağları'ndaki kadın benim annemdi...Treblinka, Ponar, Paneriai, Belzec, Chelmno, Auschwitz Birkenau.Bu yerleri hiç duymamıştı.Bir yıl sonra (1944'te), tüm ailesiyle birlikte onları zamanın kara deliğine , Auschwitz isimli tarihin kara deliğine götüren vagondaydı.
Ancak, Sayın Başkan ve Değerli Konuklar, 6 milyon Yahudinin ve diğer pek çok masum, suçsuz kişinin öldürüldüğü kitle imha kampları, gazodaları Washington'daki yetkililerce biliniyordu; Londra'daki, Moskova'daki, Stockholm'deki, Cenevre'deki, Vatikan'daki yetkililerce biliniyordu.Sonuçta Nisan 1943 itibariyle çevre ülkelerden milyonlarca Yahudi öldürülmüştü...Pentagon biliyordu, Devlet Bakanlığı biliyordu, Beyaz Saray biliyordu, hükümetlerin çoğu biliyordu.Bilmeyenler sadece Yahudi kurbanlardı...
Ve sayın Başkan, geçen sonbaharda (1992) eski Yugoslavya topraklarındaydım.Orada gördüklerimden beri gözüme uyku girmiyor.Bir Yahudi olarak eski Yugoslavya'da akan kanı durdurmamız için bir şeyler yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.İnsanlar birbirleriyle savaşıyor ve ölüyorlar...Neden? Bir şeyler yapılması şart.Bu bir derstir.Diğer pek çok ders daha var."
Gazeteci, yazar Robert Littell Shimon Peres'e sordu:
Şimdi de o iğrenç soykırım sorununa gelmek istiyorum.ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt, "Yahudi" sözcüğünü asla ağzına almadan , savaş boyunca ve Nisan 1945'teki ölümüne değin her hafta radyodan o küçük "ocakbaşı söyleşileri"ni yayınlamayı başardı.
30 Haziran 1942 Salı günü sahibi Yahudi olan New York Times Gazetesi 7. sayfasında, "Bir rapora göre Naziler tarafından öldürülen 1.000.000 Yahudi" başlığı altında altı paragraflık bir makale yayınladı... Bana kalırsa soykırım karşısında Amerikan tutumu, Savaş Bakanı Yardımcısı John McCloy'un tutumuyla çok güzel özetlenebilir; kendisi Auschwitz üzerine bombardıman uçakları gönderilmesini istememiş ve buna neden olarak da bombardımanların "Almanlar tarafından daha da şiddetli öç alma eylemlerine yol açabileceğini iddia etmişti...Acı gerçek şudur ki, Amerikan sahillerine ulaşabilen kimi Yahudiler de ABD'ne kabul edilmemiş ve tekrar Alman kitle imha kamplarına geri dönmeleri ve ölmeleri sağlanmıştır...ABD, cehennemden kaçmayı başarabilenlere kucak açmak için göçmen kotalarını yumuşatmayı gerekli görmemiştir.Amerikalılar ile İngilizlerin soykırımı ilk öğrendiklerinde (1942'de) açık açık kınamamalarını nasıl açıklıyorsunuz? Almanların elinden kaçabilecekler için göçmen kotalarını yumuşatarak, daha fazla Yahudiyi ölümden kurtarmak için hiçbir şey yapmamalarını nasıl açıklıyorsunuz?
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna verdiği cevap:
Tek sözcükle bunun bağışlanamaz bir davranış olduğu görüşündeyim.Ancak bir açıklama bulamıyorum...Açıklayamadığım çok şey var.Örneğin neden 1948'de ABD İsrail'deki Yahudi devletine kendisini savunması için yardım etmedi; neden bize kendimizi savunmamız için silah vermediler?Yahudi halkının kurbanı olduğu trajedinin büyüklüğünü tümümüzün o dönemde (1940'ların ilk yarısında) kavrayabildiğine emin değilim ki bunun da iki nedeni var: birincisi bilgi iletişimi bugünkü kadar iyi değildi, ikincisi de bu bilgiler (soykırım bilgileri) bize ulaştığında inanmakta zorlanıyorduk.Üstelik İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında savaşı Almanya kazanmış gibi görünüyordu...
Robert Littell'in Shimon Peres'e bir diğer sorusu:
Roosevelt'in ve Amerikan kurulu düzeninin (establishment) gizli Yahudi düşmanlığından suçlu oldukları düşüncesini kabul etmek istemiyor musunuz? Şu gerçeğe dönmek istiyorum ki, Amerikalıların, İngilizlerin soykırım karşısındaki tepkisizliği, Hitler'i bu suçu herkes adına yaptığına inandırmıştır...260. Papa XII. Pius ve ABD Başkanı Roosevelt ne yazık ki soykırıma karşı çıkmadı...
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna cevabı:Belki.Evet, anlaşılmaz, çelişkili bir durumdu.Bir yandan Yahudileri dünyayı yönetmekle suçluyorlardı.Ve öte yandan dünya, Yahudilerin başına gelenleri hiç mi hiç umursamıyordu...Acı bir çelişki bu...
Robert Littell'in Shimon Peres'e bir diğer sorusu:1940'ların başında Filistin'deki Yahudi önderler neden dünyayı ayağa kaldırmadı?
Shimon Peres'in Robert Littell'in bu sorusuna cevabı:Bilgiler bize çok geç ulaşmıştı...Avrupa'da olup bitenleri gerçekten bilmiyorduk...Trajedinin büyüklüğünü ancak savaşın son iki yılında anlamaya başladık.
Newsweek dergisinde de yazıları yayınlanan Robert Littell 1996'da İsrail halkına Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak hizmet eden Shimon Peres'le (1923-2016) nehir söyleşi kitabı için konuştu...Conversations avec Shimon Peres...Peres bu söyleşide 15 Aralık 1993'te yayınlanan New York Times Gazetesi haberinden söz eder...
Bela Ewald Althans adlı Alman Holocaust inkarcısı Auschwitz'e giderek ziyaretçilere İngilizce Hitler ve Nazi propagandası yapmıştı...Bu kişi sonradan Almanya'da soykırım inkarcılığından dolayı cezaevine atılmıştı...Peres Auschwitz Kitle İmha Kampı ziyaretçilerinden ne yazık ki sadece bir tanesinin ( o da Peres'in küçük oğludur) bu Almana yalan söylediği için tepki gösterdiğini diğer müze ziyaretçilerinin bu yalanlara sessiz kaldığını dile getirir...
Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto'nun (1936-2022) "Anlatmasam Olmazdı -Geniş Toplumda Yahudi Olmak" adındaki kitabından...Türkiye Yahudi toplumu onursal başkanı Bensiyon Pinto (1936-2022) :
Yahudi toplumu nerede yaşıyor olursa olsun, soykırım sözcüğüne karşı çok hassastır.Çünkü tarihte soykırım olarak kabul edilecek en önemli ve kapsamlı hareketin Nazi Almanyası döneminde kendilerine uygulanan hareket olduğunda hemfikirdirler.İkinci Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde altı milyon Yahudinin öldürülmesi emsalsizdir...Yahudiler Nazilerin düşüncesi olan ırkçılık yüzünden öldürüldü...O zaman "Bu nesil tamamen ortadan kalksın , bu ırk kaybolsun" düşüncesiyle hareket edildi.Yahudileri yeryüzünden tamamen silme işiydi, adeta etnik bir temizlikti ve tarihteki insanlık ayıplarının en büyüğüydü...Bugün düşündüğümde altı milyon Yahudinin öldürülme olayında beyin Almanya olmasına rağmen, ben tüm Avrupa Birliği devletlerini suçluyorum.Almanlar bu görüşü savunmuş ve o dönemde bunun için harekete geçmiş olabilir.Peki, herkes üzerine düşen görevi niye yapmadı.Gemiyle kaçan Yahudileri niye hiçbir ülke kabul etmedi? Amerika olaya neden müdahale etmedi? Afrika ülkeleri neden seyirci kaldı? Neden İngilizler Filistin'e kaçanların gemilerini batırdı? Bunun olmasını sanki herkes istiyor gibiydi.Altı milyon Yahudinin öldürülmesinde bütün dünya suçlu.Birbuçuk milyon çocuk gaz odalarına götürülürken, gelecekleri karanlığa gömülürken dünya neredeydi?İnsan hakları nerdeydi? Bugün insanlığa gerçekten zarar vermiş, dünya barışına gölge düşürmüş insanlar için dahi yaşama hakkı varken, bu çocuklara neden yaşama hakkı verilmedi? Neden Türkiye'ye bu yolcuları almaması için dış güçler tarafından sürekli baskı yapıldı?
(Anlatmasam Olmazdı; Bensiyon Pinto'nun Anıları; Sayfa: 165-168-295-296)
İsrail Eski Cumhurbaşkanı Chaim Herzog 1996 Tarihli Anı Kitabında Şunları Anlatıyor:
16 Temmuz 1992 Perşembe akşamı eşim Aura’yla birlikte Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Süleyman Demirel’in davetlisi olarak olan Çırağan Oteli’nde ağırlandık. 1901’de modern Siyonizm’in kurucusu Doktor Theodor Herzl (Filistin’de İsrail’i kurma iznini koparabilmek için) Padişah 2. Abdülhamit (2. Abdülhamit Filistin’de İsrail’in kurulmasına izin vermedi) tarafından kabûl edilmek için bugünkü otelin yerinde bulunan Çırağan Sarayı’nda (Saray, 20 Ocak 1910’da yanarak enkaza dönüştü) saatlerce bekletilmişti! 16 Temmuz 1992 gecesi boyunca Çırağan’da söylenen İsrail şarkılarını ve Horah (Yahudi halk dansı) seslerini mezarından duyan 2. Abdülhamit kesinlikle çok rahatsız olmuştur!
İsrail’in Fikir Babası: Herzl ve Kurucu Babası: Gurion İsrail’in fikir babalarından Theodor Herzl (1860 – 1904), Ekim 1898’de İstanbul’da, Kasım 1898’deyse Filistin’de görüştüğü Alman İmparatoru 2. Wilhelm’den ve Mayıs 1901’de İstanbul’da görüştüğü Sultan 2. Abdülhamit’ten dünyanın dört bir yanından Yahudilerin Filistin’e göç ettirilmesi önerisine izin ve destek alamamıştı. Theodor Herzl döneminin en güçlü iki İmparatorunu buna ikna edememesine rağmen onun yolundan gidenler, onu takip edenler Herzl’in Sultan Abdülhamit’le görüşmesinden 47 yıl sonra yine bir Mayıs ayında İsrail devletini kurmayı başardılar. Bu takipçilerin en önemlisi ve en tuttuğunu koparanıysa, İsraillilerin “Bizim Atatürk’ümüz” dedikleri “David Ben Gurion”du (1886 – 1973).
Jak Kamhi 'nin anı kitabı Gördüklerim, Yaşadıklarım'dan bir bölüm:
"Yahudilerin Türk topraklarına yerleşmelerinin 500. yıldönümünü 16 Temmuz 1992 Perşembe gecesi Dolmabahçe Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın himayelerinde, İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Herzog'un da katıldıkları bir gala gecesiyle kutlandı.Geceye TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Türkiye Hahambaşısı Rav. David Asseo dahil 1200'ü aşkın davetli katıldı...Demirel'in konuşması şöyleydi: "Türkiye'nin Sayın Cumhurbaşkanı, İsrail'in Sayın Cumhurbaşkanı hepinizi saygıyla selamlıyorum.Bugün çok önemli bir tarihi olayı kutlamak amacıyla toplanmış bulunuyoruz...500 yıl önce bir insanlık trajedisi karşısında toplu halde bir ülkeden kaçmak zorunda kalan Yahudiler, kendilerine kucak açan Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarında güvence bulmuş ve o günden bu yana, bu ülkede, hür, eşit birer vatandaş olarak mutlu yaşamlarını sürdürmüşlerdir...Bu vesileyle 500 yıldır, ülkemizde tam eşitlik içinde Türk toplumu içinde ahenkli bir şekilde yaşamlarını sürdüren Yahudi vatandaşlarımızın diğer vatandaşlarımızla biraraya gelerek bir vakıf kurmaları ve her iki millet için de önem taşıyan bir olayı anma faaliyetlerine girişmelerini asil bir davranış olarak karşıladığımı vurgulamak isterim...Bu hususta, Sayın Jak Kamhi'nin katkıları takdirle anılacaktır...Değerli misafirler, bugün aramızda bulunan İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Chaim Herzog'un Mart 1992'de İspanya'da yaptığı konuşmada , 1492 yılında yeni hayatlarını Osmanlı İmparatorluğu'nun misafirperverliğinde bulan Yahudi ulusunun bu olayı hiçbir zaman unutmayacağını belirttiğini hatırlatırken, bu büyük kadirşinaslığa teşekkürlerimi ifade etmek isterim."
Galada İspanya Kralı Juan Carlos'un mesajı da okundu: "Bugün Türkiye'deki Sefarad Yahudileri her zamandan daha fazla Akdeniz ülkeleri arasında barış ve adaleti amaçlayan Türk ve İspanyol halkları arasında bir bağ olabilirler"
Üç Oscar ödüllü Meryl Streep'in süper yıldızlığını başlatan dizi film: Holocaust (1978)
"Holocaust" dizisi kısıtlı prodüksiyon bütçesinin getirdiği sınırlamalara, şiddet, vahşet, terör, işkence, çıplaklık gibi canlandırmalara getirilen TV sansür kurallarına ve diğer tüm eksiklerine rağmen Soykırım hakkındaki ilk küresel dramatize bilgilendirmedir! Bir kılavuzdur...El kitabıdır...
Türkiye'deki Milliyetçi Cephe hükümetlerinin yasakladığı dizidir...Gerekçeleri de İsrail devletine karşı toplumsal sempati yaratmamaktır, Yahudilerle empati kurulmasına engel olmaktır...
3 Oscar ödüllü oyuncu Meryl Streep'in ilk çalışmalarından biridir; Holocaust (1978)
Nazi Almanyasına 1945'te giren müttefik orduların komutanlarının bazıları sıcağı sıcağına sivil Almanları kamyonlarla Nazilerin kitle imha kamplarına taşıdılar ve silah zoruyla onları Alman savaş suçlarıyla tanıştırdılar / yüzleştirdiler...Ancak bu işlem on milyonlarca Almanın ne yazık ki çok küçük bir bölümüne yapıldı...20 milyondan fazla Alman "Holocaust" dizisini (1978) izlemek için ekran başına geçtikten sonra yapılan anketler gösterdi ki Almanların büyük bölümü Soykırım'la daha önceden yüzleşmemişti ya da yalan söylüyordu!
Oysa Kurt Waldheim(Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri), Günter Grass (Nobel edebiyat ödüllü yazar), Arnold Schwarzenegger'in babası Gustav, orkestra şefi Herbert von Karajan dahil on milyonlarca Alman Nazilerle her türlü işbirliğinden her türlü suç ortaklığından asla kaçınmadı...Alman asıllı olup Hitler'i reddedenler çok küçük bir azınlıktı; örnek: Marlene Dietrich...
Naziler 17 milyon insanı öldürürken, 20-25 milyon insanı esir kamplarında işkenceden geçirirken, bu cinayetleri, bu zulümleri en sıradan Almanlara yaptırmıştı...(Bakınız 1944 Oradour-sur Glane katliamından esinlenen "Le vieux fusil"; 1975; filmi)
Leon Uris "Exodus" adlı kitabında (1958) Auschwitz'de kitle imha kampında sadece kadınlara, çocuklara değil erkeklere de tecavüz edildiğini belirtir...
Naziler İkinci Dünya Savaşı için silahlanırken İngiliz hükümeti bu dehşetengiz savaşa hazırlık faaliyetlerinden halkını haberdar etmedi, halkından bunu gizledi...İngiliz Dışişleri Bakanlığı'ndan bir memur olan Ralph Wigram Hitler'in savaş hazırlıklarını siyasetçi Winston Churchill'e dosyalarıyla birlikte ilettiği için dönemin İngiliz hükümeti tarafından (Başbakan Stanley Baldwin) 1936'da intihar ettirildi...
1938'de Édouard Daladier (Fransız siyasetçi), Neville Chamberlain (İngiliz siyasetçi) altın tepsi içinde Çekoslovakya ve Avusturya'yı Hitler'e hediye ederek onu Polonya'yı işgal etme konusunda cesaretlendirdiler...Stalin de (Sovyetler Birliği) 1939'da Hitler'le Polonya'yı paylaşma anlaşması yaparak Nazilerin ekmeğine yağ sürdü...
1971-1972'de yönetmen, senaryo yazarı Andrew Birkin ve yapımcı David Puttnam Paramount Şirketi için 13 milyondan fazla köle/ esir işçiyi Nazi Almanyasının savaş sanayinde silah zoruyla, bedava olarak çalıştıran Albert Speer'in anılarını (1969) beyazperdeye taşımak için iki yıl boyunca uğraştı durdu...Paramount romantik komedilerden daha çok para kazanmak için başka projelere yöneldi.Bu girişim, emek proje/ tasarı aşamasında öldü...
1976-1993 arasında Stanley Kubrick Holocaust projesi üzerinde çalıştı...Kubrick 1976'da 1935'te Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya'dan alınıp Polonya'ya verilen Danzig'i geri almak bahanesiyle Polonya'yı istila edeceğini sezen,öngören ve o yıl Polonya'dan ABD'ne göç eden Isaac Bashevis Singer'a (Nazilerin kara listesindeki Stefan Zweig da can güvenliğini sağlamak için Avusturya'dan İngiltere'ye gitmişti; Filozof Walter Benjamin, Almanların Fransa'yı işgal etmesi ve Paris'teki evini Gestapo'nun basması üzerine 1940'ta Fransa'nın güneyindeki Portbou kentine kaçtı; burada polis tarafından Gestapo'ya teslim edileceğini öğrenince aşırı derecede morfin alarak intihar etti.)
bir Holocaust projesinde beraber çalışma teklifi götürdü...Singer teklifi çeşitli nedenlerle kabul etmedi...Wartime Lies (1991; Louis Begley) adlı Holocaust romanını "Aryan Papers" adıyla uyarlamayı da tasarlayan Kubrick senaryosunu yazarken Raul Hilberg'in ilk kez 1961'de yayınlanan kitabından da çok yararlandı...Ancak Kubrick Holocaust'un beyazperdede en doğru şekilde nasıl canlandırılacağı konusunda endişelere sahipti... Bu korkunç konu özgüvenini yitirmesine yol açtı...Konuyu araştırdıkça kabuslar görmeye başladı, gittikçe daha fazla depresifleşti ve sonuçta bu projesinden vazgeçti...
1978'e gelindiğinde "Holocaust" dizisi Tony Judt (tarihçi), Claude Lanzman (filmci), Edgar Reitz (filmci) gibi aydınlardan ağır eleştiriler aldı...Lanzman binden fazla Yahudinin hayatını kurtaran Oskar Schindler adlı Almanı kahramanlaştırdığı için Spielberg'ün filminden de nefret etmişti...
Klara Hitler'in Yahudi düşmanı beyin yıkamaları oğlunun 1925'te yayınlanan kitabıyla çığa, tsunamiye dönüşmüştü...Soykırım "Seven Beauties" (1975; Lina Wertmüller) gibi filmlerde kuşkusuz "Holocaust" dizisinden daha etkili daha çarpıcı daha şok edici bir şekilde konu edilmişti...Ancak "Seven Beauties" "Holocaust" gibi bir anda 120 milyon seyirciye (sadece ABD ilk TV gösterimi) ulaşamamıştı...Dizi ağır eleştirileri asla hak etmiyordu; belki de senaryo yazarının en büyük, en önemli eksiği Raul Hilberg ("The Destruction of the European Jews" ), Ian Kershaw, William L. Shirer gibi uzman tarihçilerle, danışmanlarla çalışmaya gerek duymamasıydı...
"Roots"(Afrikalıların köle olarak çalıştırılmak üzere kaçırılarak Kuzey Amerikaya getirilmesinin öyküsü), "Büyük, Şahane Petro", "Evita Peron" gibi dizilerde de imzası bulunan saygın Marvin J. Chomsky'nin yönettiği "Holocaust" kitle öldürme sanayinin, teknolojilerinin nasıl geliştiğini, bilim insanlarının diktatörlerin kuklası haline gelerek seri katile,suç ortağına dönüşmesini, Nazilerin yerel işbirlikçilerini (Polonyalılar,Fransızlar,Ukraynalılar, Kazaklar, Ruslar) anlatırken Soykırım konusunda yüzmilyonlarca insanın ilk kez ayrıntılı bilgi sahibi olmasını sağlamıştı...
Dizide canlandırılan savaş suçluları: Heinrich Himmler, Reinhard Heydrich,Adolf Eichmann, Hans Frank...
Not: 1935 (Nazi Üstün Irk Yasası'nın ortaya çıktığı yıl)-1945 arasında geçen dizinin etkisiz finali sanki prodüksiyonun tüm parası bitti kalakaldık tarzındadır...
Erkek oyuncular yakın tarihin en karanlık 10 yılını konu alan dizide sinekkaydı sakal tıraşıyla gezinir!
Dizide üst düzey Nazi bürokratların, savaş suçlularının evleri yoksul Almanların evlerinden mütevazıdır...
Nazilerin verdiği zararlar için Polonya 885 , Yunanistan 300 milyar Euro tazminat talebini Almanya'ya bildirmişti...
********
Yahudi asıllı olan ve sonradan Katolikliği seçen Béatrice de Camondo (ailesi 1869'da İstanbul'dan buraya göç etmişti; Béatrice 1894'te Paris'te dünyaya gelmişti...)
Béatrice de Camondo, Haziran 1940'ta Almanlarca işgal edilen, Hitler'in hayranı olduğu Napoleon'un anıt mezarını ziyaret ettiği ve hayran kaldığı Paris'te kendini güvende hissediyordu...Ailesinin zenginliğine, Nazilerle işbirliği yapan, kendisiyle birlikte Monceau Parkı'nda ata binen varlıklı,etkili Fransız dostlarına fazlasıyla güveniyordu...Oysa Hitler'in 1925'te yayınlanan kitabı ve 1935'te Almanya'da yasalaşan Nürnberg Irk Kanunu Yahudiler için Nazilerin neler düşündüğünün işaretlerini veriyordu...Béatrice de Camondo, ailesi, tüm yakınları ve diğer onbinlerce Yahudi 16-17 Temmuz 1942'de Auschwitz kitle imha kampına yollanacaktı...Üstelik Béatrice de Camondo'ya bu olaydan önce hayatının tehlikede olduğuna, hiç zaman kaybetmeden güvenli (Nazi işgali altında olmayan) bir yere gitmesi gerektiğine ilişkin bir uyarı mektubu gelmişti...Béatrice de Camondo, bu tavsiyeye uymayı reddetti...
Béatrice de Camondo'nun annesi Güney Fransa'da kendini saklayarak soykırımdan kurtuldu...Auschwitz'de öldürülenler arasında, Béatrice de Camondo, eski eşi Léon Reinach (1893–1943), kızı Fanny Reinach (1920-1943), oğlu Bertrand Reinach (1923-1943), teyzesi Elisabeth Cahen d'Anvers (1874–1944) var...
Holocaust 2. bölümde Nazilerin engellileri, kronik hastaları, down sendromluları öldürmesi de konu ediliyor...Nazi rejiminde diabetlilerin evlenmesi ve çocuk sahibi olması da yasaklanmıştı...
Nazilerin kitle imha listesinde Yahudiler, Nazi muhalifleri, Çingeneler (Romanlar), Komünistler, Yehova Şahitleri ve Eşcinseller de vardı...
Holocaust'ta hayatını kaybeden 6 milyon Yahudiden 3 milyonu Polonya'da yaşamaktaydı...20 Ocak 1942'de düzenlenen Wannseekonferenz'da Naziler 9 milyon Yahudiyi soykırıma uğratmayı planlamıştı...
Holocaust 3. bölümde Warsaw gettosunda 1940-1943 arasında bir yumurtanın bile külçe altın kadar değerli olduğu konu edildi...