Değerli okuyucularım;
İstanbul Hukuk Fakültesinden İyi derece ile mezun oldum.
1972 yılından beri avukatım. 45 yıllık sürede dört yıl milletvekili olarak, iki yıl Antalya Baro Başkanı olarak görev yaptım.
Yani hukuku bilen, anlayan, uygulayan bir insanım.
Bunda mütevazı olmanın gereği yok.
Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinin hukuk sistemini takip etmeye çalışıyoruz.
Tek tanrılı dinler insanlığa indirilmeden önce bin yıl uygulanmış “Roma Hukuku”nun eşyanın tabiatından çıkmış; hukuk sisteminin temel olduğu Avrupa Hukukunun gelişmesini, uygulamasını takip eden 80.000 Avukattan birisiyim.
Adaletsiz devletin çökeceğini bilen bir kuşağın temsilcisiyim.
Daha iyi bir Türkiye için canını vermiş, 68 kuşağından olmaktan onur duyuyorum.
45 yıldır siyasetin içindeyim. Ülkeme ve Halkıma yararlı olmaya çalıştım.
45 yıl önce bana deselerdi ki “Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün yetkilerini bir kişiye devredecek” , “ Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun üyelerinin yüzde doksanını siyaset (bir kişi) belirleyecek” , “ Adalet Örgütünde görev yapanların atamasında din ve mezhep ayırımcılığı yapılacak” inanmazdım, dehşet içinde bir rüya görmekte olduğumu düşünürdüm.
Ancak, en güvendiğimiz kurum olan Anayasa Mahkemesi’nin bile iktidarın emir ve komutasına girdiği bir dönemi yaşıyoruz.
Olağanüstü olayların tedbirlerini almak üzere kabul edilen OHAL yasalarının, Ancak bu çerçevedeki tedbirler için geçerli olacağı, kalıcı işlemler yapılamayacağı, devletin temel sistemini değiştiremeyeceğini öngören önceki kararlarını tamamen görmezden gelerek OHAL durumunda Anayasaya aykırı işlemlerin hiçbirisini denetleme yetkisinin kendisinde bulunmadığını kabul eden bir Anayasa Mahkemesiyle karşı karşıyayız.
Altmış beş bin kamu görevlisinin görevine son verilmesi bir yana; banka hesaplarına, kredi kartlarına, taşınır ve taşınmaz mallarına tedbir konularak birçoğu açlık ve sefalete mahkûm edilmişlerdir. Fetullah Gülen Terör Örgütü’nün (FETÖ) sicilini bozduğu, yöneticilik görevlerinden alıp alt görevlere atadığı yargıçlar, savcılar bu örgütün mensubuymuş gibi görevlerinden uzaklaştırılmış ve tutuklanmışlardır.
Bazı FETÖ’cüler kendilerini kurtarmak için başkalarını ihbar etmektedirler.
Adalette “kurunun yanında yaş da yanar” anlayışı kabul edilemez.
Adalet suçluyu ve suçsuzu ayırmak zorundadır.
Ancak şu anda Yargıç ve Savcıların birçoğu, iktidarın söylediğinin dışında işlem yaptıklarında FETÖ’cülükten kendilerinin de tutuklanacakları endişesi içindedirler.
Değerli okuyucularım;
Hukuka bağlı devlet ortadan kaldırılmıştır.
Hiçbir yurttaşımızın hukuk güvenliği yoktur.
Yapılacak olan halk oylaması devlet sistemini tamamen değiştirmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaktadır.
Kurulmakta olan sistem hukuk devleti değildir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün yetkileri bir kişiye devredilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi göstermelik bir “danışma kuruluna” indirgenmektedir.
Anayasa’nın ilk dört maddesi dolanılmaktadır.
Özellikle Üniter Devlet olma özelliği ortadan kaldırılmaktadır.
Türkiye önce Eyaletlere bölünecek, sonra da Doğu’da bir Kürt Devleti oluşturulacaktır.
Bunu gizlemek için önce 22 ayrı eyalete bölünecektir.
2010 yılında Antalya’yı köylerine kadar tarayarak “yapmayın, bu yetkileri vermeyin, adalet diye bir şey kalmayacak” diyerek sizleri uyarmıştım. 2010 yılında Yargı Sisteminde yapılan değişiklikler en nitelikli subaylarımızı, yurtsever polislerimizi, Amirallerimizi, Generallerimizi hapislerde beş yıl tutup görevlerinden attıran bir sonuç yarattı.
Şimdi yine doğruyu gösteriyorum. Lütfen HAYIR deyiniz!
Çünkü bu Anayasa Değişiklikleri kabul edilirse, bizler köle bir millet olmayı kabul etmiş olacağız. Bizler, dünyada hiçbir gelişme gösterememiş, bilimden, sanattan, kültürden nasibini almamış, insan hakları, özgürlük, eşitlik tanımayan bir devlet sistemine girmiş olacağız.
Bu nedenle HAYIR! BİN DEFA HAYIR!...