1970-1980 arasında, Tarım kesiminde, üç kooperatif deneyi yaşadık.

Birincisi bütün Türkiye’de oluşturulmuş; devlet destekli Antbirlik, Çukobirlik, Güneydoğu Birlik, Fiskobirlik, Çaykur gibi Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleriydi.

İkincisi batı Antalya’da uygulanan Meysek Kooperatifi bünyesinde, tamamen üreticinin kendi iradesiyle ve dayanışmasıyla oluşturulmuş, hiçbir devlet katkısı olmayan demokratik halk kooperatifçiliğiydi.

Üçüncüsü de yine halkın oluşturduğu, ancak arada bir devlet desteği de almayı sakıncalı bulmayan Köy-Koop uygulamasıydı.

Zaman içinde hepsinin sonuçlarını gördük:

Meysek Kooperatif deneyimi, Batı Antalya’daki lideri Engin Timuçin’in ölümünden sonra devam edemedi.

Köy-Koop 1977-1980 yılları arasında iktidar olan CHP’nin devlet desteğini alarak oldukça etkili bir örgütlenme sağladı. Antalya’da sera naylonu fabrikası kurdu. Bunda; o zamanlar Antalya Milletvekili olan Hasan Ünal’ın büyük emeği ve katkısı oldu. Sera naylonunun kilogramı serbest piyasada 25 liraya satılırken; Köy-Koop Antalya örgütü 7,5 (yedi buçuk) liradan satıyordu. Sera demirinde de aynı oranlarda ucuz lama demiri satışı yapıyordu.

Ne var ki işletme sermayesi yetersiz olduğundan; ham madde almak için yeterli para bulunamadı. Hasan Ünal’ın Kumluca Tarım Kredi Kooperatifi’ne bu iş için, Ziraat Bankasından çıkarttırmış olduğu parayı, Kooperatif yöneticileri, mal karşılığında ödemek üzere vermeyi kabul etmeyince, giderlerine yetişemeyen Köy-Koop fabrikayı satıp borçlarını ödeyerek defteri kapattı.

Sadece Tarım Satış Kooperatiflerinden biri olan Antbirlik ayakta kaldı.

Antbirlik; pamuk üreticisinin her konuda elinden tutan bir örgüttü.

Tohum, Gübre, Araç-Gereç, İlaçlama vb. tüm hizmetlerde çiftçinin yanındaydı.

Ayrıca, ürünün satın alınması, üreticinin tüccarın insafına terk edilmemesi için de devlet desteğiyle peşin para ödeyerek çiftçiyi destekliyordu.

Sadece bununla da kalmıyordu. Antbirlik Yağ Kombinasında pamuk yağı ve Aksu’daki yüz bin iğlik iplik fabrikasında, dünyanın en uzun elyaflı pamuğu ile kaliteli iplik üretiyordu. Türkiye’nin en iyi ihracatçılarından biri de Antbirlikti…

Antbirlik Genel Müdürü Malik Günal zamanında, iplik fabrikasına ek olarak boya, apre ve hazır giyim fabrikalarının “kliring anlaşmasıyla” yani mal karşılığında bedeli ödenmek üzere Sovyetler Birliğiyle anlaşma sağlanmasına rağmen; parti içi çekişmeler nedeniyle Ankara’dan onay verilmediği için bu atılım gerçekleşemedi.

Son on beş yıl içinde de tüm Tarım Satış Kooperatifleri Birliği gibi Antbirlik de ölüm uykusuna yatırıldı. Fabrikaları kapatıldı. Taşınmaz malları haraç-mezat satıldı. Milletvekili olduğum sırada bu satışlarla ilgili olarak TBMM’ne vermiş olduğum araştırma önergesindeki yirmi bir imzadan bazıları, kirli bir el tarafından önergemden çektirilerek işlemden düşmesi sağlandı.

Sonuçta kırk beş yıllık süreçte anlaşıldı ki devlet desteği olmadan kooperatifçiliğin başarıya ulaşması olanaksızdır. Bugün İsrail’deki kooperatifçiliğin inanılmaz üretim, pazarlama, çölde tarım teknikleriyle olağanüstü başarısının arkasında devlet desteği, planlaması, hatta kooperatifler için liman ve hava alanları tahsisinin olduğunu biliyoruz.

Bütün bunları on dört şeker fabrikasının hiçbir insafa, akla, vicdana sığmaz şekilde dünya tekellerine satmak üzere olduğumuz için yazdım. Devlet dünya tekellerine teslim olmuştur. Dünya Bankası’nın Türkiye’ye uygulattığı “Tarım Reformu” özellikle AKP iktidarı döneminde Maliye Bakanı Unakıtan’ın deyimiyle; “babalar gibi satarak” uygulanmaktadır. “Dünya Bankası uzmanı John Nash tarafından hazırlanan ve “Tarımsal Destek Politikası Önerileri: Reform için Önlemler” başlıklı o raporda yapılması istenenler:

ü    DESTEKLER: çiftçilerin gübre, tohum, yem vb. üretim girdilerini piyasa fiyatlarından almaları sağlanmalıdır.

ü    Ucuz kredi imkânları kaldırılmalıdır. Ziraat Bankasının piyasa faizleriyle kredi vermesi sağlanmalı ve sonra da özelleştirilmelidir.

ü    Tüm tarımsal desteklerin yerine doğrudan gelir desteği sistemine geçilmelidir.

ü    Çiftçilerin kayıt altına alınması sağlanmalıdır.

ü    FİYATLANDIRMA: Tarımsal ithalat ve ihracatta nicel kısıtlama uygulanmamalıdır.

ü    İthalat resimleri ve KDV tarımsal ithalata yönelik tek vergi olmalıdır.

ü    Destekleme fiyatları ve alımları kaldırılmalıdır. Tarımsal ürün fiyatları dünya fiyatlarına getirilmelidir.

ü    TARIMSAL KİT’ler ve KOOPERATİFLER:

ü    Tekel, Çaykur, TMO, Şeker vb. Tarımsal KİT’lerden ihtiyaç fazlası 22.000 işçi işten çıkartılmalıdır. Bu kuruluşlar piyasa koşullarına göre yeniden yapılanmalı ve şirketleştirilmelidir.

ü    Tarımsal Kitlerin bir kısmı derhal diğerleri orta vadede özelleştirilmelidir.

ü    Tarım Satış ve Kredi Kooperatifleri özerkleştirilmeli ve özel imtiyazları ortadan kaldırılmalıdır.

          Sonuçta, Dünya Bankasının bütün bu istekleri ülkemizde bir bir uygulamaya sokuldu. Yaklaşık 70 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı ve halen sürmektedir. Kooperatiflerin ve Birliklerin çökertilmesi için de yasa çıkartıldı ve tamamına yakını tasfiye edildi. Çiftçileri kayıt altına alma projesi başlatıldı, destekleme alımları azaltıldı, fiyatlar, İMF’nin isteği doğrultusunda belirlendi. Hububat alımlarında İMF’ye söylendiği gibi , Şikago Borsasına göre fiyat belirlenmeye başlandı”.(*)

                   Dünyanın en iyi tütününü yetiştiren Türkiye’de artık Amerikan sigaralarının dışında bir Türk Sigarası satılamadığı gibi tütün üretimi de yok edilmiştir. Yarın şeker pancarı üretimi de yok edilerek insanlarımız genetiği değiştirilmiş kanser yapan mısır şurubuna teslim edilecektir. Halkımız salgın bir hastalık gibi kanserden kırılıp geçiyorken hangi insaf, hangi vicdan sahibi bu toplu kıyıma izin verecek göreceğiz…

(*)Turgay Develi, 24.Dönem Adana Mv.

“Neoliberaller CHP’yi nasıl ele geçirdi?” Sa:74-75