Kurtuluş savaşında yedi düvelle çarpışan kahraman ordumuz Çanakkale'de Sakarya'da ve topraklarımızın büyük bir kısmında aç susuz savaştılar. Yüz binlerle ifade edilen Mehmedin ve ölüm kalım mücadelesi sonunda asker sayımızın düşmesi nedeniyle 15 yaşında çocuklarımız bile askere alınmak zorunda kalınmıştır.

Fakrü zaruret içinde aç susuz, yalın ayak, baş kabak üst baş perişan halde savaş halindeki Mehmetçiğimizin kıyafet donanımı için Konya bölgesi ve güney coğrafyamızda halkımız fakir, yoksun durumda olduğu halde kullanılmış çamaşır çarık, çamaşır bohçalayarak Atatürk'e gönderilmiştir.
Gazipaşa'nın önceki ismi SELINTI idi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bir akşam vakti Mersin seyahatinden dönerken Selinti kıyılarından geçti Selinti'nin sönük ışıklarını görür ve beraberindekilere sorar: "Burası neresi?". Adının Selinti olduğunu, Ordumuza eski kıyafet ve eski çarıkları, çamaşırları toplayıp ordumuza gönderen küçük kasabalardan olduğunu anlatırlar Atatürk'e. Ulu Önder seyahatinin sonunda meclisi toplayıp. "Buraya adımı veriyorum" diyerek Selinti'ye "Gazipaşa " adını verip kanunlaştırır.

Gazipaşa'nın işgalini düşman başaramadığı halde biz bu hatıra ilçe hakkında planlar çizerek kitabına uydurarak, işaret parmağımızı gök yüzüne dikip şehadet getiriyormuş gibi parmak sayısını çoğaltarak kendi ellerimizle Gazipaşa'yı ve çevresini katletmeyi başarabildik. Çevre mahvolmuş, önemli değil, tarıma alternatif olarak beton yığınları oluşmuş, dışkılarını körfeze dökerek denizlerimize girilmez hale gelinmesi önemli değil, Gazipaşa ve çevresi kokuşacak önemli değil, çevreyi saracak katı atık-çöp dağları asla önemli değil, Su derdi mi olacak, mühim mi, şişe suyu kullanırım ne önemi var, ün yapmaya başlayan tropikal tarım ürünleri dahil, açık ve örtülü tarımcılık faaliyetlerinin pabucu dama atılacak ne yazar, sağlık olsun, sebzeyi meyveyi ithal ederiz, buda mi sorun yani," Gazipaşa'ya turizm gelmiş haydi para kazanmaya" diye 41-42 köy boşalmış, coluk çocuk, genç yaşlı çarşıya akın etmiş, işsizlik aşsızlık, eğitimsizlik, ulaşım derdi, barınma sorunu nesilleri perişan etmiş, Gazipaşa'da sosyal patlamalar başlamış, Atatürk'ün coğrafya parçası bir suç şehri haline dönüşmüş, asla fark etmez, muhtemeldir ki, Kıbrıs misali Gazipaşa'da bir kumarhaneler coğrafyası olmuş, kime ne olursa olsun, ayrıca 1970’li yılların "SOĞUK OLUK" belası Gazipaşa'da şablonize olur mu bilinmez. Bu olumsuzluklar, kaygılarımızın, korkunç şüphenin, endişenin sonucudur.

Yeter ki, yere göğe sığdıramadığımız; geleceğin çıngıraklı yılanı misali projeler gelsin uygulansın da çocuklarımız Alanya çevresine kadar yorulmasınlar. Limanımız ve körfez çevresinde oluşacak beton yığınları gençlerimizin can simidi olacak, demet demet dolar, Euro kazanacaklar, çocuklarımızın bir eli yağda bir eli balda keyfini sürecekler. Muhteremler elin oğlu ekibiyle geliyor. Kim takar senin çocuklarını, sizin delikanlılarınızın o otellerde işçi olarak çalıştırılacaklarına dair olmak üzere, size tazminata dayalı noterden bir taahhütname sunacaklar mı? Deneyin de görün. Tamam ise yolunuz açık olsun. Koru bölgesinde eski fidanlıma adıyla bilinen arazi ve çevresini gezdim geçen gün. Milyonlarca yılda oluşmuş o güzelim toprakların beton yığınlarına heba edilmesine vicdanınız nasıl müsaade ediyor, gelecek nesillerinize ne cevap vereceksiniz Ey Gazipaşa'lılar. Aklınızı başınıza alın, yarın çok çok geç olacaktır. Sizi isyana davet etmiyorum. Akıl, fikir, hukuk mantık ve bilim yoluna yürüyün diyorum. illegalite ve hukuk dışı eylemlerle işimiz olamaz. Naçizane bu yazımı çerçeveletip evinizin uygun bir köşesine, duvara asın. Neden diyorum biliyor musunuz; Eğer inadınıza devam ederseniz, bir gün karşı karşıya kalacağınız o kahredici manzara etrafınızı sardığında saçlarınızı yolmaya başlayacaksınız. İşte o zaman fırsat bulabilirseniz bu yazıyı son defa bir kez daha okumanızı tavsiye ederim. Dostlar beni hatırlasın