Mutlu muyuz? diye kendimize sorarsak nasıl bir sonuç alabiliriz? İlk önce birey bu soruya kendisi cevap vermeli. Vereceği cevaba göre ise iki yolu var. Ya mutlu olmaya devam edecek ya da mutlu olmak zorunda olduğunu anlayacak
İnsan hayatı önemlidir. Bir kez gelir. Milyarda bir ihtimali vardır ama yaşam her zaman bir yolunu bulduğu gibi sana mutlu olmak için ortalama 80 yıl vermiştir. Gelişmemiş, orta doğu ülkelerinde dahi mutlu olmak mümkün müdür? Dersek hayır. Mutlu değiller mutlu olmak zorundalar.
Dünyada mutluluğun tüm insanlara yetecek kadar olduğunu düşünmüyorum. Birilerinin mutluluk ile kafayı bulması için birilerinin mutsuzlukla kedere boğulması gerekir. Kedere boğulsa dahi ani mutluluk atakları olmaz mı? Olur ama doyurmaz.
Savaşın içinde doğmuş bir kız çocuğu düşünelim. Babasını siperde kaybetmiş, annesi gözü yaşlı şekilde küçük kardeşini sallıyor. Abisi evin tek erkeği kalmış, kara kara düşünüyor. Yemek yok, iş yok, gelecek yok. Hepsinin 1 gün sonrası kesin değil… Şimdi bu kız çocuğu mutlu olur mu? OLAMAZ. Bu kız çocuğunun payı olan mutluluk Amerika’nın Miami Sahili’nde güneşleniyor. Bu kız çocuğu da maalesef güneş ışığıyla değil patlayıcıların parlamasıyla aydınlanıyor. Bu kız çocuğu mutlu değil ama mutlu olmak zorunda. Çünkü başka seçeneği yok.
Mutluluk duyguları benzerdir. Güzel bir okul kazanmış genç bir öğrenci ile iyi bir maaş ile işe girmiş birinin mutluluğu birbirine benzer. İçinde coşku, sevinç vardır. Mutsuzluk öyle mi? Tabi ki değil. Bu konuda noktayı Tolstoy koyar, “Bütün mutluluklar birbirine benzer fakat, mutsuzluğun kendine has bir hikayesi vardır” der.
Bu kız çocuğu mutlu değil mutlu olmak zorunda. Çünkü başka çaresi yok. Çaresizlik dünyanın en kötü duygusudur. Korku, endişe, gerilim, kararsızlık, tüm kötü duygular birleşse çaresizliğin karşısında hepsi eğilir. Bu kız çocuğu çaresiz. Bu çaresizlik, mutlu olmaya mecbur olmak zorunda olduğunun anlaşıldığı andır.
Emperyalistler mutluluğu bile dayatıyor. Böyle iş mi olur? Olur ama olmaz olsun