Son dönemlerde gündem sürekli kaçırılan, öldürülen, istismar edilen çocuklar.
Nasıl bir ruh çocuğu istismar edebilir?
Nasıl bir ruh hastası demeliyiz aslında…
Nasıl bir ruh hastası bir çocuktan kendi hislerini tatmin edecek, ya da hayatı bozulmasın diye onu katledecek kadar cani olabilir?
Yaşadığımız yüzyılda arada sırada umutlarımızı yeşerten insanlar ortaya çıkar ve bizleri biraz daha devam etmemize ikna eder.
Bu tip ruh hastaları ise toplumun içerisindeki iyi insanların hayattan soğumasını, insanlığından utanmasını sebep olur.
Che’nin bu olaylarla ilgili söylediği bir söz vardır:
“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar
Ya ölmeli cellatlar 
Ya da hiç doğmamalı çocuklar ...” der.
Ölüm ile çocuk masumiyetinin yan yana gelmesi aklına gelmemeli insanların.
Saf masumiyet kirlenmemeli, el uzatılmamalı, baskı altına alınmamalı…
O şekilde saf olarak kalmalı.
İnsani duygularını kaybetmiş bu hastalıklı kişilerin ellerine fırsatta verilmemeli.
Gerekiyorsa daha sert önlemler alınmalı.
Ülke resmen mezarlığa döndü. Mezarlarda yatan masumiyetin arkasından ağlamak yerine, bu canileri ağlatmak daha mantıklı değil midir?
Alınması gerekli tüm önlemler hakikaten alınmalı. Masumiyet öleceğine, saflık öleceğine, nefret ve canilik ölse daha iyi değil midir? Bugüne kadar binlerce çocuk katledildi, binlerce çocuk kaçırıldı, masumiyet ve saflık öldü. Nefret öldü mü peki? Ölür mü? Tabi ki ölmez. Kendisini besleyecek bir saflık bulur kendine çünkü…
Dini olarak bakalım o zaman birde. Dindar olduğunu ifade eden birinin Narin’i katlettiği iddia ediliyor. Çocuk öldürülmesi dinin neresinde yatıyor?
Hakikaten doğmamalı çocuklar. Böylesine nefretin ve sinsiliğin kol gezdiği sokaklara çıkmamalı, bilim ve aklın değil siyasetin yönettiği okullarda okumamalı, kapitalin iş yelerinde çalışmamalı.
Yapılması gerekenler yapılsaydı, alınması gerekenler alınsaydı, olması gerekenler olsaydı ‘Belki de doğmadı cellatlar’ diye yazardı Che.
Bir daha olmasın demek istersekte; Yapılsın yapılması gereken demeliyiz.
Bırakın Doğsun Çocuklar