Bu köpekler için uydurulan ve çoğu beynamazın da inandığı
bir hikaye; neymiş efendim doberman cinsi köpekler suni olarak yaratıldığından
bir süre sonra kafatasları sabit kalırmış ama beyinleri büyümeye devam edermiş,
sonunda iyice kafayı kıran hayvan sahibine bile saldırırmış. Falan, filan…
Oysa kafatası sabit
kalıp beyni de zaten olmadığı için boş kafatasının içine çekirdek kaçsa kendini
alimi muazzama sananlar coğrafyasında dobermana ne gerek var, bak etrafına adam
sandıklarının yarısı, dandini dandana dastini vaziyetlerinde.
Her köpek sevgi, ilgi ve şefkat ile büyütüldüğünde sakin, sadık
ve koruyucu bir hayat dostu olur.
‘Adam’ olamama hali biz insanlar için geçerlidir.
Bu kadın cinayetlerini kafatası sabit beyni büyük,
dobermanlar mı işliyor? Yoksa kaşının karası sallanır bacak arası tipler mi?
‘Her yer et pazarı gibi olmuş‘ diyerek milyonlarca kadını
olmayan aklı ile aşağılamaya çalışanlar ve onlara alkış tutanlar, kafatasları
sabit o köpekler mi, yoksa bunlar gibi altta bir delik, üstte bir delik
yaratıklar mı?
‘Bu sokak kedisi kısırlaştırılmalı’ diye bir sokak röportajı
yapan çifti hedefe koyan denyo mu beynini yemiş?
Hadi o bu lafı etti, ulan hangi doberman bu densiz laftan
görev çıkarıp bir adama dört kişi birden girer.
Hele ‘Alamanya bizi kıskanayoo!’ diyen tek hücrelilere heba
edecek nefesim yok.
Yani, dobermanlarla
ilgili anlatılan hurafe de bunlar sahiden gerçek.. artık varın siz karar verin
kimin beyni arızalı..
Gelelim konumuza; gangsterlerin idare ettiği ülkelerde neler
oluyor neler?
Coğrafya: Sovyetler,
Tarih: 1930 lar..
Mikail Nikolyeviç Tuhaçevski, hikayeye göre bir Hollandalı
kont ile Türk karısından kök alan bir sülaleye aitti.(Ta Haçlı seferlerine
kadar gidiyor bu öykü, ne yaparsınız işte adamların işi gücü yok ki…)
Bizimkinin babası Çar ordusunda elit bir subaydı, oğlan
haliyle öyle olacaktı. Büyük Savaş (1914-18)
Sırasında çeşitli cephelerde savaşmış ve oldukça da göze
batmıştı. Bir ara esir düşmüş ve Fransa’nın ünlü lideri Charles De Gaulle ile
aynı hücreyi paylamıştı. Dört kere kaçmayı denemişti, her seferinde
enselenmişti. De Gaulle e göre, bu Rus, iflah olmaz bir Napolyon hayranıydı.
Fransız devrim tarihini ezbere biliyordu, en ufak detayına kadar. Bir iki
arızası vardı elbette; mesela Yahudileri pek sevmiyordu, keza Hıristiyanları da.
Rus devriminde Kızıl orduya katılacak ve genç yaşında ateşin
takdis ettiği bir subay olacaktı. (Yani yoktu öyle, İngilizce kurslarına
katılıp bedavadan rütbe almak) Aslında pek politik bir yanı yoktu, Komünizm
işine geliyordu çünkü adam o sayede savaşıyor ve terfi ediyordu.’30 yaşında ya
general olacağım, ya da yok olacağım!’ diyen o değil miydi?
Stalin diğer generalleri ile dalga geçerken ‘lan içinizde
çatal bıçak kullanmasını bilen bir kişi var o da Tuhaçevski!’ derdi.
Adamımızın yıldızı
sürekli yükseliyordu, ‘devrim yalnız batıda başarılı olabilir. Onun içinde
Polonya mutlaka hakimiyetimiz altına girmeli diye Lenin’e gaz verenler arasında
giderek daha da sivri dilli olmaya başlamıştı ‘yoldaş Tuhaçevski’ Hani az daha
da dediği oluyordu, Varşova düşmek üzereydi ki bunun azılı rakibi bir başka Rus
generali üstüne düşeni yapmadığı için Polonyalılar son anda yırtmıştı.
Ama Tuhaçevski de kıllanmıştı, evet diğer Rus generali
dediklerini yapmamış ve plana sadık kalmamıştı ama Stalin de bizimkini yüz üstü
bırakmıştı.
Yani tek başına ‘askerlik’ yetmiyordu!!
Sıkı bir yalama da olacaktın!!!
42 yaşında Sovyetlerin en genç mareşali olmuştu ve Savaş
Bakanı Yardımcılığı gibi esaslı bir görevi de vardı.
Ancak o günlerde Kızıl Ordu kendi efsanesinde boğulmak
üzereydi, iyi kötü bir iç savaştan düşmanlarının bölünmesi nedeniyle galip
çıkmışlardı. Biraz kendilerine çeki düzen vermeleri beklenmez miydi..
Tuhaçevski, ordunun tüm birliklerinin döküldüğünü görmüştü,
ne iç haberleşme diye bir şey vardı, ne subayların muharebe alanında fiili
inisiyatifi, ne koordinasyon. Oysa başta Almanya olmak üzere diğer ülkeler silahlı
kuvvetlerini yeniden düzenliyorlar ve zamanın gereklerine uymaya
çalışıyorlardı. Kızıl orduda ise varsa yoksa bir Stalin yalamalığı hakimdi.
Tuhaçevski bunu bitirmeye kararlıydı.
DERKEN BİZİM YERİMİZ BİTTİ.