Osmanlı Devleti’ni Yüce Devlet
(Devlet-i Aliyye) düzeyine çıkaran temel ilkeler nelerdi? Osmanlı Devleti’ni
başarıya götüren sadece Yeniçeri ve Sipahi ordusu muydu? Osmanlı bir “kara
devleti” miydi? Yoksa Asya, Avrupa, Afrika’nın denizlerinde kurulu bir deniz
ülkesi miydi? Neden gerileyerek çöktü?
Bunların yanıtlarını doğru
bilmeden Türkiye Cumhuriyeti’nin değerini anlamak olanaksızdır.
İlk sorudan başlayalım: “Osmanlı
Devleti’ni “yüce Devlet (devlet-i Aliyye)” düzeyine çıkaran temel prensiplerin
yani Kavanin-i Osmaniyye’nin XVII. Yüzyılda unutulduğunu; otorite birliği,
kanun egemenliği ve istimalet (hoşgörü) politikasının kaybolduğunu, layiha sunan
küttâbın (bürokratların) tümü açıklamaktadırlar. Osmanlı Yüce Devleti, “dini
cemaatler üzerinde bir egemenlik şemsiyesini” temsil etmekteydi. Devlet,
koruyucu egemenlikti; adalet, herkese eşit biçimde himaye prensibi, temel
devlet felsefesini özetlemekteydi. Devlet, ayrı ayrı cemaatleri tanıyan ve
vergi veren reâyayı himaye eden bir egemenlik felsefesine dayanıyordu.
Padişahın yüksek otoritesini tanıyan her cemaat, eşit biçimde onun himayesi
altındaydı. Osmanlı’yı yüce devlet düzeyine çıkaran devlet felsefesi, bu formülde
özetlenmiştir. XVII. Yüzyıl çöküş döneminde bu temel anlayışı, Kâtip Çelebi,
Koçi Bey gibi deneyimli bürokratlar savunuyordu. Yüksek otoriteye, padişah
yerine Harem, Yeniçeri Ocağı, Ulema sahip çıkmaya çalıştılar…” diyor Halil
İnalcık.
Bugün ülkemizde; bırakınız dinlerin korunmasını, Sünni İslam
dışındaki bütün mezhep ve inanışlar dahi dışlanıyor. Bugünkü iktidar; Osmanlı’nın
temel felsefesinden çok uzakta bir uygulamanın içindedir.
Adalet anlayışı da Osmanlı’nın
adalet anlayışından çok uzak ve dehşet vericidir. İktidara karşı olan, O’nun iç
yüzünü, çalışma biçimini, tarikat örgütlenmesini, tarikat ve vakıflarına
ülkemizin insanlarının haklarından aktarılan paraları, dış politikadaki
“Müslüman Kardeşler Örgütü”nün Türkiye ayağı gibi davranmasını yani gerçekleri
olduğu gibi anlatan bütün gazeteciler, yazarlar, aydınlar hapse atılmış
durumdadır.
Haksız yere hapiste tutuldukları
için ölüm oruncunda; sadece şarkı söyleyen ve hiçbir günahı olmayan, Grup Yorum
üyelerinden ikisi yaşamını kaybetti. Aynı şekilde haksız, hukuksuz tutuklu
bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği yöneticileri ve avukatları içeridedir, ölüm
oruncunda yaşamlarını kaybetmek üzeredirler. Adli Tıp Kurumunun “hapiste
tutulmalarının tıbben uygun olmadığı” tanısına karşın mahkemece serbest bırakılmamış
durumdalar.
Nerede Osmanlı adaleti; nerede AKP
adaleti?
Kendi yandaşlarını kayıran,
neredeyse boşanma davalarında bile siyasal baskı uygulamaya yönelmiş; AKP’nin en
üst düzeyinde siyaset yapan Burhan Kuzu’dan; Yargıç olarak tayin edilen AKP il ve
ilçe başkanlarına kadar yargıyı AKP’lileştirmeye çalışan bir düzeni Osmanlı
Devleti’nin adaletiyle karşılaştırabilir misiniz?
Halil İnalcık ; “ Devlet-i
Aliyye’nin ikinci ve üçüncü ciltlerinde, bu yapısal değişikliğin, “tagayyür ve fesadın”
(bozuluş ve kargaşanın) tarihini anlatmaya, klasik “Yüce Devlet”in nasıl ve
niçin çöktüğünü incelemeye çalıştık” diyor.
Bence dört ciltlik bu kitabı okuyan
kişinin bugüne çıkaracağı çok ders var.
Yani sadece Osmanlıcıyım demek,
araçların arkasına padişah tuğrası çizmekle olmuyor. Tarikat yöneticilerinin
“devlet yönetimine katılın” talimatlarıyla “her çeşit örtünmeyi devleti ele
geçirdikten sonra yapabiliriz” anlayışıyla ulaşılabilecek yer siyasal, sosyal
ve ekonomik çöküştür.
Sadece eski Genel Kurmay Başkanı şimdiki Milli Savunma Bakanı’nın Hizbullah Örgütü liderinin mezarını ziyarete gitmesi gösteriyor ki Devlet bugün “dini cemaatler üzerinde bir egemenlik şemsiyesi değil cemaat ve tarikatların ele geçirdiği, işgal ettiği bir yapıdır.