“Üzülme değmez!” Sözünü duymaktan sıkıldım. Değmeyenlere zaten üzülmem. Üzüldüğüm şey; “Değmeyenlere yüreğimin değmiş olması” diyor Cemal Süreya.

Aslında hepimizde var bu pişmanlık; Değmeyecek insanlara, değmeyecek kırgınlıklar biriktirdik! Onlar çoğu kez hiçbir çabamıza değmediler, haliyle yorgunuz biraz.

Oysa biricik hayatlarımız var. Ve onu en güzel şekilde yaşamalıyız. Ama değmeyen şeyler var hayatta:

“Üzülmeye değmeyen ayrılıklar, düşünmeye değmeyen anılar ve konuşmaya bile değmeyen insanlar gibi…”

Bu konuda:

“Değmiyor bazen, uğruna yorulduklarımız…” diyor Nazım Hikmet.

İnsan keşke, birine verdiği sevgi, vefa ve emeğe değip değmeyeceğini baştan bilebilse de boşa zaman harcamasa…

Zaman kıymetli çünkü. Kendinden çok başkalarını düşünmek, tek başına çözemeyeceğin sorunlar için çabalamak, bastıramadığın vicdanının iç sesini dinlemek, herkesin derdiyle hemdert olmak, ülken için kaygılanmak, üzülmek, öfkelenmek, sadece ve sadece hayatınızı karmaşaya sokuyor, belki de ömrünüzü kısaltıyor! Oysa başka bir hayat ve başka bir dünya yok! Üstelik düzeltemeyeceğiniz şeyler için değmez tükenmeye!

Tıpkı Ece Temelkuran’ın dediği gibi:

“Kendini üzdüğüne değmez, uykunun kaçmasına, midenin kasılmasına, ağlayarak uyanmana, kafaya bu kadar takıp, bu kadar düşünmene. Hiç bir şey değmez…”