Her yerde herkes haklı olarak, bulduğu mekanlarda, olanaklarla ve bilgisi dahilinde iki söz ediyor; yazıyor çiziyor. Bundan daha doğal ne olabilir ki, ‘Ağzı olan konuşuyor’lardan söz etmiyorum yalnız.
Sorun konuşanların ne konuştuğu değil, sorun dinleyenlerin, okuyanların
daha açık bir anlatımla muhatapların ne anladığı. İşte burada geçerli, ‘ağzı
olan konuşuyor’ sözü. Muhatap alınmayacakları, zaten muhatap almaz geçersiniz.
Ama konuşan, yazan, çizen resmi, yetkili, etkili ise o zaman durum farklı.
Burada da okuyana, dinleyene sorumluluk düştüğü gibi, konuşana da
sorumluluk düşmektedir. Düne kadar adını, sanını bilmediğimiz bir bakan,
milletvekili ya da Sedat Peker'in söylemi ile, ‘Namusu maaşı kadar olan
gazeteciler’, televizyoncular söz konusu olunca, onlara "Bir dakika, durun
bakalım" demek her yurttaşın hakkı.
Çünkü, onların bir şekilde maaşlarını, ‘maaş dışı ödeneklerini!..’ biz
yurttaşlar, doğrudan ve dolaylı ödediğimiz vergiler ile ödüyoruz. O yüzden,
yurttaş olarak biz de; o görevlere getirilmiş, atanmış, görevlendirilmiş her ne
ise, onlar da söylediğimiz, duyduğumuz, okuduğumuz, yaptığımız her şeyden
sorumluyuz birbirimize karşı.
Adam bir şekilde akademisyen olmuş, okutulmuş, payeler verilmiş, ‘profesör’
yapılmış, yetmemiş bir de ülkenin çocukları okusunlar, bir şeyler öğrensin
diye, yine ülkenin kıt olanakları ile açılan üniversitelere yönetici yapılmış
adamcıklar çıkıyor televizyonlara:
“Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok
cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum.”
Buyur, burdan yak.
Senin görevin, dangalak dangalak konuşmak değil kardeşim, sen üniversitede,
üniversite eğitimi vermek ve ülke geleceğini eğitmek zorundasın, görevin bu.
Yasin Aktay isimli bir ‘akademisyen’ ve ‘Milletvekili’ çıkıyor, “Suriyeliler
giderse bu ülkenin ekonomisi çöker; işverenler, yatırımcılar, sanayiciler
Suriyelilerden çok memnun. Çok önemli bazı yerlerde Suriyelileri çekin, bu ülke
ekonomisi çöker" diyor.
Şimdi adamcağıza da haksızlık etmemek gerek, adamcık sahibinin sesi,
yurttaşın, halkın, devletin değil ki. Doğru, ucuz işgücü olarak kullanılan ‘göçmenler,
sığınmacılar’ gider ise, bazılarının kârları düşer. Ülke ekonomisi çökmez. Siz
bu kafayla giderseniz, çöker.
Gelelim en başta söylediğime. Adamın görevi bu. Peki YURTTAŞIM bu
söylenenler ve olanlar senin yararına, ülkenin yararına mı? Hayır. Eee,
kardeşim neden o zaman birlerinin trene baktığı gibi sessiz soluksuz bakıp
duruyorsun.
Manavgat'ta yangın çıkmış, bir ay önce de Marmaris'te onlarca dönüm tarım
ve ormanlık alan yanmış, yok olmuş. Sanki, maden arayacağız diye kesilen, yok
edilen Kaz dağlarının, Finike'nin vb yerlerin zeytinlikleri, orman alanları
farklıymış gibi.
Sıradan bir kişi, ailenin bile bir aile planlaması vardır. Gelin görün ki,
devletin her şeyini planlasın, israfı önlesin, kalkınmayı sağlasın diye 5 Ekim
1960'da açılan Devlet Planlama Teşkilatı, neden ise bu iktidar döneminde, 8
Haziran 2011'de kapatıldı.
Manavgat yangınında yaptığım bir paylaşımda, Türk Hava Kurumu Uçakları
çürümeye bırakılırken, neden Rusya'dan uçak kiralanır diye, bir de yangını
Ankara merkezden izleyen bakana, "Bakan, bakıyor" dedim diye, bir
aklı kıt "Ülke 783.562 kilometrekare, her yere nasıl baksın" diye
aklınca dalga geçerek soru soruyor, kendi ilkokul öğrencilerine soru sorar
gibi.
İşte Devlet, Devlet Planlama, Bütçeleme, Denetleme bu yüzden gereklidir.
Yoksa, yangın söndürme, orman yanarken anımsanacak bir şey değildir. Devlet ve
kurumları, elbette yangını söndürür ama, asıl bu yangınlar çıkmasın, önlem
alsın diye vardırlar.
Benim siyasi, kişisel düşüncem gibi düşünen ya da düşünmeyen kişiler ile bu
durumda, farklı düşünmemi, olaylara farklı bakmamı, olaydan farklı söz etmemi
gerektiren, ne olabilir ki? Eğer aynı ülkede yaşıyor ve aynı yurdu, ülkeyi
seviyor ve onun için çalışıyor isek?
İşte sorun bu, ‘göçmen’, ‘mülteci’, ‘sığınmacı’ konusundan tutun da,
geçilmeyen, birilerine iş olsun diye planlaması olmadığı için yapılan yollara
ödenen ‘Deli Dumrul vergisi/ödemesi’ için, neden farklı yerlerde oluyor, farklı
düşünüyoruz ki?
Herkesin ‘adamım, adamımın adamı, madamımın madamı’ sevdasından vazgeçip bu
rüyadan uyanması gerekmektedir. Hiç kimse bu ülkenin yurttaşları, toprakları ve
hakları için ağalık yapma hakkına sahip değildir, yapamaz.
Hoş harbiye bu marşını, sözünü unutmuş gibi ama, biz yine de anımsatalım,
"Yıldırımlar yaratan bir ırkın
ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu
Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız
(bekçisi)"
Biz ülkemiz için duyarlı olmaya devam ediyoruz.
Bizim, bu topraklardan başka gidecek başka bir yerimiz yok!..
Görevi, işi bu ülkenin yurtseverleri gibi düşünmek olmayanlar varken,
uyumak yok.
Bilgi var, deneyim var. Bu ülkenin yönetimi için "BİZ DE
VARIZ!.." deme vakti, şimdi değilse ne zaman? Sizler bunu şimdi ayırt
edemeyeceksiniz de ne yapacaksınız? Siz de düşünün artık!..