Her ebeveyn çocuğunun mutsuzluklardan, kötülüklerden, yaşayabileceği tüm olumsuzluklardan uzakta kalarak büyümesini ister. Bu istek çok masum ve anlaşılırdır, hayat olumlu- olumsuz tüm koşulları içinde barındıran kaotik bir yapıdır. Çocukların olumsuzluk ile karşılaşıp, baş edebilme becerisinin gelişmesi adına, psikolojik sağlamlılığının gelişebilmesi adına duygularını yaşamasına izin vermek gerekiyor.
DUYGULAR NASIL GELİŞİYOR?
Duygusal gelişim, doğumdan itibaren duyguları deneyimleme, ifade etme, anlama ve regüle etme becerisi ile oluşur. Gelişim süreci çocukluk, ergenlik ve erişkin dönemlerin de kapasiteleri yavaş yavaş artarak gelişim gösterir. Kısaca bireyin doğumdan itibaren duyguları oluşur ve büyüdükçe bu duygular genişler ve gelişir. Duygular, öğrenme ve olgunlaşmayla birlikte yaşamın her döneminde farklılıklar gösterir.
Anne babalar, zaman zaman çocukların psikolojik dayanıklılığa sahip olmasını engelleyen tutumlarda bulunabilir. Çocukları koruyabilme amacıyla, olumsuz duygularla tanıştırmaktan kaçınabilmektedirler. Ebeveynler çocuklara üzüntü, hayal kırıklığı, istediğinin olmaması gibi duyguları yaşatmakta bazen çok geç kalabilmektedir. Hâlbuki bunu bir aşı sistemine benzeterek düşünmek gerekir. Çocuğun bu duygulara karşı dayanıklı olabilmesi için önceden biraz da olsa bu duyguları tanıyor ve baş etme becerisi geliştiriyor olması önemlidir. Aileler kendilerinin veya çocuklarının yaşadıkları olumsuz duyguları konuşmaktan çekinmeden bu duygular üzerine ne kadar çok konuşurlarsa o duygular da o kadar normalleşir ve tanıdık hale gelir.
Çocukların sosyal duygusal gelişimi, başkalarının duygularını anlama ve kendi duygularını düzenleyebilme becerilerini içerdiği gibi bu yetiler eğitimle geliştirilebilirdir. Başkalarının duygularını anlamak için önce duygunun, fark edilerek tanımlanması ve uygun şekilde, tüm açıklığıyla ifade edilmesi gerekmektedir. Duygu düzenleme kavramı, içsel olarak bir kişinin kendi duygularını düzenlemesi ve dışsal olarak ise bir ebeveynin çocuğunu yatıştırması şeklinde ele alınabilir. Duygu düzenleme, bireylerin duygu durumlarını yönetmeye yönelik aktif çabalardan oluşur.
Duygu düzenleme özetle; bir amacı gerçekleştirmeye yönelik duygusal uyarımı engelleyebilmek, hissedilen duyguyu daha güçlü hale getirerek, gerektiğinde korumak, duruma göre uygun ölçüde azaltmak ya da arttırmak için gerekli beceriyi içermektedir. Duygu düzenlemesi, çocuklarda da hissedilen duygunun şiddetinin ve süresinin düzenlenmesi anlamına gelir.
Duygularımızın ya da davranışlarımızın etrafımızdaki kişiler tarafından kabul edildiğini görmek, bilmek isteriz. Özellikle çocuklar duygularının anlaşılmadığını düşünürse, kendisini duygularıyla tek başına başa çıkmak zorunda hisseder. Çocuk, duygularının kabul edilmesi ya da fark edilmesi için aslında gerçekten hissetmediği duygularını yoğun olarak yaşayabilir. Örneğin üzülen bir çocuk, çevresi tarafından dikkat çekmek için ağlayabilir. Çocuğun duygularının farkına varılması ve yaşadığı şekliyle kabul edilmesi onları sakinleştirir.
Ebeveynin başlıca görevlerinden biri çocuğun her türlü duygusunu kabul ederek, çocuğun duygusal gelişimine destek vermektir. Ebeveynlerin çoğunlukla ilk eğilimleri, çocukların sorunlarla karşılaşmalarını engellemek yönünde olmaktadır. Sonrasında ise aileler, karşılaştığı sorunların çocuğun üzülmesine neden olacağını varsayarak çocukları adına çözüm arayışına girmektedirler. Hâlbuki bu durum çoğumuzun bildiği “balık tutma” hikâyesi gibidir. Aileler ne kadar çok balığı tutar, pişirir ve hatta kılçıklarını ayıklayarak çocuklarının önüne koyarlarsa, çocukları balık tutmayı o kadar geç öğrenecektir. Çocuklarında yetişkinler gibi tüm duyguları yaşama hakkına sahip olduğunu bunu engellemek yerine olumsuz durumlar karşısında hissetmiş olabileceğini öngördüğümüz duyguları daha görünür kılmak için konuşmak gereklidir. Konuşmanın, paylaşmanın iyileştirici gücünü bilmekteyiz. Okul öncesi dönemde çocuklar için soyut kavramların anlaşılması zordur. Bu sebeple, soyut bir kavram olan duyguları görünür kılmak, somut hale getirmek daha da önemli olmaktadır. Yaşamış olduğu olumlu ya da olumsuz bir deneyim sonrasında, “Bu durum karşısında utanmış, korkmuş, heyecanlanmış ya da üzülmüş olabilirsin.” gibi olay ile ilişkili duygu olasılıklarını konuşarak iletişime başlamalıyız. Sonrasında kendi duygusunu düzenlemeyi öğrenebilmesi için sorduğumuz sorular ile o anda neyi planlaması ya da neyi düşünmesi gerektiğine dikkatini çekebiliriz. Örneğin, “Peki üzüldüğün bu durum karşısında sen ne yaptın?, Yanın da yardım isteyebileceğin biri var mıydı?, Arkadaşına bu davranışından hoşlanmadığını söyledin mi?” şeklinde soracağımız sorular ile yönlendirebiliriz. Kuracağımız iletişimin son aşamasında ise, kendi deneyimlerimizden örnekler vererek, önerilerde bulunabiliriz. Çocuklar psikolojik dayanıklılığa sahip olma becerisini ailede öğrenirler. Aynı zamanda ayakları yere sağlam basabilen, açık iletişimde bulunabilen, kendi sorumluluklarını bilen ve alabilen, kendi duygusunun bilincince, kendi duygusunu düzenleyebilen ve problemlerini çözebilen ebeveynlere ihtiyaç duyarlar. Çocukların gözlem ile öğrendiğini ve ebeveynleri olarak hayat boyu her konuda rol model olacağınız bilgisi unutulmamalıdır.
PSİKOLOG/AİLE DANIŞMANI
FATMA SU