1981 yılındayız. Antalya’nın CHP’li tüm üst düzey yöneticileri önce gözaltına alındı, sonra da uydurma gerekçelerle tutuklandı. Onlardan birisi de bendim…

Aynı yıl İsviçre’nin Zürich’teki İBM laboratuvarında çalışmakta olan bilim insanları Gerd Binnig ile Heinrich Rohrer “taramalı tünelleme miktoskobunu” icat etti.

“Fizikçiler, atom kuramını eleştirenlerin bir zamanlar olanaksız olduğuna inandığı bir şeyi, tıpkı kimya kitaplarında olduğu şekilde dizilmiş bireysel atomların nefes kesici resimlerini elde etme olanağına kavuşmuşlardı. Bir kristal veya metalin içinde sıraya dizilmiş atomların harikulade fotoğraflarını çekmek artık mümkündü. Bilim insanları tarafından kullanılan ve molekülü meydana getiren atomların karmaşık dizilimini gösteren kimyasal formüller, artık çıplak gözle görülebiliyordu…”(*)

Üstelik taramalı tünelleme mikroskobu, atomların bireysel olarak kontrol edilmesine olanak sağlamıştı. Bireysel atomlar kullanılarak IBM harfleri oluşturulmuş, bu da bilim dünyasında kıyameti koparmıştı…

Biz ise Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanıyorduk. (Neyse ki o zamanın Sıkıyönetim Mahkemeleri bugünkü iktidarın adalet sisteminden daha tarafsız çalışıyordu. Hepimiz aklandık). Üniversiteler, akademisyenler, bilim adamları hepsi baskı altındaydı. Baskının sürekli olması için YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) icat edildi, 1982 Anayasasını konuldu.

Darbeden sonra, binlerce bilim insanı Türkiye’yi terk etti. Türkiye’nin büyük emeklerle 20-25 yıl öğretim gideri ödeyerek, ailelerin bütün birikimlerini harcayarak yetişmiş bilimsel kafaları ağlayarak yurt dışına gittiler.

Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı Antalya’nın Güzeloba Ortaokulu’nu zorla, öğrenci velileri, Antalya Halkı istemediği halde İmam-hatip lisesi yapıyor. Türkiye’de yeteri kadar İmamımız yok mu? Yüz binlerce İmam-Hatip yetiştirerek mi uygarlaşacağız? (Eğitim-İş Antalya Şubesinin, geçen hafta yayınladığı, kamuoyuna açıklamasına bir göz atmanızı diliyorum).

Yoksa devleti yönetenlerin hepsi imam-hatip mezunu oldukları için mi Türkiye’nin bütün okullarını imam-hatip okulu haline getiriyorlar. Daha beş yaşına gelmemiş çocuklarımızı rahleli, çağ dışı “sübyan okullarına” gönderiyorlar.

Emre Deveci’nin 19 Temmuz Cuma günü ; “Her yıl on bin bilişimci genç, yurt dışında çalışmak üzere Türkiye’yi terk ediyor-Bilişimde büyük göç” yazısını okuyunca aklıma bunlar geldi. Türkiye Bilişim Sektörü Derneği (TÜBİDER)’in açıklamalarını haberleştirmiş, yürekten kutluyorum.

Kırk yıl önce olanaksız gördüğümüz birçok fiziksel olayın ve günlük yaşamdaki araçların bugün kullanımımızda olmasını kime borçluyuz? Bunun yanıtı ne yazık ki “İslam Ülkeleri dışındaki Üniversitelerin araştırmalarına borçluyuz” şeklindedir.

Biz AKP’nin sivil darbesiyle Laik-Demokratik-Parlamenter rejimin “İslam Cumhuriyeti” haline dönüştürülmesiyle uğraşırken iki buçuk milyar dolar verip teknolojinin son harikalarından S400 füzeleri alıyoruz, almak zorundayız. Satın almaya değil, benzerini üretememiş olmaya hayıflanıyoruz.

Türkiye’yi İmam-Hatipliler ülkesi haline getirmek, bilimle akıllı bağdaşan bir eğitim sistemi değildir. Neden AKP’nin yüksek kadroları kendi çocuklarını, torunlarını İmam-Hatip Liselerine göndermiyorlar?

Bilim şüpheden doğar. Bilimin temelinde merak vardır. Bu nedenle uzay sondalarından (insansız uzay aracı) birinin adı “Cruosite” yani “Merak”tır.

 Oysa dinde şüphe yoktur. Her şeyin temeli imandır.

Japonya’ya giden Sayın Cumhurbaşkanı; orada bunca buluş, araştırma, bilim ve teknik varken sadece Cumhuriyetin kadın-erkek eşitliğini bozacak “Kadın Üniversitelerine” talip oldu. Oysa Japonya’ya bilimsel araştırma yapmak üzere giden bir kadın mühendisimiz; Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Narin Ünal anlatmıştı bana: “Üniversitelerinin Laboratuvarlarının ışıkları sabahlara kadar sönmeyen ülke: Japonya !”…

Biz Türkiye olarak; 12 Mart darbesiyle, 12 Eylül darbesiyle, 2002 sivil darbesiyle, üstüne bir de 15 Temmuz 2013 darbesiyle uğraşırken bilim ve teknikte atı alan Üsküdar’ı geçti…

Biz AKP’nin bilim dışı anlayışıyla ve eğitim sistemiyle mi uygar dünyayı yakalayacağız? Hadi efendim sen de !...

 

 (*)Michio Kaku

Olanaksızın Fiziği

ODTÜ Yayıncılık

Sayfa:33