Uzak geçmişte Alman ve Japon ordusunda omuzu kalabalıklar (hiyerarşide, kıdemde en yüksek seviyedeki komutanlar) esir düşmektense intihar seçeneğine başvuruyordu...Ocak 1943'te Stalingrad savaşında Alman general Paulus'un esir düşmek üzere olduğunu öğrenen diktatör Hitler
'Bugüne kadar hiçbir Alman mareşali teslim olmadı...Paulus'a Mareşal ünvanını vererek intihar etmesini sağlayacağım...Teslim olma şerefsizliğini hiçbir mareşal omuzlarında taşıyamaz' dedi...Ancak Hitler'in rütbesini mareşalliğe yükselttiği Paulus yine de Sovyetler Birliği ordusuna teslim olmayı tercih etti...
Yunan başkumandanı Türk ordusuna esir düşmüştü!
Yunan Anadolu işgal ordusu başkumandanı Georgios Hatzianestis o kadar kibirliydi ki Kütahya-Afyon Dumlupınar muharebesini İzmir'den, çok uzaktan kumandayla yönetti ve yenilgiden sonra 15 Kasım 1922'de Yunanistan'da vatana ihanetle suçlanarak idam edildi...İzmir'den ayrılmadan Kütahya'daki Afyon'daki bir savaşı kazanmak istemişti...Yunan birinci ordu komutanı general Trikopis (1868-1959) Türk ordusuna kimi tarihçilere göre 29 ağustos 1922 de, kimi tarihçilere göre 2 Eylül 1922 Cumartesi günü esir düştü...Mareşal Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Trikopis'e Fransızca olarak sordu:
'Niçin ihtiyat (yedek) askerleri kullanmadınız?'
Trikopis kendisi gibi esir düşen korgeneral Digyenis ya da Dionisis adlı kolordu komutanını eliyle Mustafa Kemal'e göstererek 'bu herif emirlerimi dinlemedi; emirlerime uymadı' dedi...Digyenis ise kendini şöyle savundu:
'Başkumandanımız Georgios Hatzianestis'ten İzmir'den emir bekledim.Emir gelmedi!'
Mustafa Kemal Trikopis'e sözlerini sürdürdü:
'Utanmayın...Koskoca Napoleon bile esir düştü...Size sigara tabakamı uzatıyorum ve kahve ısmarlıyorum...'
Trikopis karşılık verdi:
'Yaverlerim, yardımcılarım tabana kuvvet kaçtı...Ben esir düşeceğimi anladığımda intihar etmeliydim...İntihar etmeyerek büyük hata yaptım...Kendimi öldürecek cesareti gösteremediğim için çok utanıyorum...Sizden İstanbul Büyükada'da bulunan bulunan eşime ve ikiz kızlarıma hayatta olduğumu bildirmenizi rica edeceğim...'
Trikopis Yunan ordusunda subayların Venizelos'çu ve Kralcı olarak iki ayrı cephede bölündüğünü ve birbirlerine düşman olduğunu da Mustafa Kemal'e anlatacaktı...
Trikopis'in yanı sıra 2 general, 11 albay, 4 yarbay, 12 binbaşı, 34 üsteğmen, 69 teğmen, 193 yedeksubay, , 2000'den fazla Yunanlı er ve erbaş Türk ordusunca esir edildi...
Trikopis'in ünlü beyaz atı da Türk ordusunun eline geçmişti...
Yunanlı esirler 1923 Lausanne anlaşmasıyla Türk esirlerle takas edildi...
Trikopis 1959'da 91 yaşındayken vefat etti...
Trikopis İtalya'nın Roma kentinde de uzun süreler yaşayacaktı...
Türk ordusuna esir düşen ve Mustafa Kemal'i Selanik'ten tanıyan Yunanlı subay Mustafa Kemal'e sordu:
'Omuzunuzda rütbenizle ilgili en ufak bir işaret yok...Mevkiniz nedir?'
Mustafa Kemal cevap verdi:
'Mareşal ve başkumandan'
Yunanlı subay şöyle cevap verdi:
'Ateş hattında, tam cephede bir mareşal, başkumandan herhalde ilk kez görülüyor...Yunan başkumandanı Georgios Hatzianestis İzmir limanındaki yatındaki yatağından ya da İzmir cafe restaurantlarından savaşı yönetmekle ünlüdür...'
Georgios Hatzianestis delirme belirtileri gösterince (bedeni camdanmış ve ayağa kalkınca kırılacakmış, paramparça olacakmış zannediyor ve yattaki yatağından savaşı yönetmeye çalışıyordu ) Yunanistan'dan gelen emirle görevden alındı ve başkumandanlık görevi Trikopis'e verildi...Bu esnada Trikopis Türk ordusuna esir düşmüştü...
Yunan Kralının hayali Ayasofya'da Bizans İmparatoru tacını giymekti!
29 Ağustos 1922'de Atina’daki İngiliz Büyükelçisi Londra’ya telgraf çekti:
'Havadis: Yunan Kralı Constantine ile Kraliçe Sophia İstanbul'daki Ayasofya'da Bizans İmparatoru ve İmparatoriçesi tacını giymeye hazırlanıyorlar....'
Sophia (1870-1932) Alman İmparatoru 2. Wilhelm'in (1859-1941) kızkardeşiydi...Yunan kralı Constantine Haziran 1921'de Türkleri kılıçtan geçiren subaylarına Eskişehir'de üstün başarılarından (!) dolayı madalyalar dağıttı...Yunan askerler madalya töreni esnasında krala seslendi:
'Bizi terhis et, evimize, ailemize, tarlamıza, toprağımıza ve Yunanistan'a hemen şimdi geri dönelim!'
İki dönem (1913-1917; 1920-1922) toplam altı yıl boyunca görevde kalan Yunan Kralı 1. Constantine (1868-1923), İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth'in (1926-2022) kayınpederi olan ,1921'deki Sakarya Savaşı'nda da görev alan Prens Andrew'un (1882-1944) ağabeyiydi...
Dolayısıyla şu an ki İngiltere Kralı 3. Charles'ın (1948) babası Philip (1921-2021) ve baba tarafından dedesi Yunan asıllı ve Yunanistan doğumluydu...Philip'in 2. Elizabeth'le evlenmesine 1946'da Kral 6. George (1895-1952) izin verdi; Philip 1947'de İngiliz vatandaşı oldu...Evlilik 73 yıl sürdü...
2. Constantine 1964-1973 arasında 9 yıl 87 gün boyunca görevde kalmıştı...
1. Constantine ve kardeşi Prens Andrew Anadolu'yu işgal harekatındaki büyük yenilgiden sonra 1922'de Yunanistan'dan kovuldular...Hatta Yunan halkı tarafından öldürülmemek için ülkeden portakal sandıklarının altına gizlenerek kaçtılar...
Yunanlıların iddiasına göre, 1915-1922 döneminde Anadolunun büyük bölümünü Yunanistan eyaleti haline getirmek isteyen 350.000 Rum Ege'de, 600.000 Rum Karadeniz bölgesinde Türk halkınca, Türk ordusunca etkisiz hale getirildi...
Elias Venezis adlı Anadolu Rumu 1924'te yayınlanan "31238 numara" adlı anı kitabında Hıristiyan Osmanlıların kendi devletlerini kurmak için Osmanlıya karşı verdiği mücadeleyi ve Osmanlı Müslümanlarının buna karşı verdiği cevabı anlatır...Bu kitap "1922" adlı filme (1978 yılında gösterime sunulmuştu) konu olur...
Kıbrıslı Rumlar Ekim 1931'de, 1878'de 2. Abdülhamit'in onayıyla İngiltere egemenliği altına giren Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması isteğiyle Kıbrıs'taki Türkleri öldürmeye başladılar...Ocak 1950'de Kıbrıs Rumları bu çabalarını hızlandırdı...Kıbrıs Türklerine Rum saldırıları o kadar arttı ki 16 Mart 1964'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Başbakan İsmet İnönü hükümetine Kıbrıs'a askeri müdahale yetkisi verdi...Ancak Kıbrıs'a müdahale için gereken askeri ekipmanlar, çıkarma gemileri o tarihte Türk ordusunun elinde mevcut değildi...
1967'ye gelindiğinde Başbakan Demirel Kıbrıs Türklerini Rum teröründen kurtarmak için parmağını kıpırdatmamakla suçlanıyordu...'Kıbrıs Türkiye'ye aittir mitingleri" nde Demirel istifaya davet edildi...
Demirel 9 Eylül 1967 Cumartesi ve 10 Eylül 1967 Pazar günü Yunan faşist askeri cuntasının halk tarafından seçilmemiş memur başbakanı Kollias'la Keşan ve Dedeağaç'ta iki gün boyunca buluştu ve konuştu...
Kollias'a Yunanlı faşist cuntacı subaylar refakat ediyordu...
Kollias 'Kıbrıs Yunanistan'a aittir" dedi...Demirel Yunanlılara "Kıbrıs'ı Yunanistan'a katmak isterseniz Türkiye size savaş açmak zorunda kalacaktır,' dedi...Demirel sözlerini şöyle sürdürdü: 'Türkiye'deki Yunanlılar çok zengindir...Oysa Yunanistan'daki Türkler çok yoksuldur' Görüşmede bol bol Yunan rakısı buzlu Uzo içilerek gergin hava dağıtılmaya çalışıldı...
17 Kasım 1967 Cuma günü Demirel hükümeti Kıbrıs'a askeri müdahale yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden aldı...
Ancak Kıbrıs'a müdahale için gereken askeri ekipmanlar, çıkarma gemileri o tarihte de ne yazık ki Türk ordusunun elinde mevcut değildi...
1968'de Türkiye'yi ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanına Süleyman Demirel
'Kıbrıs sorununu sizce nasıl çözelim, nasıl çözebiliriz? ' diye sordu...İşte Demirel'in Charles deGaulle'den aldığı cevap :
'Charles deGaulle bir kağıt kalem aldı ve Kıbrıs haritası çizdi...Ortasına bir hat çekti...Üstüne Türkler, altına Rumlar gelir...Ayrı ayrı yaşarlar...Başka bir çözüm yoktur'
(Bakınız: Tanıl Bora; Demirel adlı kitap; sayfa 140) dedi...
1961'de deGaulle Fransa'da askeri darbe girişimiyle karşılaştı...
Fransız halkından yaklaşık 200.000 silahlı kişi hükümetle işbirliği yaparak hükümeti korudu ve darbe girişimi bir gecede bastırıldı...
Apocalypse: La 2ème Guerre Mondiale adlı altı bölümlük belgeselde Charles deGaulle'den şöyle bahsediliyor:
Dört dönem ABD başkanı seçilen Franklin Delano Roosevelt deGaulle'den hoşlanmıyordu...Ona güvenmiyordu...3 Ocak 1943'te Roosevelt deGaulle'e Casablanca'da hiç de sıcak davranmadı...Roosevelt deGaulle için
'Vatansever, muhafazakar, ülkesine kendisini adayan bir asker, komutan, siyasetçi, onun kolaylıkla İspanyol faşist diktatör General Franco gibi diktatörlüğe eğilimli olabileceğinden kuşkulanıyorum...Çünkü Charles de Gaulle'ün bir diktatörün bütün özelliklerine sahip olduğunu düşünüyorum...Benim Fransa halkı için uygun bulduğum lider General Giraud...' dedi...
İngiliz başbakan ise Giraud ve deGaulle arasında deGaulle'ü tercih etti...Churchill Roosevelt'in hoşlanmadığı deGaulle'ün Fransa halkı için en uygun siyasi lider olduğuna çoktan karar vermişti...
Charles de Gaulle’ün Türkiye ziyareti
Atilla Dorsay, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün Galatasaray Lisesi’ni ziyaretinde yaşandığı iddia edilen dil sürçmesiniyse şöyle anlattı:
Önce olayı hatırlayalım…
Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle (1890-1970) ve 1921’den bu yana evli olduğu eşi Yvonne Vendroux de Gaulle’ün (1900-79) Ekim 1968’de Galatasaray Lisesi’ndeki karşılamada yaşandığı ileri sürülen dil sürçmesi ve diğer şehir efsaneleri hâlâ güldürüyor, bundan sonra da güldürmeye devam edeceği anlaşılıyor.
De Gaulle çifti Haziran 1967’de 5. Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay (1899-1982) ile eşi Atıfet Sunay’ı (1908-2002) Paris’te en iyi şekilde ağırlamış, bir yıl sonra da bu ziyarete Türkiye’ye gelerek karşılık vermişti.
De Gaulle Türkiye gezisi sırasında “Kıbrıs için bölünme şarttır,” tarzında demeçler de vermişti.
De Gaulle çifti, Mekteb-i Sultani’nin kuruluşunun 100. Yıldönümünü kutlamak için Galatasaray Lisesi’ne gelmişti.
Atilla Dorsay, Hakan Sonok’a 1968’de olduğu ileri sürülen dil sürçmesini şöyle özetledi:
'O olay şudur: Ziyaret sırasında bir görevli de Gaulle çiftini karşılarken yanlışlıkla ‘Nous voudrions vous baiser- Sizi düzmek isterdik’ diyor. Baiser fiilinden üretilmiş olan ‘baiser-öpücük’ kelimesini yanlış kullanıp ‘sizi öpmek isterdik’ demek isterken… Ama kullandığı biçimiyle, dediğim gibi, bu ‘sizi düzmek isterdik’ anlamına geliyor. Ve de bayan De Gaulle bu sözlere, bu dil sürçmesine ‘Tanrı kocamı korusun!’ diye karşılık verir. Ama bunun bir şehir efsanesi olması ihtimali çok daha öndedir sanırım.'
Yunanistan nasıl kuruldu?
1832'de Osmanlı devleti tarafından bağımsızlığı onaylanana kadar Yunanistan diye bir devlet yoktu...Böylece Yunanistan'ın ilk sınırlarını oluşturan Mora Yarımadası ve yöresinde 1460'ta başlayan ve Osmanlı hegemonyası sona ermiş oldu.
Yunanlılar 1789 Fransız ihtilalinin tüm Avrupa'da yarattığı siyasi depremlerden ilham alarak bağımsızlık savaşını 1821'de Mora yarımadasında başlattılar...
1821 ayaklanmasının önüne geçemediği gerekçesiyle 'Rum milletinin başı' konumundaki İstanbul Rum Patrik'i, aynı yılın Nisan ayında Sultan 2. Mahmut tarafından Patrikhane'nin giriş kapısına asıldı.
1821'in Eylül ayında Osmanlı yönetiminin önemli merkezlerinden Trepoliça'da (bugünkü Tripolis) büyük katliamlar oldu. Kimi tarihçiye göre 20, kimine göre 35 bin Müslüman kadın, erkek, çocuk Yunanlılarca öldürüldü...
1822'nin Mart ayında bu kez Sakız (Chios) adasında ayaklanma yaşandı. Sakız adasındaki ayaklanmayı bastırmak için adaya gönderilen Osmanlı kuvvetlerinin kadın, erkek, çocuk ayırmadan kimine göre 25 ila 50.000 Hristiyanı-Yunanlıyı katlettiği ilan edildi...
Missolonghi'de 1823'te en az 8750 Rum-Yunanlı öldürüldü...
1827'nin Haziran ayında Londra'da toplanan Rusya, İngiltere ve Fransa liderleri, Osmanlı generali İbrahim Paşa ve ordularının Mora'dan ayrılması için ültimatom verdiler. Aynı yılın Ekim ayında Mora'dan uzaklaşmayan İbrahim Paşa'nın donanması, Mora'nın ucundaki Navarin açıklarında üç devletin donanması karşısında yenilgiye uğradı. 89 parçalık donanmanın 4'te 3'ü tahrip oldu. Olay Osmanlı tarihine "Navarin Faciası", Batı tarihine ise "Navarin Zaferi" olarak geçti. 1827'de İngiltere, Fransa ve Rusya Pylos-Navarino'da Osmanlı donanmasını yok ederek Yunanistan'a büyük bir destek sundular...
1816-1822 döeminde Rusya dışişleri bakanı olarak görev yapan yunan asıllı İoannis Kapodistrias 1822 yılında Rusya'nın dışişleri bakanlığından ayrıldı. 1827 yılında Mora'daki isyancıların kurduğu Yunan meclisi Kapodistrias'ı Avrupa'da en iyi tanınan Yunan asıllı diplomat olması nedeniyle Yunanistan'a vali (Yunanca:Kivernitis) olarak seçti.
Kapodistrias, Yunanistan henüz Osmanlılardan bağımsızlığını kazanmadan önce 1828 yılı Ocak ayında Mora Yarımadası'na ayak basarak bu görevi üstlendi.
Fakat henüz Yunanistan'ın bağımsızlığı uluslararası düzeyde tanınmadan bir suikast sonucu öldürüldü.(1831)
1831'de Yunanistan'ın ilk yöneticisi Kapodistrias, batılılaşmayı sindiremeyen ve devletten sürekli tazminatlar, rüşvetler, avantalar isteyen komutanlarından Mavromihalis kardeşler tarafından o dönemdeki Başkent Nafplion'da yol ortasında öldürüldü.
1828'de patlak veren Osmanlı-Rus savaşında, Rus orduları İstanbul'un yakınlarına kadar geldi...
1829'da Edirne Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın maddelerinden biri Osmanlı yönetiminin yeni kurulan 'Yunanistan Cumhuriyeti' nin özerkliğini tanıması oldu.