Brüksel'de 14-15 Aralık'ta düzenlenen Avrupa Birliği (AB) liderler zirvesi öncesinde Türkiye dahil aday ve potansiyel aday ülkelerle ilgili tutum belgesi açıklandı. Türkiye, belgede,  mültecileri (sığınmacıları)   barındırmaya devam etmesinden  ötürü övüldü. Türkiye'nin  kilit önemde bir ülke olduğu vurgulandı. Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir atmosferin ve Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinin AB açısından stratejik  öneme haiz olduğu belirtildi. AB'nin ortak çıkar alanlarında birlikte çalışmaya hazır olduğu kaydedildi. Ortak çıkar alanları arasında göç, kamu sağlığı, iklim , terörle mücadele ve bölgesel konular sayıldı.

Avrupa Birliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar konularında ise sert eleştiriler yöneltti ve uyarılarda, taleplerde bulundu. Giderek dozu artan bu eleştiriler, AB ile ilişkilerin yokuş aşağı indiğinin göstergesi. Konsey, Türkiye'nin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında devam eden ve derin üzüntü yaratan gerilemeyle ilgili ciddi endişe duyduğunu yineledi, yargının bağımsızlığındaki sistematik eksiklikler ve büyük baskının yanı sıra medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğündeki durumun da derin endişe yaratmaya devam ettiği kaydedildi.

Konsey belgesinde Türkiye ayrıca Avrupa Konseyi ile işbirliğini artırmaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının tüm kararlarını hayata geçirmeye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil, taraf olduğu insan hakları alanındaki sözleşmeleri tam olarak uygulamaya çağrıldı. Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamamayı sürdürmesinin, hukukun üstünlüğü, temel haklara saygı ve Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerine yönelik taahhütleri konusunda soru işaretleri yarattığı da ifade edildi. AİHM kararlarına uyulmaması, kurucu üyeler arasında yer aldığımız  Avrupa Konseyi ile de ilişkilerimiz zora sokuyor. AB'nin yanı sıra Avrupa Konseyi ile ilişkilerimiz de yokuş aşağı iniyor.

Türkiye'nin insan hakları alanında "taraf olduğu tüm sözleşmeleri tam olarak uygulamaya" çağrılması, Türkiye'yi ileride başını ağrıtabilecek nitelikte bir çağrı. Özellikle batı dünyasının kimi zaman stratejik hedefleri doğrultusunda insan haklarını siyasi amaçlarla kullandıkları anımsanırsa. AB'nin telkini ile 2000'li yılların başlarında çekince konularak taraf olunan kimi sözleşmelerde Türkiye'yi rahatsız edebilecek hükümler mevcut. Bu hükümler nedeniyle Türkiye uzun yıllar bu sözleşmelere  taraf olmamıştı. AB ilişkilerimizin tavan yaptığı bu yüzyılın başlarına kadar. Bu itibarla uyanık olmak gerek. Özellikle ulusal  güvenlik konuları ile ilgilenenler dağın ardındakileri görmeli.

AB'nin her yıl sonunda yayınladığı tutum belgelerinde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda eleştirel bir tutum içinde olunur. Ancak bu kez eleştirilerin daha sertleştiği görülüyor. Eleştirilen alanların çoğu esasen Türkiye'de gündemde olan ve iktidara sert eleştiriler yapılan alanlar.  Bu raporları hazırlayanlar da, iç kamuoyunda yapılan tartışmaları, iktidara yöneltilen eleştirileri de dikkate alırlar. Kamu oyundaki gelişmeleri yakından izlerler.  Kamu oyunda iktidara yöneltilen eleştirileri, ülke içinde kaydedilen gelişmeleri anımsayanlar, bu eleştirilerin, gelişmelerin AB tutum belgesine yansıdığını görürler.

Daha önce de yazdım. AB üyeleri arasında, başta Almanya, Fransa, Avusturya olmak üzere pek çok ülke Türkiye'nin AB tam üyeliğine sıcak bakmıyor. AB liderleri zirvede, Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına, Gürcistan'a aday ülke statüsü verilmesine karar verdi. Türkiye'den ise stratejik açıdan kilit öneme haiz bir "partner" olarak söz edildi. Tam üyelik perspektifinden söz eden yok.  Göç, terörle mücadele ve bölgesel konular vs.  ortak çıkar alanları olarak sıralanıyor. Dünyada en fazla mülteci (sığınmacı) barındıran bir ülke olması nedeniyle övülüyor. Stratejik açıdan kilit öneme haiz olması Türkiye'nin mültecilere yönelik politikasından ötürü. Demokrasi, temel hakları gibi alanlarda Türkiye'nin eksiklikleri eleştirilse de o denli öneme haiz değil. Bu itibarla, eleştirilerin daha sertleşmesinin, ilişkilerin yokuş aşağı gitmesinin önümüzdeki süreçte ne gibi etkileri olacağını göreceğiz.

İktidara geldiği ilk yıllarda, kendilerini liberal iç ve dış dünyaya kabul ettirebilmek düşüncesiyle, AB'nin beklentileri doğrultusunda cesur adımlar atan AKP, iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra attığı adımlardan gerilemeye başladı. TBMM'nin o yıllarda kabul ettiği kimi yasal düzenlemeleri umursamıyor. AKP'nin artık AB’ye tam üyelik gibi bir hedefi, niyeti, beklentisi olmadığı gözleniyor. Kendisine oy veren geniş seçmen kitlelerinden de AKP'den bu yönde bir beklentileri olmadığı görülüyor.   Beklentiler demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklardan ziyade, ekonomik sosyal alanda kendi gereksinimlerini karşılayacak adımların atılması, manevi alana ağırlık verilmesi. AKP de bunun farkında ve bu alanlara yoğunluk veriyor. Bu çerçevede, tam üyelik stratejik  hedefinden ziyade, ekonomik kriz, yüksek enflasyon,  acil dış kaynak, yabancı yatırımcı gereksinimi  vs. , AKP'yi tutum  belgesinde vurgulanan  alanlarda Avrupa'nın beklentilerini karşılamaya yönelik bir takım adımlar atmaya zorlayabilir.

Avrupa ile bir gün bütünleşme hayalini kuranlar hayal kurmaya, daha çok demokrasi, daha çok hukukun üstünlüğü, adalet bekleyenler ise yürümeye devam etsinler. Yollar yürümekle aşınmaz. Bakarsın hayaller de gün gelir gerçek olur…