Ne arkeoloğum, ne tarihçi. Restorasyon yap desen anlamam.
Ama görüyorum, duyuyorum, okuyorum, araştırıyorum ve yaşıyorum. Kentin
belleğinin silindiğine üzülerek şahit oluyorum...
Sayın Valimiz kilise olarak inşa edilen, camiye çevrilen ve
1896’daki yangın sonrası çatısı, minaresi yanan yapının tekrar cami olarak
hizmete açılacağını duyurup kolları sıvadı. 7’nci Kez yapılan restorasyon
konusundaki eleştirileri de ağır bir dille cevapladı…
“Bilen de bilmeyen de konuşuyor” dedi…
Benim bildiğim o
kastedilen konuşanlar arasında teknik insanlar, arkeologlar, sanatçılar var.
‘Bilmek’le kastedilen nedir, bilemiyorum…
Sonra tarihi ayağa kaldırmak kadar güzel bir şey olamaz. Ama
günümüzde yaşatılmak istenirken, belleklerimizi de silmesin…
Rahatsızlık yaratmasın…
Üstelik kilise mi
cami mi ya da başka bir kullanım mı diye bir tercih neye göre şekilleniyor onu
da bilmek lazım. Camiye karşı değiliz. Olabilir ama neden başka bir kullanım
tercih edilmedi? O bölgede yeterince cami yok mu?
Yaklaşık 1,5 asır sonra külahını koyduk, cami yaptık. Buyrun
namaza deniyor…
Ama kamuoyunda durum hayal kırıklığı…
Çünkü pekçok eleştiren teknik insan ve vatandaş gibi ben de
Kesik Minare’nin bir sembol olduğunu düşünüyorum. O sembolümüz alındı…
Hani Harita ve
Kadastro Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanımız Ufuk Aydın,
“Kesik Minare bzim
Pisa Kule’mizdi” demişti ya…
Aynen öyleydi…
“Kesik olması bir
eksiklik değil, tam tersine onu bize özel yapan, bizi de çok havalı yapan bir
semboldü” diyordu ya Aydın, öyleydi…
Ama artık her minare gibi işte…
Onca emek, çaba güzel ama kifayetsiz…
Boş…
Çünkü Antalya
Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD) Başkanı Akın Akay Akıncı gibi “Bence
olmadı” diyorum…
Valimiz mutlu,
Vakıflar mutlu olabilir…
Maalesef biz mutlu
değiliz…