Başbakan Yardımcısı ve eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Anayasa Mahkemesinin gazeteciler Şahin Altay ve Mehmet Altan ile ilgili hak ihlali kararına karşı; “Anayasa Mahkemesi Altan ve Altay kararlarında temyiz mahkemesi gibi davrandı. Bireysel başvuruları incelerken yasal sınırları aşamaz”

 

                        “Anayasa Mahkemesi; Anayasa ve yasanın çizdiği sınırları aşmış, kendini ilk derece Mahkemesi yerine koyarak vaka ve delil değerlendirmesi yapmış; suçun oluşumunu ve delil durumunu değerlendirmiştir… Anayasa Mahkemesi süper temyiz mahkemesi gibi davranamaz ve bu mahkemeler gibi karar veremez” demiştir.

 

                        Gerek bu nedenlerle gerekse başka nedenlerle sanki Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı değilmiş gibi ceza davasına bakan mahkemeler sanıkların tahliye taleplerini reddederek tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir.

 

                        Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye Cumhuriyeti bir kabile devleti değildir” demektedir. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti; Türklerin binlerce yıllık devlet geleneğinin en gelişmiş son halidir. Ancak Anayasada: Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

 

                        Bu hüküm sokaktaki vatandaş için değil, devleti yöneten ve yargı organı dışında kalıp egemenlik yetkisini kullanan devleti, silahlı kuvvetleri, polis örgütünü, orduyu yönetme yetkisindeki “yüksek muktedirler” için konulmuştur.

 

                        Anayasa Mahkemesi AKP iktidarının lehinde kararlar verdiğinde yüksek muktedirlerin hiç sesleri çıkmamıştır. Özellikle Anayasanın konuluş sebebine (ratio legis) aykırı olarak, daha önceki tüm kararlarını çiğneyerek vermiş olduğu olağanüstü hal (OHAL) ilanından sonra, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) Anayasaya aykırılığını denetleme yetkisinin kendisinde olmadığına ilişkin kararına sesleri çıkmamıştır.

 

                        Oysa OHAL ilan edilmiş olsa bile; ancak OHAL’in ilanına sebebiyet veren olayların önlenmesi için KHK çıkatılabilir. Örneğin Türkiye genelinde yaşanacak bir deprem nedeniyle OHAL ilan edilmiş ise Medeni Kanunda değişiklik yapmak için ya da müftülere nikah yetkisi sağlamak için KHK çıkarılamaz. Aksini düşündüğümüzde herhangi bir nedenle OHAL ilan edildiğinde devletin temel yapısını değiştirecek laiklik ilkesini ortadan kaldıracak, yargı bağımsızlığını yok edecek KHK’lerle devletin tüm Anayasal yapısının değiştirebileceğini de kabul etmek gerekir.

 

                        AKP iktidarı işine geldiğinde Anayasa Mahkemesinin kararlarını alkışlamakta işine gelmediğinde en basit hak ihlali kararında kıyameti kopartmakta, Anayasa Mahkemesini linç etmekte, Cumhurbaşkanıyla, bakanlarıyla birlikte Anayasanın 138. Maddesinin yukarıda yazdığımız ikinci fıkrasını ihlal etmekte hiçbir sakınca görmemektedir. Diğer yandan 15 yıldan beri Anayasa Mahkemenin üyelerinin %90’nını AKP iktidarı belirlediği halde kendi getirdikleri yargıçlara en büyük hakareti kendileri yapmaktadır.

 

                        Anayasa Mahkemenin bireysel başvuruları karara bağlayacağı; Anayasanın 148. maddesinde açıkça yazılıdır.

 

                        Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir (Madde 148/3).

 

                        Bu durumda Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine dair karar verme yetkisi tartışılamaz. Anayasa Mahkemesi böyle bir karar verdi diye temyiz mahkemesi gibi davrandığı ileri sürülemez. Önemli olan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğidir.

 

                        Anayasa Mahkemesinin bu kararına karşı yerel Mahkemenin sanki bir bozma kararı verilmiş gibi, temyiz mahkemesinin kararına karşı direniyormuş gibi davranması Anayasanın temelden ihlalidir.

 

                        Anayasanın 138/3. ve 4. maddesine aykırı bir şekilde Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması gerektiği yönündeki hükümet üyelerinin açıklamaları Anayasanın ihlalidir. Çünkü yasama ve yürütme organlarıyla idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez (Madde 138/4)

 

                        Türkiye Cumhuriyetinin bir kabile devleti haline indirgenmesi “yüksek muktedirlerin” beyan ve açıklamalarıyla oluşmaktadır.

 

                        Hukuk Devleti ve “hukuka bağlı devlet” bu değildir. Anayasayı ihlal edenler mutlaka bir gün bu ihlalin acı sonuçlarını yaşamak zorunda kalırlar.