Bugün tarihte özel bir gün, neler olmamış ki geçmişin 28 Haziran günlerinde…


20. Asırdan başlayalım: 28 Haziran 1914’te bir Sırp o günkü adıyla Avusturya-Macaristan imparatorluğunun veliaht prensini ve karısını öldürünce Büyük Savaşın (1914-1918) fitilini ateşlemiş.


Durum şöyleymiş; Bismark adındaki 19. asır siyasi dehasının çabaları ile kurulan Avusturya-Macaristan imparatorluğu Orta ve Doğu Avrupa’da bir denge unsuru olmuş. Ama birader adamların hakimiyet coğrafyasında yaklaşık 17 dil konuşuluyor. Kuru aşure gibi olan bu kalabalığı nasıl idare edeceksin? Siyaseten sonu yakın, kesin olarak dağılacak, dağılacak da ondan sonra ne olacak? Bu veliaht prens ise başka düşüncelere sahip; komada ki bu hasta yapıyı biraz daha yaşatabilmek için imparatorluğun iki egemen milleti (Avusturya ve Macar) yerine üçüncü bir ırkı da katma çabası içinde,


 Acaba Sırplar yeterince uslu durursa onlar da üst katta ki yönetim odasına katılabilir mi?


Sırbistan’da bu politikaya taraf olanların sayısı giderek artıyor, Viyana’da ise kızgınlık var. Prensin niyeti Sırp coğrafyasını ziyaret etmek ve orada halkın nabzını tutmak. Onun için de karısı ile birlikte geliyor. Ama, ziyaret için seçtiği tarih Sırpların milli hafızasında travmalar yaratan bir tarih: 28 Haziran!!


Ee ne var bunda diyeceksiniz.


28 Haziran 1389’da bu arkadaşlar Osmanlı orduları tarafından Kosova savaş meydanında yenilmişlerdi ya! Geleceklerini geçmişlerinde arayan her bahtsız millet gibi Sırplar da bu tarihi günün saplantısından bir türlü kurtulamamışlardı.


İyi de güzel kardeşim aradan yaklaşık 600 yıl geçmiş. Şaka mısınız?


 Elbette Sırp milliyetçi unsurları da veliahdın bu yaklaşımından haberdar, e o kadar propaganda falan boşa çıkabilir, olur da adam Sırpların çoğunluğunu ikna falan eder, Viyana’da üçlü bir hükümet oluşur.


Aha yandı gülüm keten helva. Suikast planı beceriksizce hazırlanmış ve icra edilmişti, ilk teşebbüs boşa çıkmıştı, suikastçılar ‘ e ne yapalım elden gelen bu kadar’ deyip dağılmışlardı ki veliaht prensin arabası yolu şaşırıp suikast ekibinden birinin öğle yemeği için mola verdiği sokağa hiç hesapta yokken dalıvermişti, e kaçırılmayacak kadar iyi bir fırsattı, adam tabancasını çekip ateş etmiş ve kraliyet çiftini oracıkta öldürmüştü. (Prensin ısrarı üstüne koruma sayısı en aza indirilmişti, adam bu ziyaretin bir aile içi ziyaret olmasını arzu ediyordu, halkla arasında koruma duvarı istememişti.)


Arakasından Büyük Savaş 28 Temmuz'da başlayacak ve dört yıl içinde tüm kıta kana boyanacaktı.


Bu 28 Haziran’ın birinci versiyonu,

Gelelim ikincisine:

28 Haziran 1919’da Büyük Savaşı bitiren Versay Anlaşması imzalanacaktı.

Ve üçüncüsü;

1956 senesinde Avrupa kıtası ikiye bölünmüş vaziyetteydi. Polonya ,Doğu Almanya Macaristan falan Varşova Paktı denen ve Sovyet Rusya egemenliğindeki siyasi sistemin içindeydiler. Polonya’da Poznan sanayi merkezinde bir şeyler oluyordu. İşçiler huzursuzdu ve yüksek sesle homurdanıyorlardı. E hani Komünizm ‘amele sınıfı’ için dünya cenneti vaat etmemiş miydi?


Neydi bu şimdi?


Bu adamlar daha iyi şartlar istemek gibi bir günahı kebir içindeydiler, yani daha fazla hastane, daha konforlu iş yeri koşulları falan, taleplerinin hiçbirisi politik değildi. Sokak gösterilerinde şehrin polis ve yerel askeri garnizonu bile onlara hak veriyordu. Görüşmeler sürüyordu ki. Rus tankları şehrin sokaklarına dalıvermişlerdi. Ne demekti ulan! ‘ daha fazla ekmek’  falan. Sonuçta bazı kaynaklara göre binlerce kişi yaralandı, tutuklandı ve 600 kişi de öldü. Sonraları bu sayı 75’te kaldı, daha sonraları ise birkaç yüz ile ifade edildi.


1989, 28 Haziran günü Miloseviç denen eli kanlı katil Kosova Savaşı’nın 600. yılı nedeniyle yaptığı bir konuşmada kin kusacak ve sonra Yugoslavya iç savaşı çıkacak ve ülke tarihe karışacaktı. Ha bir 28 Haziran daha var 2016  senesinde İŞİD’li geri zekalıların İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirdikleri katliam…


 Bu kadar 28 Haziran hikayesi yeter mi?