İlkokul çağlarımda okuma-yazmayı söker-sökmez Rahmetli anacığım elime bir kitap tutuşturdu. O yıllarda okumam gereken kitapları, onun okumaya düşkünlüğü nedeniyle okumuştum. Kaşağı'ya '' ben Gönen'de doğdum ' diye başlar Ömer Seyfettin. O, hem yalın hem içten anlatımıyla bağlar hikaye. Çocukluk yıllarımın hayalini kurduğum,''ben de bir gün hikaye yazarsam, böyle içten anlatmalıyım'' derdim ve köşe yazılarımla adeta çocukluğuma el sallıyorum. Yaş icabı mı neden bilmiyorum bu ara çocukluk yıllarımda çok zaman geçiriyorum.
Efendim çocukluk yıllarımda ev alınmaz, komşu alınırdı. İnsanlar tatile ya da mecburiyetten başka bir şehre gideceklerinde komşusu en yakınıydı. Samimi gördüğü komşusuna anahtarını teslim eder, aklında hiç soru işareti olmazdı. Benim çocukluğumda ev sahipleri ile kiracılar arasında bu denli sürtüşmeler olmaz, olsa bile saygı sevgi çerçevesinde halledilirdi.
Çocukken biran önce büyümek, genç bir kız olmak, iş güç sahibi olmak, anne olmak isterdim. Oysa ne kadar da çabuk geçiyormuş zaman… Şimdi ise o çocukluk günlerimi sıkça özlüyorum. Komşumuz Sebahat Hanım teyzemi, Mesut bey amcamı… Şükriye hanım teyzemi..Zehra hanımların kedisini.. İğneci Hüsnü amcayı… evet..ne güzel şeydi çocukluğumda komşuluk..Komşular.. Komşularımız.
Çocuklar hep bir arada oynar, dersleri konuşur, bazen yeni şeyler keşfeder birbirimizle paylaşır, bazen de tartışırdık… Misafirliğe gider gelirdi komşular. Amaaaa… önceden haberli.. Akşam yemeği saatine biraz yaklaşırken, komşunun çocuğu kapımızı çalar ‘’ akşam evdeyseniz biz geleceğiz’’ derdi. Bazen de gündüzden hanımlar kararlaştırır, babalara kabul etmek düşerdi. Bazen de habersiz, ansızın çalan kapıda: ‘’ komşu, çayınızın kokusu bize kadar ulaştı’’ derdi Ali bey amca…
O günden bugüne kimileri hayatta kimileri göçüp gitse de anılarda hala yaşamaktalar… Çocukluğumun unutulmayan, belki de en güzel anılarından biridir, bir yaz gecesi akşam yemeği yenildikten sonra, babam keyifli bir gününde’’hadi sizi dondurma yemeğe götüreyim’’ demesi… O ne büyük mutluluktur bizim için. Biz hazırlanırken kapı çalar, gelen komşularımız ‘’ evdeydiniz değil mi’’ sözüyle irkilmemize neden olur, bizim dondurma sefamız bir sonraki akşama ertelense de komşu sohbetleri ve misafirlikleri bir başkaydı o günlerde.
Günümüzde aynı siteyi bırakın, aynı apartmanda oturanlar birbirini tanımıyorlar. Bir de ‘’bana ne’’ duygusu almış başını gidiyor. Okuldan gelen çocuk annesi evde yoksa, salaş bir halde, günü aç bir şekilde tamamlayabiliyor, ya da bakacak kimsesi olmayan birisi hastaysa vay haline…
Apartmana yeni taşınan komşuya güle güle oturun ziyaretleri olurdu, çocukken ben. Şimdi ise asansör başında, apartman girişinde karşılaşıp selamlaşmadan katına çıkıp kapısını kapatır olmuş komşular. Belki ''pandeminin etkisi'' diyeceksiniz ama; bizim değerlerimiz vardı. Kolay kolay kazanmadığımız; çok kolay heba ettiğimiz değerlerimiz. Unutmayalım ki bir kez yitirdikten sonra bir daha aynı değeri elde etmek, kaybettikten sonra güvenin kazanılmasından da zordur.
Her şeyin başı saygı.. Önce kendimize saygı.. Çocuğumuza,komşumuza saygı… Göreceksiniz ki saygı ile yaklaşınca her şey çok daha farklı olacak..
İnanıyorum.
Saygılarımla.