Hepimiz yorulduk artık! Ama yaşamaktan değil; yaşatılanlardan, yaşayamadıklarımızdan, hayal kırıklıklarından, haksızlıklardan, kandırılmaktan, yalanlardan, aldatılmaktan, ağlamaktan, insanlıktan çıkmışlardan, yorulduk, bıktık!

Dışardan güçlü görünsek de, içten içe yaşlandık, yorulduk, tükendik! Üstelik kimse için tükendiğimize değmedi.

“ Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan ve bunu sormasınlar diye, gülümsemekten yoruldum.” Diyor Cemal Süreya.

Aslında hepimizin hislerine tercüman oluyor bu sözlerle. Artık koşuşturmalar, yıkılmalar, yeniden ayağa kalkıp, sil baştan başlamalar için hevesimiz, gücümüz yok! Yorgunuz hepimiz, yordular bizi.

“ Yorgunluk sadece bedende olmaz. En çok da yürekte, hayallerde ve umutlarda olur.” Diyor La Edri.

Tam da bu noktadayız hepimiz. Yorulanlar, bulabildikleri ilk fırsatta kaçmak istiyorlar başka diyarlara. Kalanların da; güzel giden şeylere, umuda ihtiyaçları var. Artık yorulmak istemiyor hiç kimse.

Bazen yoksulluk yorar insanı, bazen yoksunluk…Hayat yorar insanı ama, hayata dair duygular da yorar. Özlemek yorar mesela, beklemek de öyle! Sabretmek, affetmek, kaybetmek, hatta hoş görmek bile yorar.

“Ve bazen sadece;

yorgun oluyor insan.

Ne küs, ne yalnız, ne de aşık!” Diyor Cemal Süreya.

Ne kötü değil mi? Eğer bir toplum, artık herhangi bir umuda, hayale kucak açamayacak kadar yorgun ve bıkkınsa, o toplumun geleceği tehdit altında demektir.