Yaşam, insan için olduğu kadar, çevre ve olaylar için de,
oldukça enteresandır. Yaşarken pek bir şey anlamadığın şeyler, zaman ile öyle
anlam kazanırlar ki, güzel ise tadından yenmez.
--1990'lu yıllar. Ben Ankara'da zorunlu kalma süremi
doldurup, Antalya'ya gitmeyi düşünür iken, bir telefon gelir ve "Emel
Hanım (Prof.Dr. Emel Doğramacı), senin de ... Bakanlığına, .... projesi için
geçmeni istiyor" diye.
--Değerli Hocam Emel Hanım, İhsan Doğarmacı'nın kardeşi
olmanın ötesinde, Betül Mardin gibi, Atatürk Cumhuriyet'inin şavaşkan
kadınlarından birisi olmuştur. Öyle diyor ise bir bildiği vardır diye düşündüm.
--O yıllar, Kredi ve Yurtlar Kurumunda işe başlamışım,
Genel Müdür Şahap Ar; daha aday memurum ama, odamıza gelip, "söyleyin
bakalım yeni neler yapabiliriz" diye sorunca, Müdürümüz Öksel Göçmen ve
sevgili Meral ile birlikte öylesine konuştuğumuz, yurtlarda Kütüphane ve
Yabancı Dil Laboratuvarları açılması projesini söyleyivermiştik.
--Genel Müdür de, tamam deyip işe başlamıştı. Projenin
Bir ayağını da benim mezun olduğum, Öksel Hanımın da bir zamanlar çalıştığı
Hacettepe Ünivesitesi’nden alacaktık. Aldık.
--Proje oturmuş işlerken, ben kendimi Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nda buluvermiştim Doğan Bey ile birlikte.
--O zamanlar bakanlık Müsteşar Yardımcımız Sayın Aytuğ
Izat Bey, Bakanlık Döner Sermaye İşletmeleri'nin (DÖSİm-DÖSEM) yerel el
sanatlarını üretim- satış, Müze ve ören yerleri ile ilgili daha aktif
çalışmasını düşünüyor ve bizim birimden de bunu hayata geçirmesini istiyordu.
--1990'lı yıllarda kalitesi yerlerde sürünen TÜRK
SİNEMASININ kalitesinin yükseltilmesi, nitelikli film yapımlarının özendirilmesi
için, o yıllar Bakanımız olan Mesut Yılmaz ile başlatılan süreç, sayın M.Tinaz
Titiz ve sayın Namık Kemal Zeybek tarafından da başarı ile desteklenmişti.
--Hem projenin maddi ve uygulama aşamalarını denetleyecek
bir yetkili olarak, hem de kurulan üç kişilik komisyon üyesi olarak, YEŞİLÇAM
ile o yıllar tanışmıştım. O yıllar Ankara'ya ne zaman yolu düşecek olsa,
değerli Ağabeyim Abdurrahman Keskiner (APO Gardaş derdi kendine) telefon ile
arar, "İbo gardaş, Apo Gardaşın geliyor, programlarını ona göre
ayarla" Ne güzel günlerdi. Değil mi, Apo Ağabeyim?
--Film Yapımcıları, yönetmenler, oyuncular ile baya diyaloglarımız
olmuştu. Orhan Aksoy (Yönetmen ve yapımcı Turgay Aksoy'un Babası), Süha Arın,
Erhan Erzurumlu gibi birçok kişi ve hala diyaloglarımız süren sevgili Şener
Gezgen Ağabeyim ile tanışıklığım o günlere dayanır.
--Belgesel yapımcı ve yönetmen Süha Arın'dan sonra,
TÜRKER İNANOĞLU ile yaşadığımdır.
--Rahmetli olan yönetmen Halit Refiğ, Türker Beyin bir
projesi ile yetkili olarak gelmişti odama. Çay-kahve içerken, bir yandan da
verdikleri fizibilite dosyasını inceliyor; eksikleri var ise onları paylaşıyordum,
işler uzamasın diye.
--Halit Refiğ'in getirdiği dosyadaki eksiklikleri kendisine
not olarak vererek, isterseniz ucak ile İstanbul'a hemen geri dönün,
eksiklikleri ve yetkili imzaları tamamlayıp, öğleden sonra yeniden uçak ile
gelin, gecikme olmasın demiştim.
--O da, İstanbul'a gidiyor ve Türker İnanoğlu ile neler
konuştu ise, sabah gergin ve davudi bir ses tonu ile, direkt telefonumdan,
Türker İnanoğlu arıyordu.
--"Ben Türker İnanoğlu, benim dosyalarımı
yollamışsın. Ne sorun var ki. Beni tanıyor musun!.."
--Ben de hiç beklemediği bir şey olsa gerek:" Evet,
tanıyorum" deyip, hakkında bildiklerimi, siyasi ve bürokratik gücünü ona
söyledim. Çok şaşırmıştı.
--"Eee, madem bunları biliyorsun da, neden benim
işime takoz koyuyor ve ipe un seriyorsun" deyince. Bir gün önce Halit
Refiğ ile yaptığım konuşmayı anlattım kendisine.
--Birden sesi yumuşadı, rahmetli Halit Refiğ'e, sanıyorum
akşam da bana saydıklarını sandığım sözler ile saydı döktü. Vicdanı el vermese
gerek:
--"Ulan çocuk, akşam sana çok kızmıştım ama
haklıymışsın. Ben de, Yeşilçam sokağında herkesin dilinde bir İbrahim Uysal
var, seviyor ve sayıyorlar, bana neden bu takozu koydu, diye sana çok
kızmıştım" dedi ve
--O günden bu yana açık olan o sözünü söyledi.
--"BAK ÇOCUK, BENDEN BİR ALACAĞIN VAR, NE ZAMAN
İSTERSEN, BUNU TAHSİL EDEBİLİRSİN. Zaman sınırı yok" demişti.
--Yerel seçimler bitti, Yıllarca her aşama ve düzeyde
emek verdiğimiz partimiz ve ittifakı ANTALYA YEREL seçimlerinde başarılı oldu.
--Bir zamanların anlı-şanlı ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM
FESTİVALİ, çok üzgünüm ki bu yıllar yerlerde sürünüyor.
--O kadar Yeşilçam, Bürokrasi ilişkisi ve bir de bu günün
sinema sektörünün önde gelen isimlerinden Türker İnanoğlu'nun o yılardan kalan
borcunu, Turgay Aksoy gibi eski bir dost ve arkadaşlarımın katkılarını
Antalya'ya ödemelerini-sağlamalarına sebep olabilir miyim diye düşündüm, de.
Antalya için başka düşün var mı, etkili ve yetkililer ne düşünür bilmem ama;
--Ne dersin, Yılmaz Güney'in değerli arkadaşı ve Umut
Film şirketi Patronu Sevgili Abdurrahman Keskiner, Apo Ağabey, istenir ise
yapabilir miyim? Adana'dan sonra Antalya'nın Altın Portakalını da parlatır
mıyız, Ak Denizliler olarak?