Ülkemiz, başta güvenlik ve asayiş olmak üzere; ekonomi, ticaret, turizm, eğitim, sağlık, yargı ve hukuk, dış politika ve benzeri her alanda büyük sorunlar yaşıyor.
Bu durum, 2002 yılında iktidara gelen AKP’nin; ileri demokrasi, her türlü vesayetin kaldırıldığı, darbelerin önlendiği, halkın ırk ve mezhep açısından sorun yaşamadığı, ekonomik açıdan dünyanın önde gelen ülkeler arasına girildiği ve bu surette AB üyesi olunduğu, insan hakları başta olmak üzere her türlü hak ve özgürlüğün yaşatıldığı bir ülke vaat etmesine rağmen asıl amacının farklı olması ve buna uygun icraatları nedeni ile oluşmuştur.
Bunun böyle olacağı, AKP’yi kuran kadroların; iktidara gelmeden önce yazılan, açıklanan ve yaşanan fikir ve olaylar ile anlaşılması mümkün idi.
Partinin kurucusu ve halen Cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Recep Tayyip Erdoğan; halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek suçundan mahkum olmuş, hukuki deyimi ile ayrımcılık suçundan sabıkalı bir siyasetçidir.
Partinin kendisi, iktidarda olduğu dönemde ülkenin yetkili yargı organları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavclığı’nın açtığı dava ile Anayasa Mahkemesi tarafından kapatma cezası ile cezalandırılmış ve cezası paraya çevrilmiş bir partidir.
Bu anlamda da, AKP de hukuki tabiri ile “irticaın odak noktası olduğu” gerekçesi ile bu suçtan sabıkalı bir partidir.
AKP’nin yönetici kadrolarına bakıldığında, haklarında benzeri suçlardan karar verilmiş ve kesinleşmiş karar bulunan siyasetçiler bulunduğu gibi, hırsızlıktan, yolsuzluktan, zimmetten, irtikaptan, ihaleye fesat karıştırmaktan, kalpazanlıktan ve benzeri pek çok yüz kızartıcı suçtan bulundukları sıfat nedeni ile sahip oldukları dokunulmazlıktan (hukuki ve hukukun ötesinde siyasi) yargılaması yapılamayan pek çok yöneticisi bulunmaktadır.
Tüm bunlara karşın, AKP’nin ve yöneticilerinin dini siyasete alet etme gibi önemli bir silahı bulunmakta idi.
2002 yılından bu yana seçim kazanmasının en önemli sebebi, din istismarı ve iş dünyasında devlet ihalelerine giren yandaş iş adamları ve onların medyalarında yapılan sürekli yanlış yönlendirmeler idi.
Ülke, her anlamda kötüye giderken, bu kesimler millete tam aksini göstermeye, tabir-i caizse illüzyon yapmaya devam ettiler.
Ancak acı gerçek, tüm çıplaklığı ile ortada.
Yukarıda niteliklerini belirttiğimiz siyasetçilerden oluşan bir partinin ve 14 yıldır oluşan seçmen kitlesinin ülkeyi başka bir noktaya getirmesi mümkün değildi.
Halkı kin ve nefret yolu ile bölmeye çalışmaktan mahkum olup cezası kesinleşen ve iktidara geldiğinde bu fikrinde ısrarcı olduğunu, dindar ve kindar bir nesil yetiştireceklerini açıkça beyan eden bir siyasetçinin başında bulunduğu ve irticaın odak noktası olduğu bir başka deyişle, yobazlıktan mahkum edilmiş bir partinin iktidarından başka bir sonuç beklemek ve istemek; ancak ülkenin %49 buçuğunu teşkil eden seçmen kitlesinden beklenebilir.
Akla, bilime, çağdaşlığa, itibar etmeden; sorgulamadan, biat eden toplulukların akıbeti budur.
Ne yazık ki bu akıbet bizleri de derinden etkileyip üzmektedir.
Saygılarımla…
Av. Cengizhan GÖKÖZ