Bu yazı, bir önceki yazımın (Rudi Dutschke ile Kurumların İçinden Geçmek) devamı olarak üniversitelerin subversion (içeriden çökertme) yolu ile nasıl çürütülüp ideolojik aygıtlar haline geldiğini anlatıyor.

Bu sorunun cevabını vermeden önce cevaplanması gereken başka bir soru var...

60'lı yılların radikal solcuları nereye gitti?

Bu sorunun en iyi cevabı Paul Buhle'un 1991 tarihli "Marxism in the United States (Birleşik Devletler'de Marxizm)" kitabında verilmiş: "Ne dini tarikatlara, ne iş hayatına... Sınıflara." Bu göç, radikal solun içerisinden yeni bir hareketin doğuşuna yol açtı... "Akademik Sol". 

Akademik sol, Herbert Marcuse önderliğinde kuruldu. Önderlik kelimesini biraz çekinceli kullanıyorum çünkü, sol hareketler kolektivist oldukları için hiyerarşi kavramını reddederler. Herbert Marcuse'nın "Tek Boyutlu İnsan (1964)" kitabı, sol ideolojiyi en fazla etkilemiş kitaplardan birisi. Kitap, "akademik sol"un temellerini oluşturuyor. Marcuse, kitabında tüketiciliği ve bir toplumsal kontrol biçimi olduğunu iddia ettiği modern endüstriyel toplumu eleştiriyor. 

Marcuse'ya göre;

"Batı'nın içinde yaşadığı sistemin demokratik olduğunu iddia etse de aslında totaliter olduğunu savunuyor. Teknolojik rasyonalitenin bir biçimi, kültürün ve kamusal yaşamın her alanına kendini dayatmış ve hegemonik hale gelmiştir. Modern endüstriyel toplumun bu hegemonik ideolojisiyle özdeşleşmemiz sayesinde, bu ideoloji yalnızca bir tür "sahte bilinç" temsil etmekle kalmıyor, daha ziyade gerçeklik haline gelmeyi başarıyor.
Modern endüstriyel toplumlar ayrıca, artan konforda sistemin sömürücü doğasını gizleyen ve dolayısıyla egemenlik ve kontrol araçlarını güçlendiren bir "zengin toplum" yaratmıştır. Dolayısıyla modern "zengin toplum", kapitalizme karşı siyasi devrim fırsatlarını sınırlandırmaktadır."

Sınırlanan devrim fırsatlarını geri getirmek için Marcuse'nın önerisi "büyük reddediş" ve "negatif düşünce". 

Negatif Düşünce

Bu kavramın başka bir ismi daha var, "Eleştirel Teori". Eleştirel teori; Herbert Marcuse, Theodor Adorno, Erich Fromm, Max Horkheimer ve Walter Benjamin tarafından geliştirilmiş bir düşünce tarzı. Frankfurt Ekolü'nün yaklaşımlarından birisi olan eleştirel teori, ilk olarak Max Horkheimer tarafından 1937 tarihli "Kritische Theorie (Eleştirel Teori)" makalesinde tanımlanıyor. Horkheimer, Eleştirel Teori'yi özellikle Marxizm'in özgürleştirici radikal bir kolu olarak tanımlıyor. Horkheimer Marxizm ve komünizm eleştirisine ek olarak, pozitivizmi ve mantıksal pozitivizmi eleştiriyor, bunların toplumsal güç farklılıklarını desteklediğini ve sosyal adalete engel olduğunu söylüyor.

Pozitivizm diyince aklınıza "olumlu" gelmesin. Pozitivizm; Latince "a priori, a posteriori (eskiden gelen, onaylanmış, tecrübe edilmiş)" sözünden gelir ve bilginin ancak dış duyular, şuur ve mantıkla ulaşılabilir olduğunu söyleyen bir felsefe ekolünün adıdır. 

Eleştirel teori, ne bir teori ne de bir eleştiridir. Eleştirel teori ve bu isimle yapılan akademik yayınların tamamı, radikal solu ve sosyal adaleti desteklemeyen her görüş, yayın, insan, sivil toplum kuruluşu ve kurumun negatif propagandasından başka bir şey değildir.

Büyük Reddediş

Bu kavram Marcuse'ya göre tüm baskıcı sistemlere karşı direnişin en etkili yöntemi. Yukarıda yaptığım alıntıdan anlayabileceğiniz gibi burada Marcuse zengin toplumun refahını baskıcı bir sistem olarak görüyor ve reddedilmesi gerektiğini söylüyor. Bu reddediş hali, diğer alanlarda da kendisini gösteriyor. Bu şekilde radikal sola ve amaçlarına hizmet etmeyen her şey reddedilip dışarı atılıyor.

Üniversitelerin İçeriden Çökertilmesi (Subversion)

Radikaller "der lange Marsch durch die Institutionen" derken amaçlarında gayet açık ve ciddiler. Radikaller üniversitelerin içerisinden geçerken, Marcuse'nın "büyük reddediş" kavramını vazgeçilmez olarak kabul ediyorlar. Radikal sol görüşe göre; üniversiteler, solun amaçlarına hizmet etmelidir. 

"Sosyal adaleti desteklemeyen çalışmalar fonlanmamalı. Radikal eşitlik doktrinine uymayan sonuçlar veren bilimsel çalışmalar, sonuçları ne kadar yadsınamaz olursa olsun reddedilmeli. Solun tarihteki yeri, tarihi olayları çarpıtmak ve gerekirse gerçekleri reddetmek pahasına her zaman iyi gösterilmeli."

Pozitivizmi reddeden radikal solcular, 60'lardan bu yana üniversitelerin içerisindeler. Üniversiteleri tamamen ele geçirmeleri yaklaşık 20 yıl sürdü. Şu anda dünyada radikal sol tarafından ele geçirilmemiş bir üniversite bulmak neredeyse imkansız. Ele geçirilmiş üniversitelerin tamamı, solun ideolojik aygıtı haline getirildi. Bu ideolojik aygıtlar, yeni solcular üretmek için kullanıldı. Marx'tan bir alıntıyla "Üretim araçları ele geçirildi." ve ekonomi başta olmak üzere bütün disiplinler ve literatürler, radikal sola (devrime) hizmet etmesi için tahrip edildi.