Bir önceki yazımda TÜSİAD’ın iktidara yönelik eleştirilerini ve bu eleştirilere karşı tepkileri… Konunun ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınmasını ve haklı olan eleştirilerden dersler çıkarılmasının iktidar açısından gerekli olduğunu yazmıştım. 

Ve TÜSİAD yöneticisi Ömer Aras hakkında soruşturma açılmasını eleştirel bir dille ifade etmiştim.

Çarşamba gününe kadar olaylara sessiz kalan Erdoğan, Meclis’te AKP Gurup Toplantısı’nda TÜSAD yöneticilerine sert eleştirilerde bulundu. 

"Yeni Türkiye'de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneğiyseniz iş adamı derneği gibi davranmayı öğreneceksiniz,'' dedi. Erdoğan, TÜSİAD'ın açıklamalarını 'provokasyon' olarak nitelendirerek, ''TÜSİAD'ın açıklaması haddini aştı. TÜSİAD zihniyeti siyasetin zayıf ve devletin onun tasallutu olduğu dönemlerin zihniyetidir. Eski Türkiye'de siyaseti istedikleri gibi dizayn ediyorlardı. Gazete manşetleri vasıtasıyla iktidarlara ayar veriyorlardı” ifadelerini kullandı.

Bu konuşmanın ardından TÜSİAD Başkanı ve YİK üyesi Osman Turan ve YİK Başkanı Ömer Aras ile ilgili gözaltı kararı çıktı. Bu gözaltı işleminin Erdoğan ile bir ilgisi olmasa da “yargının siyasallaşması” tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

2002’den önce TÜSİAD gibi bazı sivil toplum örgütlerinin, sistemin ve muktedirlerin yanında yer aldığı bir gerçektir. O dönemde askeri vesayet vardı ve yargı mensupları dahil Genel Kurmay Başkanlığı’nda verilen brifinglere katılarak askerleri ayakta alkışlar hale gelmişti. Ülkede demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin yani askerlerin üstünlüğü geçerliydi.

O süreçte farklı düşünenlere ve başörtülü öğrencilere yapılan zulüm ve haksız baskılar, 28 Şubat süreci ile zirve yapmıştı. Bu satırların yazarı olarak o süreçte mağdur edilmişlerden biri olarak ifade etmem gerekirse; bugünün o günlerden bir farkı yoktur. O gün “askeri vesayet” varsa bugün de “sivil vesayet” vardır. Muhalif insanların korku ile sindirilmesi ve suç uydurularak itibarsız hale getirilmeye çalışılması bunun birer örneğidir.

Halbuki AKP iktidarı yasaklara, yoksulluğa ve yoksulluğa karşı çeşitli vaatlerde bulunmuş, her kesimden oy alarak iktidara gelmişti. Hatta bu süreçte Erdoğan ve Partisi “çok ciddi dirençle” karşılaşmış, Erdoğan için getirilen siyasi yasakla, “Muhtar Bile Olamaz” manşetleri atılmıştı. 

Bütün bu mağduriyetleri yaşamış, halka demokrasi ve refah vaat eden bir iktidar, nasıl oldu da bir konuşmadan bile nem kapar hale geldi! Dünün mağdurları, nasıl oldu da bugünün mağrur muktedirleri haline dönüşüverdi. 

Bunu anlamak ve anlatmak artık imkânsız hale dönüştü. Kendi yaşadıklarını yaşatmak, demokrasi kültüründe yoktur. TÜSİAD’a verilecek en güzel cevap, daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk olmalıydı.

TÜSİAD, bugüne kadar olan yanlış uygulamalara… Hak, hukuk ve adalet arayışlarına ses çıkarmamış, ülke ekonomik olarak darboğaza girince, yani iğnenin ucu kendilerine dokununca sesini yükseltmiş patronlar kulübüdür. Üyelerinin büyük bir kısmı da iktidarla aynı paralelde değildir. Lakin bu durum onların konuşma özgürlüğünün elinden alınması hakkını doğurmaz.

TÜSİAD yöneticileri, kendi içlerinde seçimli bir toplantıda üyelerine mesaj vermek istemiş olabilir. Bu nedenle TÜSİAD yöneticilerinin malum konuşması nedeni ile soruşturma başlatılması ve gözaltı kararı verilmesi kanaatimce yargının işi değildir.

TÜSİAD’ı vesayet artığı bir kurum olarak nitelemek, yapısını ve yöneticilerini eleştirmek iktidar mensuplarının hakkı olsa da hukuk devletinde yargısal süreçlerin başlaması için eleştiriden daha somut deliller gerekir.

Bu konuyu neden dile getiriyorum? Çünkü bu konu yalnızca söz konusu TÜSİAD yöneticilerini değil hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa olmazı ifade özgürlüğüdür.

Yeni Türkiye’nin, “Konuşan Türkiye” ve özgürlüklerle ile taçlanması gerekmez mi? İktidar Eski Türkiye’yi aratacak uygulamalardan artık vazgeçmelidir.

Günün Sözü: 

Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.

— Voltaire