Günümüz toplumlarında “aptallığı teorisi” ile ilgili örneklere sıkça rastlamak mümkündür. Özellikle siyasette…Toplumlar var olan gücün ezici etkisi altında düşünme yeteneklerini bilinçli ya da bilinçsiz yitirmekte… Özgürlüklerinden, benliklerinden, zekâlarından vaz geçme eğilimine girmektedirler.
Politik ve dini hareketlerde rastlanılan lidere ya da diktatöre düşünmeden tapınma aşamasına gelen insanlar; liderlerinin emrinde onların isteklerini sorgusuz ve vicdan muhasebesi yapmaksızın yerine getirirler. Bu toplumsal olgu diktatörlerin varoluş sebebidir.
Bir inanç veya kimlik ideolojisinin yoğun baskısı ile aptallaşmış bir kişiyi düşünün! O bireyden özgür düşünce beklemek abesle iştigal olur. Çünkü aptallaştırılmış birey, ona ezberletilmiş sloganlarla konuşur. Aslına bakılırsa bu insanlara acımak gerekir. Zira aptal insan büyülenmiş, kör olmuş, kötüye kullanılmış ve suiistimal edilmiş bir zavallıdır.
Bonhoeffer’a göre aptallık, “doğuştan gelen bir entelektüel eksiklik değil, bireyin düşünme sorumluluğunu bilinçli olarak terk etmesiyle ortaya çıkar. Totaliter rejimler, sorgulama özelliğini baskılayarak veya yönlendirerek bireyleri edilgen ve itaatkâr hale getirir. Böylece aptallık, bireysel bir kusur olmaktan çıkıp toplumsal bir soruna dönüşür.
Aptallığın Teorisi’ne göre zeki insanlar bile bu duruma düşer. Çünkü bu durum, akıl kapasitesinden çok bireyin içinde bulunduğu sosyal ve politik bağlama bağlıdır. Baskı altındaki bireyler, kendi muhakemelerini askıya alarak güçlü figürlerin söylemlerini sorgulamadan kabul eder. Bu da toplumun manipülasyona açık hale gelmesine yol açar.”
Bir hikâye vardır. “Kurtla eşek bir konuda tartışmaya başlamışlar. Kurt haklı, eşek haksız ve ancak eşek son derece inatçı, dediğinden şaşmıyor, kurdu dinlemiyor bile. Aslanın hakemliğine başvurmuşlar.
Aslan tarafları dinlemiş ve eşeğe, “tamam, tamam, sen haklısın,” demiş. Eşek sevinçle hoplaya sıçraya ayrılınca, kurt sormuş, “Yahu, bu nasıl karar, benim haklı olduğum apaçık ortada, sen nasıl eşeği haklı bulursun?”
Aslan gülmüş. “Sen,” demiş, “savunduğun konuda haklısın; ancak eşekle tartıştığın için haksızsın, boşuna zamanını harcamışsın, bildiğinden şaşmayan, cahil, üstüne üstlük kendini bir halt zanneden eşeğe laf anlatmak mümkün değil ki, bırak inadını sürdürsün!
Vaktini bir daha boşuna harcama.”
Aptallaştırılmış, düşünce ve sorgulama sistemi bozulmuş insanlarla tartışmak boşa kürek çekmektir. Çünkü bu insanlar kuklaya dönüştürülmüş olduğundan ne kadar kötü bir şey yaptığını bilmezler ve her türlü kötü kullanıma açık hale gelirler. Papağan gibi kendilerine öğretilenden öteye gidemezler.
Aptallık Teorisi’nden kurtulmanın tek bir yolu vardır. O da isteyerek özgürleşmeleridir. Eğer birey, özgürleşir ve sorgularsa aptallığın bağlarından kurtulur.
“Yaptığımız her şeyden sorumluyuz.” Bu sözler ile yaşama veda eden Bonhoeffer yine haklı çıktı. Zira Nazizm’in kurucuları Hitler ve Goebels, yenilgi sonrası intihar ettiler. İnsanlığa verdikleri zararla, yaptıkları zulümle, neden oldukları milyonlarca masum hayatla, günümüzde bile lanetlenmeye devam ediliyorlar.
Son söz; “Tüm dünyada, gerçeğin çarpıtılmasıyla hipnotize edilmiş ve özgür düşünce yetilerini yitirmiş milyonlar, aptallaşmaya ve hayatlarımızı zindana çevirmeye devam ederken tek tesellimiz her şeye rağmen bu hayatlarda Bonhoeffer gibilerinin varlığıdır.”
Bonhoeffer kaleme aldığı notlarında şöyle söyler: “Eylem bir düşünceden değil, sorumluluk almaya hazır olma durumundan ortaya çıkar. Ahlaki bir toplumun en büyük sınavı, çocuklarına nasıl bir dünya bıraktığıdır.”
Siz ne dersiniz? Yapay zekâ çağı diye nitelendirilen günümüzde, insanlığın sorunu zekâ geriliği mi yoksa ahlaki bozukluk mu? Aptallık mı yoksa aptallığın farkında olamamak mı?
Günün Sözü: “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.”
Atatürk