Fundanur Öztürk ve Berza Şimşek, BBC Türkçe’de çok güzel bir dosya haber hazırlamışlar. Bizim havuz medyasından bekleyecek halimiz yok ya. Metin çok uzun. Buraya bir bölümünü aktaralım. İseyen https://www.bbc.com/turkce/articles/cgljx57yr2po tamamını okusun.

“150 yıl dernek statüsünde çalışan Kızılay, 2019 yılında faaliyetlerine başlayan Kızılay Yatırım Holding ile 11 farklı şirkete bölündü. Kızılay’a bağışlanmış taşınmazlar şirketlere aktarıldı.”

Devam edelim mi?

150 yıllık kamu bağışlarıyla kazanılan öz kaynaklarını dernekten alıp şirketlere aktarmakla eleştirilen Kızılay artık Dernekler Kanunu’na göre değil Türk Ticaret Kanunu’na göre denetleniyor. 2019 yılı itibarıyla Kızılay, insani yardım faaliyetlerini şirketleri üzerinden yönetmeye başladı. Örneğin maden suyu fabrikası Kızılay İçecek, Sanayi ve Ticaret A.Ş. bünyesine, çadır fabrikası ise Çadır ve Tekstil A.Ş. bünyesine katıldı. Kızılay’a ait hastaneler, depolar ve fabrikalar da şirketlere aktarıldı. Her şirketin kendi yönetici kadrosunu oluşturduğu Kızılay’da yönetici sayısı giderek arttı; yöneticilerin şirketlerden aldığı “huzur hakkı” gelirleri, yıllar içerisinde pek çok kez eleştiri konusu oldu.

BBC Türkçe'nin konuştuğu eski Kızılay yöneticilerine göre 11 şirketli “karmaşık” yönetim yapısı hem Kızılay’daki para yönetiminin şeffaf biçimde denetlenmesini engelledi hem yöneticilere “huzur hakkı” gibi haksız kazançların önünü açtı hem de afete acil müdahale sırasında yerel birimlerin inisiyatif alarak hızla sahaya inmesini engelledi. Kızılay, 1999 depreminde de eleştirmişti fakat tarihinde ilk kez 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, ulusal bir afet sırasında, insani yardımları bedeli karşılığı sattığı için eleştirildi.

Kızılay’da Ankara İl Başkanlığı, Genel Merkez Kurulu ve Denetim Kurulu üyelikleri yapan Ahmet Hizanlıoğlu Kızılay'ın şirketleşmeden önce, Türkiye genelindeki 26 depo ve 600 şubenin afet malzemeleri ile dolu bir şekilde hazır beklediğini, her deponun önünde “kontak anahtarı üzerinde” tırların konuşlandığını anlatıyor.  “Afet haberi aldığımızda bölge afet depoları, hiçbir yerden izin almaksızın, genel başkanı bile aramadan, tırları derhal yola çıkarırdı. Akabinde merkezi arar, durum hakkında bilgi verir, yeni tırların yönlendirmesini yapardı. “İlk 48 saatte ekibin yarısı arama kurtarma ekiplerine destek verirdi, kalanı da çadır yerlerini hazırlardı. Böylece 48 saat içinde sahada çadırlarımız kurulur, yemek araçları yerini alırdı.”

BBC Türkçe’ye konuşan eski Kızılay Genel Müdür Yardımcısı Kadir Bulut da "Eskiden, ‘Önümüzdeki ay 5 bin çadır yapacağız’ derdik ve üretime başlardık. Şu an Kızılay dernekten birisi, şirketten birisine talep geçiyor; fiyatlandırma yapılıyor, araya pek çok aşama giriyor ve süreç uzuyor” diyor. Kızılay’ın resmî sitesinde, Kızılay Derneği Genel Müdürlüğü’ne bağlı yöneticilerin “hiçbir ücret ya da maaş almaksızın” çalıştıkları belirtiliyor. Fakat bu durum Kızılay Yatırım Holding ve bünyesindeki şirket yöneticileri için geçerli değil.

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’nun (IFRC) Türkiye Delegasyonu Başkanı Ruben Cano Revillas ise, insani yardım masraflarının karşılanması için şirket kurulmasının dünya çapında yaygın bir uygulama olduğunu belirtiyor. Revillas, Kızılay’a IFRC aracılığıyla yapılan bağışları denetlediklerini ancak şirketlere ait faaliyetlerin Türkiye kurumlarınca denetlendiğini söylüyor.

Kızılay’ın şirketleşmeden önce de ürün ve hizmet satabilmesinin önünde herhangi bir engel bulunmuyordu fakat Türkiye, ulusal bir afet sırasında çadır satıldığı örneğiyle ilk kez karşılaştı. Eski Kızılay Genel Müdür Yardımcısı Kadir Bulut, “Benim zamanımda da AFAD’a ya da Suriyeliler için BM organizasyonlarına çadır satıldı. Fakat bir afet durumunda çadır satılması kabul edilemez” diyor. Kızılay Başkanı Kerem Kınık ise çadır satmaya yönelik eleştirilere ilk önce işlemin “ahlaki, akılcı ve yasal” olduğunu söyleyerek yanıt verdi, daha sonra şirket çalışanlarının kendisine sormadıklarını söyleyerek, “Arkadaşları eleştirdim” dedi.