35 günden beri deprem bölgelerindeki eksikliklerin , aksaklıkların ve sinir bozan olumsuzlukların durmadan TV’lerde yayınlanmasıyla ruh sağlığımız da allak bullak. Herkese sabır ve metanet diyoruz.

İmdat, su deniliyor çadır deniliyor, konteynır deniliyor. Daha daha neler isteniyor neler....

Zaten müthiş bir soğuk vurgunu yemekte olan depremzedeler bir de son günlerdeki sağanak yağmurların etkisiyle çadırları su bastı, sıcaklık derecesi bir kat daha düşmesiyle yediden yetmişe soğuktan titreyen bir toplum katmanı , zedeler coğrafyası oluştu bölgede.

Bu durumda tek çare ; eğer odun bulunabilirse soba yakarak göle dönüşmüş çadırlarda biraz da olsa ısınabilme hayali....

Evet durum çok vahim. Çadırlarda odun ve ele geçen her tülü katı atıkların sobalarda yakılmasıyla çadırkent dumana boğuluyor.

Çadırların üzerleri, alçak kotta müthiş bir hava kirliliği oluşmaktadır.

Peki nedir bu dumanın içinde biliyor musunuz ;

1 ) Karbondioksit

2 ) Karbon mono oksit

3 ) Kükürt

4 ) Kükürtdioksit, KANSER VE TOPLU ÖLÜM AJANLARI

5 ) Kükürt sülfür

6 ) Hidrojen sülfür

7 ) Kurşun

 8 ) Sülfüröz asit

 9 ) partikül maddeler

Bunların hepsi de kanserojen, kronik hadiselerin alt grupları olup toplu boğulmalara ve toplu ölümlere sebep olabilir. Müthiş bir çevre ve sağlık sorunu. Ayrıca daha önce de bölgede hafriyat öğütme değirmenleri kurularak milyonlarca yıkıntının öğütülüp inşaat malzemesi kazanılmasını önermiştim. Sağlık ve çevresel tedbirlerin acil olduğunu, yıkıntılar üzerinde asbest araştırılmasını önermiştim.

Kirli ve bulaşık yıkıntı atıklarının su havzalarına, derelere, çevreye hesapsız kitapsız dökülmemesini önermiştim. Bölgede bulaşıcı hastalıkların yayılmaması için ilaçlama ,dezenfeksiyon ve deratizasyon işlemlerinin yapılmasını da önermiştim. Su temini ve ferdi su dezenfeksiyonunun başlatılmasını haşere mücadelesi yapılmasını önermiştim. Yapılmıyor. Yarınlarımızdan kaygılıyım.

59 yıllık meslek hayatımı ülkem için hep bu uğurda harcadım ama boşunaymış..