Yanlış sorunun doğru cevabı olmaz. Bir cevap olur ama o cevap da, sorunun cevabı olmaz.

--Koskoca Profesör çıkıp da, "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum" yani "cahilleri severim-cehaleti severim" dediği gün, bu ülkenin aydınları, yazı ve sözleri ile o adamcığın başına dünyayı dar etmedi iseler, ne desek boş.

--Hoş toplum olarak, "Terzi, kendi söküğünü dikmez ama ele üç takım elbise diker" sözüne uygun yaşarız.

--Bu cehaleti seven akademisyen kılıklı adama, toplum olarak da gereken tepkiyi vermemişiz ki, amacı "İLİM YAYMA"k olan bir kuruluşun Üniversitesi'nin Rektör Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada, YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanıyor.

--İlgili kişi sıradan bir kişi olsa, ne derse desin, sorun değil. Ama bu kişi, tanımlanmış bir eğitim statüsü verilen, bilim yuvası olması gereken bir Üniversitede en tepenin iki numaralı adamı olup, sonra da, akademisyenleri denetleyecek adam.

--Hani derler ya (saç özürlülerden özür dileyerek) "Tut kelin, perçeninden".

--Adamcığı tanımam, umurumda da değil, ama sorun toplumsal bir sorun. Ya da olmalı.

--İlim nedir?

--Sözlüklerde: BİLİM olarak geçiyor.

--İslam anlayış ve inancına göre de: "Hazret-i Enes (ra) rivâyet etmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.” diyor.

--Benim gibi bir cahil-cüheyla bile bu kadar ilim/bilim ile ilgili kelam ederken, koskoca bir 'akademisyen'in derdi ne, neden cehaleti sever ve cahillere güvenir. Hem de, İlim yaymak işi olan bir Vakfın kuruluşunda.

--İşte sorun da bu. Söz ile icraat/uygulamada, biri birini tutmuyor diye.

--Tutmuyor, çünkü biz sorgulamıyoruz. Yapılan, yapanın yanına kâr kalıyor.

--Şimdi de seçimler var.

--Aman Allahım, bu kadar bilgili, alim, edip, münevver, aydın ve toplumun en yetişmiş kişileri nerelerdeymiş de benim haberim yokmuş diye komplekse kapıldım.

--Sanal alemden tutun da, gazete, tv nereye bakar iseniz bakın, neler neler.

--Ben, bir iş yaparken, elini taşın altına koymamış/sokmamış kişilere güvenmem, itibar etmem. Çünkü benim atalarım "Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!.." derler.

--Yıllardır, bazen bir, bazen birleşip iki olan bir bakanlığın, bakanlık bütçesine yakın bütçesi olan bir kuruluşunu yönettim.

--Antalya'da bile Kale içinde; halen de Belek vb turizm merkezlerinde aktif olarak işleyen/çalışan işletmelerinde izim vardır; o yüzden de yönetim ve işletme konusunda iki kelam etmeye hakkım vardır.

--Bir iş, bilgi, yetişmiş elaman, sermaye ve organizasyon yetenekleri ile başarılır.

--Bakıyorum.

--Bakıyorum da, gördüklerimden sonra, yazının başlığı gibi düşünüyorum.

--Kişi ve parti ayrımı yapmaksızın, birçok seçeceğimizi görünce herkes adına şu soruyu soruyorum:

--Sahiden biz, bizi yönetip, iyi bir gelecek, iyi bir şehir/yaşam yeri yapacakları;

--SEÇİYOR MUYUZ, yoksa DALGA MI GEÇİLİYORUZ?

--Her seçim sonrası, "elim kırılsaydı da ...." diyenlere sorun yanıtını.

--Baba ne?