Sinan-ı Ümmi, Halvetileri Dünya’ya açan isimdir. Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’in halifelerinden Abdülvehhâb (Vahib) Ümmî’nin halifesi Eroğlu Nuri’nin hilafet verdiği, Niyâzî-i Mısrî ‘nin icazet aldığı kişidir Sinan-ı Ümmi. Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon, Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının yayılmasında etkili olmuştur.
ÜMMÎ SİNAN
(ö. 1067/ 1657)
Halvetî şeyhi, şair.
Azmi Bilgin’den alıntıladık. Sinan-ı Ümmi Antalya Elmalı’da
doğdu. Adı Yûsuf, babasının adı İbrâhim’dir. Bazı eserlerde adının Muhammed
şeklinde verilmesi yanlıştır. Şiirlerinde mahlas olarak hem “Ümmî Sinan”ı hem
“Sinân-ı Ümmî”yi kullanmasından dolayı kaynaklarda her iki mahlasıyla da yer
almış, bu farklı adlandırma günümüze kadar devam etmiştir.
Ailesi ve öğrenim
durumu hakkında bilgi yoktur. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda Elmalı’da
tekke ile medreseyi birlikte yürüttüğü ileri sürülmekteyse de eski kaynaklarda
Elmalı’da böyle bir medreseden söz edilmemektedir. Bir medreseye devam ettiği
ya da medresede ders verip vermediği bilinmemektedir.
Niyâzî-i Mısrî gibi bir sûfînin Uşak’ta kendisine intisap
ederek onunla birlikte Elmalı’ya gittiği ve 1647-1656 yılları arasında yanında
kalıp ondan seyrüsülûkünü tamamladığı bilinmektedir. Bu da onun bir sûfî olarak
devrinde geniş bir çevreyi etkisi altına aldığını göstermektedir.
Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Ahmed
Şemseddin’in halifelerinden Abdülvehhâb (Vahib) Ümmî’nin halifesi Eroğlu
intisap ederek hilâfet alan Ümmî Sinan’ın şöhretinin saray çevrelerine kadar
ulaştığı, devlet ricâlinin isteğiyle oğullarından birini halifesi Niyâzî-i
Mısrî ile İstanbul’a gönderdiği rivayet edilmektedir.
Niyâzî-i Mısrî’nin Mevâidü’l-irfân adlı eserini istinsah
eden halifesi Mustafa Efendi, Ümmî Sinan’ın Eroğlu Nûrî’nin vefatı üzerine
fürûat esmâsını Denizlili Mazharî (Mazhar) Sultan’dan tamamladığını ve daha
sonra hilâfet makamına geçtiğini söyler. Divanında Abdülvehhâb Ümmî’nin
halifelerinden olduğu anlaşılan Mazharî Sultan’ı metheden iki şiiri
bulunmaktadır.
Niyâzî-i Mısrî, Ümmî Sinan’dan övgüyle bahseder, mürşid-i
kâmil olduğunu, âyet ve hadislerin esrarını bildiğini söyler. Halifelerinden
Şeyh Muslihuddin Mustafa Uşşâkī, Gülaboğlu Mehmed Askerî, Uşaklı Ahmed Matlaî,
Çavdaroğlu Müftî Derviş gibi mutasavvıf şairler de onu “kâmil bir mürşid,
zamanın kutbu, velâyet tahtının sultanı, mârifet kânının ummanı” gibi
sıfatlarla methetmiştir.
Hüseyin Vassâf’ın isimlerini kaydettiği Kâşif ve Suphi Hasan
efendilerin de Ümmî Sinan’ın halifeleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin
Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon,
Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının
yayılmasında etkili olmuştur.
25 Cemâziyelâhir 1067’de (10 Nisan 1657) vefat eden Ümmî
Sinan’ın mezarı Elmalı’da kendi adını taşıyan caminin bitişiğindeki türbededir.
1926’da yıkılan cami ve türbe 1959’da yeniden yapılmıştır. Biz bu satırları
toparlamak amacıyla bir kez daha Elmalı’ya ulaşıp Sinan-ı Ümmi Camii’ne
vardığımızda çevresinin çevrili olduğunu gördük. Yıkılma tehlikesi taşıyan türbe bakıma
alınmış. Ancak araya salgın girince tadilat beklemeye alınmış. İnsanlar bu
mazereti kabul etmiyor, bir an önce türbe ve caminin açılmasını istiyor. Ümmî
Sinan’ın Süleyman ve Selâmi Halil adlarında iki oğlu vardır.
Peki Abdulhamit Han Halveti Tarikatı mensubu muydu?
Araştırmacı Hür Mahmut Yücer, “Sultan 2. Abdulhamit Dönemi Devlet- Tarikat
Münasebetleri” adlı çalışmada şunu yazmış: “O’nun (Sultan’ın) gerek sözlü
gerekse yazılı rivayetlerden, Kadirilik ve Şazeliliğe kesin olarak intisa…