BATILI-DOĞULU-KUZEYLİ-GÜNEYLİ AJANLAR DURDUKÇA VE KÜRT-ARAP-ACEM MÜRİTLERİ YÖNETTİKÇE...
Açıkça, çekinmeden, ikirciklenmeden
söylemeliyiz ki, fetva baskılarının karanlık vadisinde, batılı-doğulu,
kuzeyli-güneyli yabancıların denetimindeki iç siyaset ortamında doğru dürüst
bir seçim yapılamaz!
Kolonici demokratların, Atina
kuyrukçusu aydınların, Arap milliyetçilerinin, Ayetullahların, Kürt-Arap
şeyhlerinin, Kuzey ve Doğu Anadolu'daki her soydan azınlık milliyetçilerinin,
Amerikan-İngiliz müslümanlarının, kan içici el-Kaide-Nusra-Hizbullah-Müslüman
Kardeşler cihatçılarının denetiminde demokrasi kurulabilir mi?
Türklere ve Kaderlerini
yüzlerce yıldır Türklerle birleştiren Karadeniz- Kafkas yiğitlerine “Birleşin!”
demek inanınız ki, yetmez!
İyi niyetinizle birleşmelerini
istedikleriniz, meclise girdiklerinde, karanlık şebeke tepeden aşağıya yerinde
durdukça, namuslu-yurtsever birkaç vekilin sesi boğulur gider.
Öyleyse, birleşilmesini
isterken, koşulu da dayatmalıyız:
Birleşmekten sözedenler, “Yabancı
devletlerin siyasal parti örgütleri, güdümlü vakıfları, şeyhleri, seçimden önce
yurdumuzu derhal terk etsinler" diyebilmeli ve bunu sağlayabilmek için
sonuna dek savaşıma girişeceklerini topluma duyurmalıdırlar!
Bu
temel istek öne çıkarılmaz ve koşul olarak ilkeleşmezse yalnızca kendimizi
değil, ulusumuzu da aldatırız!
Aldatıcılığın
bedeliyse, bayrak görüntüsüyle ve şanlı günlerin marşlarıyla ayakta dürabileceğini
düşlediğimiz devletin son kalıntısının da
zifiri karanlığın derinliklerinde yok edilmesidir. Hem de hangi parti
iktidara gerlise gelsin!
Unutmamalı
ki, savaşmadan yenilmek, en acı sonuçtur!
Öyleyse
ya şimdi ya da hiçbir zaman!
Eşler
Dağı, 31 Mart 2017
(Savaşmadan Yenilmek kitabındaki 10
Mayıs 2007 tarihli köşe yazısından yenilendi)