Uzun süredir Antalya Kent Konseyi ile ilgili yaşanılan sıkıntılı sürecin kamuoyuna ‘koltuk mücadelesi’ ve ‘siyasilerin ele geçirme’ girişimi olarak lanse edilerek gerçeklerin üstü örtülmeye çalışıldığından doğru bilgilendirme şart oldu…
Antalya Kent Konseyi’ni kuruluşundan beri izleyen, önemseyen ve bu kentte Kent Konseyi ile ilgili en çok haber yapan, onların sesine, isyanına ve mücadelesine destek olan üç-beş gazeteden birinin yöneticisi olarak böyle bir yazıyı kaleme alırken üzülüyorum…
Ama doğrular da paylaşılmalı…
Gelelim olayın gerçek yüzüne…
Kent Konseyi’nin daha önce çalışma gruplarını izleyen ama aktif ve sürekli üyeliği olmayan biriyken, ilk kez Sema Nur Kurt’un seçildiği genel kurula üye olarak katıldım…
Gazeteci olarak kamuoyunda desteklediğim ‘Türkiye’nin ilk kadın kent konseyi başkanı geliyor’ diye haber yaptığım Kurt için genel kurulda da oy kullandım…
Sonrasında Kadın Meclisi’nin 2010 yılında düzenlenen tüzüğüne göre seçilmişlerin doğal üye olduğu belirtilerek, çalışmalara katılmam istendi…
Yoğunluğum dolayısıyla çok fazla zaman ayıramayacak olsam da elimden gelen tüm katkıyı koyacağımı ifade ettim. Birkaç grup toplantısına da davet edilerek, il genel meclisi çalışmaları hakkında bilgi verdim…
O güne kadar hiçbir dostluk ve arkadaşlık ilişkim olmayan çok sayıda kadınla bu toplantılarla bir araya gelmekten öte bir diyalogumuz olmadı…
Ama Kadın Meclisi’nin 20 Ocak’taki genel kuruluna yalnızca oy kullanmak üzere gitmişken, buradaki kadınların iteklemesiyle kendimi aday olarak buldum. 5 adaylı seçimin sonucuna göre de Koordinatör oldum…
Hemen ertesinde yönetimle plan ve program yapmak için kolları sıvayıp, Kadın Meclisi’nin güçlendirilmesine dönük fikir jimnastiği yaparken karşımıza ‘Antalya Kent Konseyi İç Yönergesi’ ile ilgili taslak getirildi…
Üyelikle ilgili şartların ve çalışma grubu, meclislerin çalışma usullerinin belirlendiği taslak katılımı zorlaştırdığı ve engellediği için Kadın Meclisi tarafından da kabul görmedi…
Çalışma grubu ve meclislere üye olmak için üç toplantıya katılmanın yanında getirilen çalışma grubu ve meclis onayı, seçilmişlerin üye değil katılımcı olması antidemokratik görüldü…
2 gün taslağı Meclis’te tartıştık ve Genel Kurul’da bunun görüşülmesinin ertelenmesi yönünde önerge sunmayı uygun bulduk…
Bu süreçte Kent Konseyi Başkanı Sema Nur Kurt da taslakta içine sinmeyen yerler olduğunu beyan etmesine karşın, Yürütme Kurulu’ndan oyçokluğuyla geçen taslak Genel Kurul’a geldi…
Bir de taslağı destekleyen bir Antalya Barosu görüşü getirildi…
Yürütme Kurulu Üyesi de olan Baro’nun resmi temsilcisi taslağı demokratik bulmazken, konseyin mevzuatını sadece kağıt üzerinden okuyan ve işleyişi bilmeyen avukatlar düzenlemenin lehinde görüş bildirdi…
Sonuçta da genel kurulda tüm mücadeleye rağmen konu aydınlatılamadı ve ‘Bir komisyon kurularak taslağın ele alınması’ önerisi destek bulmadı…
Taslak oyçokluğuyla geçti…
Konu şuan yargıda…
İşte bu nedenle Songül Başkaya ve bu mücadeleyi veren kadınlar hedef tahtasında…
Kent Konseyi’nin yargı sürecini bile beklemeden çalışmalarına engel olduğu ve tasfiye ettiği Kadın Meclisi mevzuatları çiğnememiştir…
Aksine mevzuatlara uygun düzenleme yapılmasını istemiştir…
Şimdi bakıyorum da konu gerçekten zeminden uzaklaştırılarak, birileri kendini kahraman ilan etmeye çalışıyor…
Çalışma gruplarının ve meclislerin büyümesini engellemek, keyfi uygulamalarla istenilen kuruma davet yollayıp, istenilen kuruma yollamamak demokratik yönetim değildir…
Organların yaptığı seçimlerle göreve gelen kişileri yok saymak, mevcut bir Kadın Meclisi varken yeni yapılanmaya gitmek ve eskileri kapıda bırakmak demokratik yönetim değildir…
Görevi koordinasyonu sağlamak olan Genel Sekreter’in Kadın Meclisi’ni tasfiye için kolları sıvayıp Divan üyelerini telefonla arayıp ayak oyunları yapmak demokratik yönetim değildir…
Hesap vermekten ve şeffaflıktan uzak genel kurul yapmak demokratik yönetim değildir…
Üyelerin dilekçelerini bile almamak, işleme koymadan bekletmek demokratik yönetim değildir…
Yaşanan sıkıntıları dile getirenleri yok sayıp onlardan habersiz seçim yapmak demokratik yönetim değildir…
Mevzuattan bahsederken bugüne kadar mevzuatları yok sayarak bütçe tekliflerini ve gerçekleşen bütçeyi Genel Kurul’a sunmamak demokratik yönetim değildir…
‘Burayı siyasiler ele geçirecek’ diyerek, konseyi kendi arka bahçesi haline getirmeye çalışmak demokratik yönetim değildir…
Seçimlere çağrılamayan eski üyelerin yaşananları basınla paylaşacağını duyar duymaz SMS veya telefonla toplantıya çağırmak demokratik yönetim değildir…
Yok sayılan üyeleri etkinliklerde kalabalık yapması için davet etmek demokratik yönetim değildir…
Evet, ne yazık ki bugün Antalya Kent Konseyi’nde bir yönetim sorunu vardır…
Pek çok kurum ve kuruluşun uzak durduğu bir mecraya dönüşmeye başlamıştır. Özgür tartışma ve çalışma ortamının olmadığı bir hale doğru gitmektedir…
Genel Sekreterlik makamı çalışmamaktadır. Çünkü bu görevi yapan kişi hem başka bir kurumda tam zamanlı çalışmaktadır hem de sorumluluğunun gereğini yerine getirememektedir…
Kısaca Osman Aydın’ın dönemindeki Kent Konseyi hızla irtifa kaybetmektedir…
Benim de aralarında bulunduğum bir grup kadının verdiği mücadele demokrasi, şeffaflık mücadelesidir…
Kimsenin koltuk derdi yok. Birini bir yere taşıma düşüncesi de…
Kaldı ki bir daha seçimlere katılmayacağımı da tüm arkadaşlarımla aylar öncesinde paylaştım…
Zaten bu iddianın ne kadar asılsız ve boş olduğu geçmiş örneklerden de görülebilir…
Bir siyasi partinin yöneticisi olarak yıllarca çalışma grubu başkanlığı yapan arkadaşlar, asla konseyi ele geçirmeye çalışmamıştır…
Bu arada konuyu yanlış anlayarak yorum yapan arkadaşlara hiç kızmıyorum. Olayın içyüzünü, yaşananları, mevzuatları bilmeden yanlış şeyler düşünebilirler…
Ama gerçek budur…
Ve üyelikle ilgili yapılan sınırlandırmalar, ülkemizdeki hemen hemen hiçbir kent konseyinde yoktur…
İlimizdeki diğer kent konseylerinde de yoktur…
İçişleri Bakanlığı Yönetmeliği de yeni değildir. 2006’da çıkmış, değişiklik 2009’da yapılmıştır…
Buradan Kent Konseyi Başkanı Sema Nur Kurt’a önerim, antidemokratik tasarılar yaparak, katılımı kısıtlayarak Kent Konseyi’ni etkin kendisini de güçlü başkan yapamayacağı, kent sorunlarını ele alamayacağı ve yerel yönetime katkı sunamayacağı aşikar olduğundan demokratik, kucaklayıcı olmayı denemeli, hesap vermekten ve şeffaf yönetimden kaçınmamalıdır…