TALLEYAND
(19. Asır Fransız dış işleri bakanı.)
Adam önce krala, 16.Loui, sonra
onun kafasını kesen devrim komitesine, sonra o komiteyi kapatan Napolyon’a,
sonra Napolyon’un yerine geçen 18. Loui’ye sırasıyla hizmet etmiş.
E haliyle yalama olmayan biri de sormuş; ‘ulan
sen bunların hepsine ihanet ettin! Ne yüzle şimdi..’ falan deyince. Diplomasi
tarihinin unutulmaz figürü yukarda ki cevabı vermiş.
O çok akılı, kurnaz bir adamdı,
dönekti, ama herkes onun dönek olduğunu bilirdi. Bir keresinde Napolyon ona; ‘
sen adam falan değilsin, sen şık elbiseler içinde bok yığınısın!’ diye
azarlamıştı Talleyrand,ise ‘bu kadar büyük bir adamın bu kadar terbiyesiz
olması ne tuhaf!’ demişti..
Hesabı bilinmez servetinin kaynağı
sorulduğunda; ‘ beni satın alanları sattım!’
diyecek kadar da oturaklıydı.
Yani diyeceğim o ki sen Talleyrand falan değilsin. Sen küçücük bir piyonsun.Hiç bir ayırt edici özelliğin yok! Unutulduğunda senden geri kalanlara saygı
duyulmayacak. Tarihin çöp tenekesinde
bile değil, kuburunda kalacaksın.
Neyse , bu köşenin okuyucusu anladı
meramımızı..
Gelelim geçen haftadan yarım bıraktığımız
konuya; Herrehausen suikastına.
Hatırlayacaksınız, adamımız başta Alman olmak üzere dünya finans
dünyasının baş aktörlerinden biriydi. Deutsche Bankasının yönetim kurulu
başkanıydı, finans patronları onun için ‘Herrehausen sabah kahvaltısında bir
banka yer!’ derlerdi. Doğruydu bu, adam ABD finans devlerinden birini daha yeni
gövdeye indirmişti. Evet duvar çökmüştü ama Sovyet coğrafyası hala ayaktaydı.
Bizimkinin aklında ki projeler çoğu politik aktörlerin uykusunu
kaçırıyordu.Hala Varşova paktı üyelerine okkalı bir mali yardım programı
hazırlamıştı, hele Doğu Almanya ile düşündükleri radikal idi. Başında bulunduğu
bankanın Moskova şubesini açmak için temaslarını sonlandırmıştı.
30 Kasım 1989 da evinden yola
çıktı, üç arabalık bir konvoy halinde seyir halindeydiler. Önde ki ve arakada
ki araçlar koruma görevlisi doluydu, kendi arabası ise özel olarak zırhlıydı. Her
gün farklı bir rota izleniyordu. Konvoy trafikte öncelikliydi ama bu öncelik
Alman vatandaşlarının özgürlüğüne halel getirecek kadar densiz ve dengesiz
değildi.
Trafik ışıklarında durmak
zorundaydılar. Bir kavşakta yol bakım çalışması vardı, konvoy ,yavaşlayacaktı,
önde ki koruma aracı kavşağı geçtiğinde
yolda park edilen bir bisikletin yanına
Herrehausen’in Mercedesi yanaşmıştı. Bir patlama olmuştu, tam da adamın
oturduğu yere yakın bir patlama, Mercedesin sürücüsü bile sırtından hafif bir
şekilde yaralanmış ama arka bölüm ağır hasar görmüştü. Herrehausen, ağır
yaralıydı, bacakları kopmak üzereydi, hastaneye yetiştirdiklerinde çok geç
kalınmıştı. Herrehausen ve projeleri artık tarih olmuştu.
Peki nasıl olmuştu bu iş ? adamın
arabası zırhlıydı, hangi tür bir patlayıcı kullanılmıştı, o bisiklet niye fark
edilmemişti, bu suikastı kim planlamış ve icra etmişti.
O günlerde baş şüpheli RAF adı
verilen bir terör örgütü idi. Alman Kızıl ordu fraksiyonu olarak da biliniyordu,
70 li yıllarda özellikle Alman işveren çevrelerine ağır ve kanlı saldırılar
düzenlemişti. 1989 da ikinci kuşak teröristler, ağabeylerine yetişebilmek için
yoğun bir çaba içindeydiler.
Ama bu kadar komplike bir planı uygulamaya
koymak... o iş bu veletleri aşardı.
Peki kim olabilirdi bu suikastın
faili?
Artık bitmek üzere olan Doğu Alman gizli
servisi STASİ,son bir kamikaze saldırısı organize etmiş miydi?
Kızıl ordunun kaçakları Doğu
Almanya’ya sığınmışlar ve son anda kimliklerini değiştirrek saklanmaya
çalışmışlardı ama 3 Ekim 1991 de ki ‘birleşmeden’ sonra hepsi açığa çıkmış ve
sorguya çekilmişti.
I-IH hepsinin suikast esnasında
olay yerinin yakınında bile olmadığı ispatlanmıştı.
Ele geçirilen STASİ belgelerinde,
onların da bu işe pek müdahil olmadıkları anlaşılmıştı.
Peki bu cinayeti kim organize
etmişti?
Kim??