“Bir yanlışlık yaptık, idamı kaldırdık” diyor bu ülkenin Cumhurbaşkanı… Bu insani ve vicdani yüksek kararın ve onurun sahibi olmak yerine yanlışlıkla yaptığını söylüyor.

45 yıllık hukukçuyum, bütün uygar dünyanın, yüksek kültürün, uzay çağına erişmiş toplumların gelişiminin ve Türkiye’nin yüz yıllık demokrasi deneyiminin, hukuk devleti ilkesinin uygulamasının karşısında olan böyle bir açıklamayı seçimlere giderken toplumsal gerilimi artırmanın aracı olarak görmekteyim.

Toplumsal gerilim artmalı ki tarımsal üretimin, sanayi üretiminin gerilediği, ekonominin daraldığı ve bunlara bağlı olarak işsizliğin doruk noktasına ulaştığı tartışılmasın ve AKP tabanı bloklaşsın…

12 Eylül 1980 darbesinden önceki ve sonraki kanlı olayları inceleyen bir kitap var elimde...Işık Kansu’nun yazdığı “Kan Denizindeki Mercek” kitabı. O dönemi çok ağır koşullarda yaşadım. Bilmediğim birçok konuya ve perde arkasındaki olaylara açıklık getiriyor Kan Denizindeki Mercek…

Örneğin Dedektif Naim Tatar “Rahmetli Uğur Mumcu öldürüldüğünde, bizim grup amirimize, İçişleri Bakanı diyor ki: ‘Hazırlan, soruşturmayı size vereceğim.’ Bizim grup amirimiz beni aradı. ‘Arkadaşları hazırla. Uğur Mumcu suikastını soruşturacağız’ dedi. Her birimiz bir yerdeydik. Bekledik, bekledik, ses yok. Çağırmadılar göreve”..

Bunlardan biri de İdam Cezasıyla ve Dedektif Naim Tatar’ın bir ülkücüyü cezaevinden kurtarmasıyla ilgilidir.

“27 Mayıs 1978 günü, Ankara Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğrencisi, sol görüşlü Aydan Efetürk, okul yakınlarında silahlı saldırı sonucu öldürülüyor. Yapılan tahkikatta Ülkücü Gençlik Birliği Ankara Şube yöneticilerinden aynı bölüm öğrencisi Arif Görünmez yakalanıyor. Olayda bir görgü tanığı var. Görgü tanığı, tam teşhis yapmıyor. “Benziyor” diyor. Ama bu “benzerlik”, “bu şahıs yapmıştır” olarak tutanağa geçiyor ve çocuk tutuklanıyor. Karar duruşmasında, ölen çocuğun haklarını savunan müdahil avukata görüşü soruluyor. Avukat: “İdeolojimiz gereği idama karşıyız. Bir alt cezanın verilmesini talep ediyoruz” diyor. Mahkeme, talebi yerinde görüyor. Arif Görünmez’e müebbet hapis cezası veriyor. Karar, Yargıtayca da onaylanıyor. Şahıs Yozgat Kapalı Cezaevi’ne kapatılıyor.

Aradan biraç sene geçiyor, 12 Eylül oluyor, sonra, bu şahsın kardeşi olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir şahıs bizle görüşmek istediğini söyledi. Bana dedi ki “Biz sizi komünist olarak biliyoruz ama görevinizi dürüst yaptığınızı da biliyoruz. Benim ağabeyim, o olaydan dolayı hüküm giydi, yatıyor. Ağabeyim cezaevine girdikten sonra onların içine girdim, onların güvenini kazandım. Aynı evde kaldığım şahıslardan bir tanesi de ağabeyime ikizi kadar benziyor. Cinayeti bu şahsın işlediğini öğrendim ve silahı da tespit ettim.

Durumu Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı Nurettin Soyer’e ilettik. Albay Soyer, Sıkıyönetim Komutanı ile konunun görüşülmesi gerektiğini, talimatı doğrultusunda hareket etmemizi söyledi. Sıkıyönetim Komutanı, operasyonu yapmamızı, eğer kanıt elde edersek iade-i mahkeme kararı aldıracağını söyledi. Talimat sonucu şahıs da silah da ele geçirildi. Silah balistiğe gönderildi. Aydın Efetürk olayında kullanılan silahtı. Yeniden mahkeme başladı. Şahıs tutuklandı. Yozgat Cezaevi’nde olan Arif Görünmez, tahliye edildi. Aradan zaman geçti Arif Görünmez bana geldi. “Ben size hayatımı borçluyum. Size kurban keseceğim” dedi. “Bana niye kurban kesiyorsun? Sen bu devlette alacaklısın. Devlet senin üç yılını aldı. Git dava aç. Haklarını ara” dedim. Sonuçta teşekkür etti, gitti. Bu davada ya karar idam olsaydı ne olacaktı? Suçsuz bir insan, bir anda idam edilecekti. İdam edilen Mustafa Pehlivanoğlu da bugünkü yasalarla yargılansaydı çok çok on yıl alacaktı…”

Bu olayda idama karşı olan Avukatın ismi bildirilmemiş ama öncelikle O’nun kutlanması gerekiyor. Elbette işini gerçek bir devlet adamı gibi yapan Dedektif Naim Tatar’ın da…

Eğer idam cezası olsaydı, en ağır cezalara çarptırılmış olan, hayali örgüt ERGENEKON nedeniyle yüzden fazla kişi idam edilmiş olacaktı. ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ diye bir örgütün bulunmadığı anlaşıldığında ölenler geri getirilemeyecekti…

İdam cezası çağ dışı, insanlık dışı, ilkel öç alma duygusunun devlet eliyle gerçekleştirildiği dönemlerin cezasıdır. Hiçbir caydırıcılığı bulunmadığı da yıllar süren hukuksal ve toplumsal araştırmalarla anlaşılmıştır.