Üç bölümlük "The Godfather" serisi 9 Oscar ödülü kazandı ve sadece Kuzey Amerika sinemalarında 125 milyon 84 bin 354 seyirciye ulaştı...İlk iki bölümü de yılın en iyi filmi Oscar'ını elde eden sadece "The Godfather" serisidir...

"Behind every great fortune lies a great crime-Her büyük servetin arkasında büyük bir suç vardır" Honore de Balzac...

Balzac'ın bu sözleri, The Godfather (1969; roman), The Kennedys (TV 2011; TV dizisi), The Damned-Götterdämmerung-La caduta degli dei-The Fall of the Gods" (1969;sinema filmi), "Captains and the Kings" (1972; roman) gibi ölümsüz eserlere esin kaynağı oldu...

Yönetmen Michael Mann "Public Enemies" (2009) adlı filminde, Federal Bureau of Investigation FBI'ın 1930'larda hızla büyüyen bir suç dalgası sırasında, kötü şöhretli Amerikalı gangsterler John Dillinger, Baby Face Nelson ve Pretty Boy Floyd'la mücadelesini konu almıştı...

Michael Mann adı konulmayan yeni filminde Mafya babası Sam Giancana'nın, 1940'larda ve 50'lerde çok tehlkeli bir suç örgütüne liderlik etmek için Chicago'lu suç patronu Tony Accardo ile güçlerini birleştirmesini konu aldı...

Michael Corleone karakteri The Godfather film serisinde "Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha da yakın-Keep your friends close, but your enemies closer” diyor...

Sonny Boy: A Memoir adlı kitabında Al Pacino Michael Corleone karakteri hakkında çok şey anlattı: 

Paramount Film Şirketi Pacino'nun bu karakter için "doğru oyuncu olup olmadığını sorgulamış...

Al Pacino: 

"Paramount benim Michael Corleone'yi oynamamı istemedi...Michael Corleone rülünde Jack Nicholson'ı istediler. Robert Redford'u istediler. Warren Beatty ya da Ryan O'Neal'ı istediler. Romanda Mario Puzo, Michael'ın kendisine 'Corleone ailesinin hanım evladı' adını taktığını söylüyordu. Ufak tefek, siyah saçlı, narin bir şekilde yakışıklı olması ve kimse için görünür bir tehdit oluşturmaması gerekiyordu. Bu stüdyonun istediği adamlara benzemiyordu. Ama bu benim olmam gerektiği anlamına da gelmiyordu...Yönetmen Francis Ford Coppola beni istiyordu. Ben bunu biliyordum...Ve bir yönetmenin sizi istemesi gibisi yoktur. Ayrıca bana Coppola Diane Keaton gibi bir hediye verdi. Kay rolü için seçtiği birkaç oyuncu vardı ama beni Diane'le eşleştirmek istemesi onun bu süreçte avantajlı olduğunu gösteriyordu. Deneme çekiminden birkaç gün önce Diane'le New York'taki Lincoln Merkezi'nde bir barda tanıştım ve hemen kaynaştık. Konuşması kolay, komik biriydi ve o da benim komik olduğumu düşünüyordu. Hemen bir arkadaşım ve müttefikim olduğunu hissettim.Francis benim Paramount film şirketi tarafından kovulmamam için bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdi. The Godfather Baba'yı yaklaşık bir buçuk haftadır çekiyorduk. Francis Ford Coppola dedi ki 'Bu işi beceremiyorsun'. Bunu içimde bir yerde hissettim. İşimin, rolümün tehlikede olduğunu o zaman anladım."

Coppola Al Pacino'nun The Godfather'dan kovulmasını önlemek için 
Michael'ın Sollozzo ve polis memuru McCluskey'den intikam almaya geldiği ve onları öldürdüğü İtalyan restoranı sahnesinin çekimlerini öne aldı. 

 Pacino: 

"O sahnenin birkaç gün sonrasına kadar çekilmemesi gerekiyordu ama neler yapabileceğimi, oyunculuk yeteneklerimi göstermeme izin verecek bir şey olmasaydı, benim için daha sonrası olmayabilirdi....Ve o sahne sayesinde beni filmde tuttular"

Pacino'nun şansına, bu sahne Coppola'nın onu neden seçtiğini tam olarak ortaya koyuyordu. 

Pacino: Sonra Francis restoran sahnesini stüdyoya gösterdi. Oynadığım o sahne sayesinde beni filmde tuttular. Yani Baba'dan kovulmadım.

The Godfather’ın gerçek esin kaynaklarıdır:

The Kennedys -Kennedy Family, Gambino Mafya Ailesi, Lucchese Mafya Ailesi, Colombo Mafya Ailesi, Bonanno Mafya Ailesi, Genovese Mafya Ailesi, Sam Giancana (1908-1975), Bugsy Siegel (1906-1947), Carmine Galante (1910-1979), Al Capone (1899-1947), Meyer Lansky (1902-1983), Lucky Luciano (1897-1962), Salvatore Giuliano (1922-1950), Tony Accardo ( 1906-1992) adlı haydutlar,Columbia Pictures Film Şirketi kurucuları Hollywood Prensleri/ patronları Harry Cohn (1891-1958), Jack Cohn (1889-1956), şarkıcı-oyuncu Frank Sinatra (1915-1998)

Süper zengin Joseph Kennedy oğlu John Kennedy’nin 1960'da ABD başkanı olabilmesi için Chicago’yu haraca bağlamış olan ve bu şehirdeki sendikaları kontrol eden Mafya’nın “Patronların Patronu” Sam Giancana’dan da (1908-1975) yardım istedi…Giancana, Mario Puzo’nun yazdığı ve 1969’da yayınlanan “The Godfather” romanının esin kaynağı olan Mafya Babalarından biri…Şarkıcı-oyuncu Frank Sinatra Giancana’ya “John Kennedy’nin Başkanlığını desteklersen ABD adalet bakanlığı ve FBI (mafyayla savaşan polis teşkilatı) senin suç eylemlerini görmezden gelecek.Bu koruma şemsiyesini John Kennedy’nin babası sana sağlayacak” sözünü verdi…Giancana aslında Joseph Kennedy’nin böyle bir sözü hiç vermediğini, bu dayanıksız, temelsiz sözlerin “Kraldan çok Kralcı” olan ve hem Kennedy’lere, hem Giancana’ya yaranmaya çalışan Sinatra’nın boşboğazlığı olduğunu öğrendiğinde Kennedy-Giancana savaşı başladı…Joseph Kennedy Sinatra’yı azarlayarak kovdu… John Kennedy’nin 1963’te, Robert Kennedy’nin de 1968’de bugün bile aydınlatılmamış olan öldürülme olaylarında mafyanın / Sam Giancana’nın parmağı olabilir...

Amerikan mafyası en büyük vurgununu içki yasağı döneminde yaptı...1920-1933 döneminde ABD'nde içki yasağı vardı...İtalyan göçmenler bu dönemde içki bağımlılarına içki tedarik ederek Amerikan mafyası adı altında ülkenin en zenginleri haline geldi...Kennedy ailesinin de içki yasağını servet edinmek için fırsat olarak değerlendirdiği iddia edilir...Bu dönemi konu alan filmlerden bazıları: 

The St. Valentine's Day Massacre (1967) 
Roger Corman

Capone (1975)
Steve Carver

Paper Moon (1973)
Peter Bogdanovich 

Untouchables (1987) 
Brian De Palma 

Some Like It Hot (1959)
Billy Wilder 

Küba 1959'a kadar Amerikan mafyasının bir sömürgesiydi..Bu ülkedeki oteller, kumarhaneler, genelevler, gece kuküpleri tümüyle Amerikan mafyasının kontrolü altındaydı...Castro ve arkadaşları Amerikan mafyasını ülkeden kovdu...Nisan 1961 de Küba Domuzlar Körfezi'ne yapılan Central intelligence agency çıkarması Castro'yu devirme amaçlıydı...Castro Amerikan çıkarmasını etkisiz hale getirmeyi başardı...Amerikan mafyası Castro'yu devirmek için fazla bir şey yapmayan ABD başkanı Kennedy'i hiç affetmedi...

1961'de Ruslar Tsar Çar bombasını patlatmıştı...Bu bomba Hiroşima'ya atılan atom bombasından 4000 kat daha tahripkar ve daha yıkıcıydı...

1962'de Sovyet lider Nikita Krusçev Küba'ya 40.000 Rus asker ve 60 nükleer füze yerleştirdi.Ruslar ABD ile savaşın eşiğine gelir gibi oldular...Ancak nükleer savaşı başlatmak iki ülke içinde imkansızdı...Çünkü nükleer silahlar kullanılırsa 3 milyar insan da kısa süre içinde ölecekti...

1963'teki ABD başkanı Kennedy suikasti bugün bile karanlıktadır...

The Irishman (2019) , JFK (1991), 638 Ways to Kill Castro (2006), Nixon (1995) gibi filmler ABD başkanı John Kennedy suikastinin üzerindeki sır perdesini aralamayı denemişti...

Francis Ford Coppola'nın Tucker: The Man and His Dream, The Outsiders, Rumble Fish, The Godfather 1, 2, 3, The Conversation (WaterGate gizli dinleme skandalından esinlenmişti), Dracula, Apocalypse Now adlı filmleri benim seyredebildiğim filmleri arasında en yüksek düzeyi tutturabilen filmleridir...

1970'lerde Robert Altman, Jack Nicholson, Francis Ford Coppola, Marlon Brando gibi çok sayıda Hollywood ünlüsü çok yoğun uyuşturucu maddeler kullandılar...Yaratıcılıklarını daha da geliştirmek de istiyorlardı bu maddeleri kullanarak...

Francis Coppola belki de uyuşturucu madde kullanımından dolayı zihinsel gerileme kurbanı olarak giderek daha yavan, değersiz, önemsiz,vasat, sıradan filmlere imza attı... 

Winona Ryder'ın oyuncu kadrosundan çıkıp Francis Ford Coppola'nın kızı Sofia Coppola'nın The Godfather 3'ün oyuncu kadrosuna girmesi de bu filme çok zarar verdi...

Kagemusha, American Graffiti, Mishima gibi projelere Coppola finansal kaynak sağladı...American Graffiti ABD & Kanada sinemalarında 1973'te 65 milyon seyirci topladı...Coppola American Graffiti'nin yapımcısı olarak kazandığı parayla California'da üzüm bağları satın aldı...

İki yılda 10 milyon kopya satılan The Godfather romanı 1972'de ABD & Kanada sinemalarında 78,646,424 seyirci toplayan filme dönüştürüldü...Herkesten önce filmi seyreden Marlon Brando "The Godfather" asla seyirci bulamayacak bir filmdir gerekçesiyle filmin gişe gelirinden elde edeceği yüzdeli gelir anlaşmasını çok ufak bir peşin,nakit para karşılığında satarak hayatının en büyük hatasını yaptı...

Paramount Yapım Başkan Yardımcısı Peter Bart romancı Mario Puzo'ya 12.500 $'lık bir seçenek teklif etti; eğer roman bir filme dönüştürülürse Puzo 80.000 $'lık bir seçenek de vardı. Puzo'nun menajeri ona teklifi geri çevirmesini söylemesine rağmen Puzo meteliğe kurşun atacak durumdaydı ve Paramount'la anlaşmayı kabul etti. Paramount'tan Robert Evans, 1968'in başlarında tanıştıklarında, Puzo'nun ona kumar borçlarını ödemek için acilen 10.000 dolara ihtiyacı olduğunu söylemesinin ardından Puzo'ya Mafya başlıklı 60 sayfalık el yazması için 12.500 dolarlık bir anlaşma teklif ettik demişti. Puzo'ya filmin kârından % 2,5 pay ödemesi yapıldı...Bu rakam da çok ciddi bir para anlamına geliyor...

Mario Puzo'nun "The Godfather" (1969) adlı romanında Türkiye'de üretilen haşhaşın Amerikan halkını zehirlediği iddia edildi...1969-1970 yıllarında sadece New York'ta yılda 1000'den fazla kişi uyuşturucu madde kullanımından ölmekteydi...1969'da okurlara sunulan The Godfather adlı romanda romancı Mario Puzo Türk hükümetini Türkiye'deki haşhaş / afyon ekimini tümüyle yasaklamaya davet etti...Güya Türk haşhaşı uyuşturucu maddeye dönüştürülerek ABD vatandaşlarını öldürüyordu...

1963'te ismet İnönü'nün başbakanlığı döneminde Türkiye ABD'nin isteği üzerine Türkiye'deki haşhaş üretimini çok kısıtladı...ABD Türkiye'nin bütün haşhaş üretimini satın alma talebini iletti...

1969'da Başbakan Demirel'e ABD Başkanı Richard Nixon "Türkiye'deki haşhaş ekiminden elde edilen ürünler, rekolte uyuşturucu madde haline getirilerek halkımızı, çocuklarımızı, gençlerimizi fena halde zehirliyor...Türkiye'deki haşhaş ekimini tümüyle yasaklayın...ABD hazinesi çiftçinizin haşhaş ekmemekten dolayı oluşacak maddi zararını tümüyle tazminat adı altında size ödesin" teklifini iletti...Demirel teklifi reddetti...Demirel'e göre uyuşturucu bağımlılığı bir zengin hastalığıydı...Demirel'e göre Türkiye tarlalarındaki yıllık haşhaş üretimi dünyadaki yıllık haşhaş ihtiyacına bir hafta bile yetmezdi...

12 Mart 1971'de Demirel hükümetini deviren askeri cunta ABD'nin isteğini yerine getirerek Türkiye'de haşhaş üretimini yasakladı...1974'te Ecevit'in başbakanlığındaki hükümet bu haşhaş yasağını kaldırdı

CABARET

Kasım 1923’te bir ABD doları 4.210.500.000.000 Alman Markı değerindeydi.Alman halkı korkunç bir enflasyon dönemi yaşadı…Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonrasında tazminat ödeyen, toprak kaybeden ve ekonomik krize giren Almanyada aşırı sağcılar bu durumu kullanarak hükümet kurmayı başardı…

Cabaret, İngiliz yazar Christopher Isherwood’un (1904-1986), İngiliz şarkıcı Jean Ross (1911-1973) ile tanışmasını ve 1931’in Berlin’inde ucuz bir pansiyonda kalırken yaşadıklarını eksen alıyor…

Cabaret’de Jean Ross karakteri Amerikalı şarkıcı Sally Bowles olarak adlandırılmış…Yani şarkıcının adı da milliyeti değiştirilmiş…Isherwood’dan ise Brian olarak söz ediliyor…

Ucuz bir gece kulübünde şarkıcılık yapan, çok eşli bir cinsel yaşam süren, dünyaca ünlü bir film yıldızı olma hayalleri kuran Sally biseksüel Brian’la ve Alman aristokratı Baron Maximillian’la kısa süreli bir ilişki üçgeni yaşar…Brian’ın Yahudi olduğunu gizleyerek Alman toplumunda kabul gören yoksul, servet avcısı İngilizce öğrenmeye çalışan öğrencisi Fritz jigololuk yaparken yine Brian’ın öğrencilerinden biri olan zengin Yahudi ailenin kızına (Natalia rolünde ünlü manken Marisa Berenson var; Berenson “Barry Lyndon”la da sinemaya devam etmişti) aşık olur…Fritz o dönemde Almanyada zengin aile kızlarıyla evlenmeye çalışan ve bunun için çok çaba harcayan yoksul erkeklerden biridir…Sally bebeğin babasının kimden olduğunu bilmediği bir hamilelik yaşar…

1971’de Berlin ve Münih’te çekilen; 1973’te 8 Oscar kazanan “Cabaret” adlı müzikal, 1966’da 5 Oscar kazanan “The Sound of Music” müzikali gibi Nazilerin yükselişini konu alıyor…

Mart 1973’te Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanan Cabaret’nin çekimleri öncesinde Sally Bowles rolündeki Liza Minnelli “Gigi”yle Oscar ödüllü babası Vincente Minnelli’nin (1903-1986) tavsiyesi üzerine Sally Bowles rolü için film yıldızı Louise Brooks’un (1906-1985) saç kesiminden dış görünümüne kadar her şeyini bir eldiven gibi üzerine geçirmişti…

Liza Minnelli “The Sterile Cuckoo”yla 1970’te kazanamadığı Oscar’ı “Cabaret”yle 1973’te kazandı…Minnelli’nin annesi Judy Garland iki kez aday olduğu Oscar’ı kazanamamıştı…Minnelli Oscar kazandıktan sonra yoğun uyuşturucu bağımlığından dolayı “Cabaret”deki başarısını “New York New York” (1977) dahil hiçbir filmde tekrarlayamadı…

“Cabaret” sinema tarihine en başından en sonuna belden aşağı imalarla, diyaloglarla dolu bir film olarak geçti…

1973’teki o gece ödüller dağıtılmaya başlamadan önceki durum şöyleydi: “The Godfather-Baba” 11 , “Cabaret-Kabare” 10 dalda OSCAR adaylığı elde etmişti.

Sonuç: Baba: 3 – Kabare: 8 OSCAR

45. OSCAR’lardan “The Godfather-Baba”, yılın en iyi filmi , erkek oyuncusu (Marlon Brando) ve senaryo uyarlaması (Mario Puzo’un 1969’da okura sunulan ucuz romanından Francis Ford Coppola ve Puzo tarafından yazılan senaryo) dallarında ödülle döndü…

“Baba” aday olduğu OSCAR’larda, üç oyuncusuna (James Caan, Al Pacino ve Robert Duvall), yönetmenine (Francis Ford Coppola) , bestecisine (eşsiz Nino Rota), giysi tasarımcısına, sesçisine ve kurgucusuna ödül kazandıramadı…

Francis Ford Coppola ilk OSCAR’ını “Patton-General Patton”ın senaryosuyla 43. OSCAR dağıtım töreninde 15 Nisan 1971 Perşembe gecesi elde etmişti…İkinci OSCAR’ına da “Baba”nın senaryo yazarı olarak ulaştı.

45. OSCAR ödüllerinin asıl kazananıysa geceden sekiz ödülle dönen “Cabaret-Kabare”ydi…”Kabare”nin kaynağı Christopher Isherwood’un “Goodbye to Berlin” (1939) ve “The Berlin Stories” (1945) adlı kitaplardı…Bu kitaplar 1951’de “I Am a Camera” adlı Broadway oyununa, 1955’te komedi & dram türündeki İngiliz filmi “I Am a Camera”ya (yönetmen: Henry Cornelius) ve 1966’da “Cabaret” adlı Broadway müzikaline de kaynak olmuştu…

1966’nın müzikalinin beyazperde uyarlaması olan “Kabare”nin o gece aday olup kazanamadığı iki OSCAR ödülü vardı: yılın en iyi filmi ve senaryo uyarlaması.

Sekiz OSCAR kazanan “Kabare”nin ödülleri yılın en iyi yönetmeni (Bob Fosse), kadın oyuncusu (Liza Minnelli) , yardımcı erkek oyuncusu (Joel Grey) , görüntü yönetmeni (ustaların ustası Geoffrey Unsworth) , sanat yönetmeni, kurgusu, müzik uyarlaması ve sesi dallarındaydı…

“Baba”yı OSCAR’larda “Kabare”yle büyük bir hezimete uğratan Bob Fosse yılın en iyi filmi dalı dahil altı OSCAR kazanan “Chicago” (2002) filminin de fikir babasıydı…Bob Fosse ”Chicago”yu 1975’in olay yaratan Broadway müzikaline çevirmişti…”Lenny”le (1974) yönetmen, “All That Jazz”la (1979) yönetmen ve senaryo yazarı dallarında OSCAR adaylığı kazanan Bob Fosse’un “Chicago”yu beyazperdeye uyarlamayaysa ömrü yetmeyecekti.

“ Cabaret-Kabare”nin kaynağı Christopher Isherwood’un “Goodbye to Berlin” (1939) ve “The Berlin Stories” (1945) adlı kitaplar…Bu kitaplar 1951’de “I Am a Camera” adlı Broadway oyununa, 1955’te komedi & dram türündeki İngiliz filmi “I Am a Camera”ya (yönetmen: Henry Cornelius), 1966’da “Cabaret” adlı Broadway müzikaline ve 1973’te sekiz OSCAR kazanan “Cabaret” filmine kaynak olmuştu…

Sekiz OSCAR kazanan “Kabare”nin ödülleri yılın en iyi yönetmeni (Bob Fosse), kadın oyuncusu (Liza Minnelli) , yardımcı erkek oyuncusu (Joel Grey) , görüntü yönetmeni (ustaların ustası Geoffrey Unsworth) , sanat yönetmeni, kurgusu, müzik uyarlaması ve sesi dallarındaydı…

The Godfather Part 2

Michael Corleone karakteri bu filmde şöyle konuşuyor: Eğer hayatta kesin olan bir şey var ise eğer tarih bize bir şey öğrettiyse o da kimi istersen öldürebileceğindir ya da öldürtebileceğindir…

ABD Başkanı Kennedy Suikasti 22 Kasım 1963 Cuma günü öğlen 12:30’da işlendi…

Coppola ve Mario Puzo senaryoyu yazmış…1963’teki Başkan John Kennedy suikastini gangster Sam Giancana’nın düzenlettiği yaygın bir iddia…Suikast olayı aradan yaklaşık 61 yıl geçmesine rağmen aydınlatılamadı…Suikasti Fidel Castro mu, Sovyetler Birliği mi, Amerikan mafyası mı, yoksa uzaylılar mı işletmişti? Bugün bile halktan gizli tutulan FBI ve CIA dosyaları var…Ne saklanıyor? Ne gizleniyor? Hiç kimse bilmiyor!

Kennedy’nin karısı Jackie bize henüz açıklanmayan video kayıtları geride bıraktı…Kamera önünde konuştu…Neler anlattı? Bugün bile bunlar bilinmiyor! Jackie Kennedy kimleri suçladı?

Ku Klux Klan’ı mı, Başkan yardımcısı faşist Lyndon Johnson’ı mı, başkasını mı?

Üç adet “Baba- The Godfather” filminin ABD & Kanada seyirci sayıları

North America (US and Canada) Domestic Movie Chart for 1972
The Godfather

Tickets sold

78,646,424

North America (US and Canada) Domestic Movie Chart for 1974 Tickets sold

The Godfather: Part II 

30,641,711

North America (US and Canada) Domestic Movie Chart for 1990-1991

The Godfather: Part III Tickets sold

15,796, 219

Michael Corleone karakteri The Godfather serisinde "Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha da yakın-“Keep your friends close, but your enemies closer” diyor...

Büyük suçlar, büyük romanlar, büyük filmler doğuruyor! 

Buna en büyüleyici örnekler de The Godfather 1-2 & Killers of the Flower Moon & Once Upon a Time in America (Sergio Leone’nin filmi roman uyarlaması değil)

Başlangıçta Winona Ryder’a verilen rolü çekim aşamasında oyunculuk yeteneği olmayan Sofia Coppola üstlenince The Godfather 3 epey zarar görmüştü 

Amerikan mafyası 1920-1933 içki yasağı döneminde içki tedarik ederek devlet içinde devlet haline gelmişti…

Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’ni yönetenler Türkiye’deki afyon tarlalarından elde edilen uyuşturucu maddelerle Amerikan gençliğinin zehirlendiğini iddia ederlerdi…Mario Puzo’nun yazdığı ve ilk defa 1969’da yayınlanan ucuz roman “The Godfather”da bile Amerikan gençliğini zehirleyen uyuşturucu maddelerin kaynağının Türkiye toprakları olduğu dile getirilmişti ya da iddia edilmişti…

Amerikalı siyasetçiler, Süleyman Demirel’den ve Bülent Ecevit’ten Türkiye’de afyon ekilmesinin yasaklanması gerektiğini ısrarla isterlerdi…

Frank Sinatra fırtınalı bir hayat sürmüştü 1969’da yayınlanan Mario Puzo romanının uyarlaması “The Godfather” (1972) filminde mafya babası Vito Corleone (Marlon Brando) Hollywood’lu film stüdyosunun patronu Jack Woltz’dan (John Marley) şarkıcı arkadaşı Johnny Fontane (Al Martino) için büyük bir Hollywood yapımında şarkıcıya Oscar kazandıracak bir rolü vermesini ister…Johnny Fontane aslında Frank Sinatra’dır, mafyanın Sinatra’ya ayarladığı rol ise “From Here to Eternity-İnsanlar Yaşadıkça”daki Er Angelo Maggio rolüdür…

Marlon Brando & Francis Ford Coppola ortaklığı “The Godfather” (1972) ve “Apocalypse Now” (1979) filmlerini ortaya çıkardı…Brando başlangıçta “The Godfather”ın hasılat ortağıydı ancak Brando filmi herkesten önce seyretti ve “Bu film asla seyirci bulamayacak” diyerek hasılat ortaklığını sabit bir para karşılığında sattı…Film dünya çapında yaklaşık 1.000.000.000+ seyirci buldu ve “bu filmi kimse seyretmeye gelmez” diyen Brando fena halde yanıldı…

Joseph Conrad’ın “Heart of Darkness” adlı eserinden (1899) yola çıkarak 58,220 Amerikalının öldürüldüğü Viet-Nam savaşını anlatan “Apocalypse Now”ın Filipinlerdeki setindeyse 1976 ve 1977’de Brando-Coppola uyuşturucu maddeler içme partileri düzenlemişti…

THE GODFATHER (1969) ROMANINDA MARIO PUZO DA AMERİKAN GENÇLERİNİ, ÇOCUKLARINI ZEHİRLEYEN UYUŞTURUCUNUN KAYNAĞININ TÜRKİYE’DEKİ HAŞHAŞ TARLALARI OLDUĞUNU İDDİA ETMİŞTİ…2 YILDA YAKLAŞIK 10.000.000 KİTAP SATILDI…YAZARIN KUMAR BORÇLARI VARDI VE KİTABIN FİLM HAKLARINI 12.500 DOLAR GİBİ ÇOK GÜLÜNÇ BİR RAKAMA KİTAP DAHA OKURLARA SUNULMADAN 1968’DE SATTI…PARAMOUNT ŞİRKETİ KİTABIN FİLM UYARLAMASINDAN 100’LERCE MİLYON DOLAR KAZANDI… 

ABD'NİN EFSANEVİ ŞARKICISI VE FİLM YILDIZI : FRANK SINATRA

Mafya babalarıyla, Kennedy ailesiyle yakın dostluklarıyla ve şiddete düşkünlüğüyle çok ünlü Sinatra beyazperdede canlandırılacak...

Kuzey Amerika sinemalarında 78,646,424 seyirci toplayan "The Godfather" filminde (1972) Frank Sinatra'nın Kuzey Amerika sinemalarında 50,803,040 seyirci toplayan 13 dalda Oscar ödülüne aday gösterilen ve sekiz dalda Oscar kazanan "From Here to Eternity"deki (1953) rolü ABD'nde faaliyet gösteren İtalyan mafyasının Columbia film şirketini tehdit etmesiyle elde ettiği açıklanmıştı...Sinatra bu filmle yardımcı erkek oyuncu Oscar'ına layık bulunmuştu…

Dolar milyarderi Joseph Kennedy, önce kendini ABD Başkanı seçtirmek istedi, sonra 1944’te Manş Denizi üzerinde uçağı düşen oğlu Joseph’ı Başkan seçtirme hayalleri kurdu…En sonunda da oğlu John Kennedy’i Başkan seçtirdi…Oğlunun Başkan seçilmesi için 1950’lerin sonunda o dönem için çok büyük bir servet (10 milyon dolardan fazla) harcadı…Joseph Kennedy çapkın kocası John Kennedy’den ayrılmak isteyen gelini Jackie Kennedy’e de boşanmaması karşılığında bir milyon dolar ödedi…Jackie Kennedy John Kennedy’den boşansaydı John Kennedy’nin ABD Başkanı olması hayali ölü doğmuş bir çocuğa dönüşecekti…Joseph Kennedy oğlunun Başkanlığı önündeki engelleri tek tek ortadan kaldırdı!..Joseph Kennedy’e göre “Her insanın bir fiyatı var, her insan satın alınabilir.”

Dolar milyarderi Joseph Kennedy oğlu John Kennedy’nin Başkan olabilmesi için Chicago’yu haraca bağlamış olan ve bu şehirdeki sendikaları kontrol eden Mafya’nın “Patronların Patronu” Sam Giancana’dan da (1908-1975) yardım istedi…Giancana, Mario Puzo’nun yazdığı ve 1969’da yayınlanan “The Godfather” romanının esin kaynağı olan Mafya Babalarından biri…Şarkıcı-oyuncu Frank Sinatra Giancana’ya “John Kennedy’nin Başkanlığını desteklersen FBI (mafyayla savaşan polis teşkilatı) senin suç eylemlerini görmezden gelecek.Bu koruma şemsiyesini John Kennedy’nin babası sana sağlayacak” sözünü verdi…Giancana aslında Joseph Kennedy’nin böyle bir sözü hiç vermediğini, bu dayanıksız, temelsiz sözlerin “Kraldan çok Kralcı” olan ve hem Kennedy’lere, hem Giancana’ya yaranmaya çalışan Sinatra’nın boşboğazlığı olduğunu öğrendiğinde Kennedy-Giancana savaşı başladı…Joseph Kennedy de Sinatra’yı azarlayarak kovdu… John Kennedy’nin 1963’te, Robert Kennedy’nin de 1968’de bugün bile aydınlatılmamış olan öldürülme olaylarında mafyanın / Sam Giancana’nın parmağının olabileceği çok inandırıcı bir iddiadır...

“Şu rock’n roll’unla müziği sen katlettin. Müzik piyasasının başına gelenler hep senin suçun. Bu ülkede (Amerika Birleşik Devletleri) müziğin içine sen ettin… -You ruined music with your rock and roll. It’s your fault what’s happened to the music business. You’ve destroyed music in this country…”

Yaşam öyküsü Oscar ödüllü yönetmen Martin Scorsese tarafından çok yakında sinemaya uyarlanacak efsanevi şarkıcı Frank Sinatra, Türk asıllı Amerikalı işadamı, Atlantic Records (Atlantic Plak ve Müzik Şirketi) Sahibi Ahmet Ertegün’le (doğumu: 31 Temmuz 1923, İstanbul – ölümü: 14 Aralık 2006, New York) bir davette yüz yüze gelince Ertegün’e işte bu sözlerle hakaret etmişti.

Efsanevi yönetmen Martin Scorsese, “Frank Sinatra Biyografisi” olan yeni sinema filmine hazırlanıyor. Adı henüz belli olmayan filmde dünya sinema tarihinin en seçkin oyuncu ve şarkıcılarından, “A Star Is Born-Bir Yıldız Doğuyor” (1954) ve “Judgment at Nuremberg Nuremberg Mahkemesi”yle (1961) iki kez Oscar adaylığı kazanan Judy Garland karkteri de yer alabilir…

Martin Scorsese, Judy Garland’ın oyuncu ve şarkıcı olan kızı Liza Minnelli’yle “New York New York” (1977) adlı filmde birlikte çalışmıştı. 12 Mart 1946 doğumlu Liza, Judy Garland’ın yönetmen Vincente Minnelli’yle olan evliliğinden dünyaya gelen kızı… Liza Minnelli, “The Sterile Cuckoo/Pookie-Bahar Rüzgarı” (1969) ile Oscar adaylığı, “Cabaret-Kabare”yle de (1972) Oscar ödülü elde etmişti.

Martin Scorsese’nin yeni filminde (“Frank Sinatra Biyografisi”) Judy Garland’ın yönetmen Vincente Minnelli’yle 1951’de biten evliliğinden sonra Frank Sinatra’yla yaşadığı ilişki de konu ediliyor. Judy Garland, Sinatra’nın üçüncü kocası olmasını çok istemiş ancak bu amacına bir türlü ulaşamamıştı.

Judy Garland, 15 Haziran 1945 ile 29 Mart 1951 tarihleri arasında süren Vincente Minnelli’yle evliliğinden sonra Frank Sinatra’ya aşık oldu. O sıralarda Joan Blondell’e Sinatra’yla evlenmek üzere olduklarını bile söylemişti. Judy Garland, bir gece Frank Sinatra’yı evine, baş başa bir akşam yemeğine davet etti ve Frank Sinatra bu daveti kabul etti. Garland, gümüş takımlarla donatarak iki kişilik şahane bir akşam yemeği masası hazırlattı ve Frank Sinatra yemeğe gelmeyerek kadına bir nevi hakaret etti. Frank Sinatra hayatının aşkı Ava Gardner tarafından aşağılanmasının intikamını çevresinde pervane olan kadınlardan almaya çalışacaktı.

Martin Scorsese’nin “Frank Sinatra Biyografisi”nde Clive Owen’ın canlandırması beklenen oyuncu Peter Lawford (1923-1984) Frank Sinatra ve Judy Garland’la ilgili bir tanıklığını şöyle anlatmıştı:

“Bir zamanlar Palm Springs’teki bir partide zavallı bir kıza, hangi sebeple bilinmez, aşırı içkili olan Frank Sinatra öyle bir yumruk patlattı ki, vurduğu gibi onu camdan öbür tarafa geçirdi. Yerler cam kırıkları ve kanla kaplanmıştı. Kızın kolu neredeyse kopmuştu. Jimmy Van Heusen kızı hastahaneye zor yetiştirdi. Frank Sinatra daha sonra kızı paraya boğarak hayatını kurtardı ve olan biten her şey ört bas edildi. Ama Frank Sinatra’nın zavallı kızcağıza saldırmasını ve onu öldürmeye kalkışmasını, izleyen Judy Garland ve benim korkudan titreşerek bakıştığımızı hiç unutamam.”

“From Here to Eternity-İnsanlar Yaşadıkça” (1953) ile Oscar ödülü, “The Man With the Golden Arm” (1955) ile Oscar ödülü adaylığı kazanan Frank Sinatra, “An American in Paris-Paris’te Bir Amerikalı”yla (1951) Oscar adaylığı, “Gigi”yle (1958) Oscar ödülü kazanan yönetmen Vincente Minnelli’ye (28 Şubat 1903-25 Temmuz 1986) “Bir şeylerle meşgul olduğum sürece kendimi harika hissediyorum. Bu elimde olmayan bir şey. Hiç durmamalıyım. Bana bu konuda kimse (ne doktor, ne psikiyatr, ne de başka biri) yardımcı olamaz gibi geliyor. Sürekli ve kesintisiz hareket halinde olmalıyım,” demişti.

“Departed-Köstebek” adlı filmle Oscar ödülü kazanan yönetmen Martin Scorsese, “From Here to Eternity-İnsanlar Yaşadıkça”yla Oscar ödülü kazanan oyuncu ve şarkıcı Frank Sinatra’nın (1915-1998) yaşam öyküsünü, “Field of Dreams-Düşler Tarlası”yla Oscar ödülü adaylığı kazanan Phil Alden Robinson’ın ya da “Flightplan-Uçuş Planı”, “Hunger Games-Açlık Oyunları”, “Kaptan Phillips” ve “Color of Night-Gecenin Rengi”nin de senaryo yazarı olan Bill Ray’e yazdırdığı iki senaryodan birine dayanarak beyazperdeye getirmeye hazırlanıyor. Frank Sinatra’yı bu sinema filminde kimin canlandıracağı henüz belli değil.

Mario Puzo’nun çok satan romanından beyazperdeye uyarlanan “The Godfather-Baba” (1972) ile “The Godfather: Part 3-Baba 3” (1990) adlı filmlerde mafya babalarıyla, enseye tokat ilişkiler, sıkı dostluklar kurmaya bayılan, onların yardımlarıyla filmlerde istediği avantajlı rolleri elde eden Frank Sinatra’vari bir karakter (Johnny Fontane) yaratılmış ve bu karakteri Al Martino (1927-2009) canlandırmıştı.

Martin Scorsese şu anda Frank Sinatra biyografisini gerçekleştirebilmek için sanatçının kızlarının onayını almaya çalışıyor...Sinatra'nın karanlık yönleri (sık sık şiddete başvurması ve mafya ile bağlantıları) Scorsese'nin ailenin onayını almasını zorlaştırıyor...Scorsese'nin Sinatra'ya fiziksel olarak hiç benzemeyen Leonardo DiCaprio'yla Sinatra Biyografisinde çalışmak istemesi de ayrı bir sorun...

Efsanevi Yönetmen Martin Scorsese “Frank Sinatra Biyografisi” Filmini Anlatıyor:

Soru: Frank Sinatra ile ilgili biyografi filmi projeniz hâlâ gündemde mi?

Martin Scorsese: Evet gündemde… İlk senaryo taslağı elimize ulaştı. Umarım yakında hayata geçiririz.

Soru: Frank Sinatra’yı şahsen tanıma fırsatı buldunuz mu?

Martin Scorsese: Hayır, sadece bir kere Los Angeles’te karşılaştık ve telefonda bir-iki kere konuştum. Hepsi o kadar…