Avrupa’nın birleşik haçlı ordusunun hepsi henüz bir araya toplanmamıştı, her Avrupa ülkesinden katılımlar devam ediyordu. Önden hareket etmesi düşünülen yaklaşık 40 bin kişilik, o günün koşullarında büyük bir ordu yola çıkmıştı bile. Haçlı ordularının öncülüğünü yapacak olan bu çapulcu sürüsü Doğu Roma topraklarına gelinceye kadar boşa yol tepmek istemiyordu. Yol boyunca büyük şehirlere uğrayacaklardı, öyleyse o şehirleri neden talan etmesinler? Yapacakları barbarlıklara öteden beri hep kılıf uyduran Avrupalılar yine öyle yaptılar. Uğrayacakları şehirlerde zengin Yahudiler vardı. Mal ve mülkten ziyade para zengini olan Yahudilerin ellerinde avuçlarında neleri varsa alınmalıydı, hatta katledilmeliydiler. Gerekçe mi? Kolay! Allahın (Yahova – God) oğlunu, hatta Allahın ta kendini! Yani İsa’yı Yahudiler çarmıha gerip öldürdüler. Allah katili olan bu millet her türlü kötülüğü hak ediyordu… Küçük guruplar haline ayrılan haçlıların öncü ordusu, yol güzergâhındaki her yere dehşet saçıyordu. Her gurup uğradığı yerleşim yerlerinde ve büyük kentlerde ne kadar Yahudi varsa üzerlerine saldırıyorlardı. Durumun vahametini anlayan Yahudiler bütün paralarını, ziynet eşyaları ve her şeylerini gönüllü olarak veriyorlardı ama yine de katledilmekten kurtulamıyorlardı. Bir gurup Yahudi’nin, yine para karşılığında bir kiliseye sığınmış olmaları bile canlarını kurtarmalarını sağlamamıştır. Bazı Yahudiler, işkenceyle öldürülmemek için ailecek intihar ediyorlardı. Ailesi ve çocuklarıyla birlikte kendilerini nehre atarak intihar edenler ise bütün halk tarafından görülmekteydi... Haçlılar tarafından o ilk sefer sırasında sayısı belirsiz ama çok sayıda (binlerce demek yetmeyebilir) Yahudi, eşleri ve çocuklarıyla birlikte işkence edilerek öldürülmek suretiyle, dehşetli bir soykırım uygulanmıştır.
Yalnızca Yahudilerin varlılarını gasp etmek Haçlı barbarlara yetmedi, kendileri gibi Hıristiyan olan millet ve topluluklara da saldırmaya başladılar. Bir gurup haçlı çapulcusu Macarların topraklarına girip yağmaya ve talana başladı. Semlin kentine de girerek çapula başladıklarında Macarlar onların bu barbarlıklarına hemen karşılık verdi. O çapulcu gurubundakilerin çoğunu öldürdüler. Bir başka Haçlı gurubu da Belgrad’a saldırdı, yağma ve çapula başladılar. Sırplar da tıpkı Macarlar gibi hemen karşı koydular ve yakaladıkları haçlıları öldürdüler.
Haçlıların öncü ordusu olan o yaklaşık 40 bin kişilik ordunun başında Piyer Lermit ve adamları vardı. Macarların ülkesi Semlin’de ve Belgrad’da olanları öğrenince; çevreye dağılmış halde Doğu Roma’ya gitmekte olan ordusunu topladı. Önce Macarların Semlin kentine gitti. Macar Hıristiyanlar kendilerini saygıyla karşıladılarsa da intikam için Semlin’de binlerce Macar’ı katlettiler, şehri yağmaladılar. İkinci hedefleri ise tabii ki Belgrad oldu. Oraya da saldırdılar, öldürdüler, yağmaladılar; terk ederken de bütün şehri ateşe verdiler…
Kendi dindaşlarına karşı bile böylesine barbarlaşan Haçlıları ve onların zihniyetini bir düşünün… Avrupa’da bu olaylar yaşanırken Doğu Roma yetkilileri çaşıtları vasıtasıyla her yapılandan haberdar oluyorlardı. İmparator Alexios şaşkınlık içindeydi, yardım istemekle nasıl bir belâya çattığını anlamış ve korkmaya başlamıştı. İmparatorun elinde güçlü bir ordusu yoktu. Doğu Roma’nın o zamana göre 24 yıl önceki ordusu en güçlü zamanında (220 bin kişi olarak biliniyor) 40 bin kişilik Selçuklu Başbuğluğunun (İmparatorluğunun) ordusuna Malazgirt ovasında yenildikten sonra bir daha, askeri güç olarak kendini toparlayamamıştı. Bundan ötürü bütün Anadolu Türklerin yönetimine geçmiş, İstanbul’un hemen yakınındaki İznik’i Türkler kendilerine başkent yapmışlardı. İmparator Alexsios’un kendi hanedanını ve başkentleri İstanbul’u korumak için küçük ama çok mükemmel savaşçılardan oluşan bir ordusu vardı. Ordunun asker sayısı az olduğu için sadece İmparatorun özel ordusu niteliğindeydi. Söz konusu ordunun as savaşçıları ise Peçeneklerdi. İmparator, Haçlıları İstanbul ve yakınında hiç istemiyordu, bir an önce Anadolu yakasına geçmeleri için her çabayı göstermekteydi. Boğazı geçmeleri için gemi, kayık, sal gibi her araçtan yararlanıyordu. Onların İstanbul’a bulaşmadan geçip gitmeleri için rehber olarak Peçenek askerler görevlendirildi. Fakat Haçlılar binlerce yığınlar halinde Balkanlardan akmaktaydı. Haçlı ordusunun asıl büyük kısmı henüz gelmemişti, gelenler öncü kuvvet niteliğindeki 40 bin kişilik haçlı ordusuydu. Bu öncü ordu çok hızlı hareket ediyordu dolayısıyla, İstanbul çevresine 15 gün kadar önce gelmişlerdi. Asıl olan büyük ordunun gelmesi beklenecekti ama Doğu Roma İmparatorluğu yetkilileri Haçlıların hiç beklemeden Anadolu’ya geçmelerini istiyorlardı, onların İstanbul’un içine girmelerini istemiyorlardı. Nasıl istesinler, Avrupa’daki dindaşlarının başlarına gelenleri duyunca ürkmüşler ve de korkmuşlardı. Bir taraftan Anadolu’ya geçişler yapılırken diğer taraftan Haçlı guruplardan bazıları, İstanbul’daki Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen yerleri ve kiliseleri ziyaret etmek bahanesiyle şehre girdiler. Ve tabii ki beklenen olmaya başladı. Yağma ve talana başladılar, o kadar ki kiliselerdeki kutsal eşyaları (altın ve gümüşten yapılanlar, üzeri kıymetli taşlı olanlar ve o günün koşullarında değerli olan ne varsa) bile yağmalamaya başladılar… Ne dindarlar ama!..
Doğu Roma İmparatoru Alexsios başta olmak üzere İmparatorluğun diğer yöneticileri hemen önlem almak zorundaydılar. Haçlı ordusunun ileri gelenlerini saraya topladılar ve bir anlaşma yapmak için çalışmaya başladılar. Haçlı ordusunun yetkilileri başlangıçta hiçbir şey kabul etmez görünüyorlardı ama yüklü yüklü rüşveti alınca anlaşma sağlandı. Bu anlaşmaya göre: Haçlı ordusunun bütün ihtiyaçları Doğu Roma İmparatorluğu tarafından en iyi şekilde karşılanacak. Hepsinin en kısa zamanda Anadolu yakasına geçmeleri sağlanacak. Anadolu’da sefer sürerken yiyecek, içecek ve hayvan yemi desteği sürekli sağlanacak. Buna karşılık Haçlı orduları ele geçirdikleri toprakları Doğu Roma İmparatorluğuna terk ederek, Kudüs’e gitmek üzere yollarına devam edecekler… Bu anlaşma, arkadan gelmekte olan asıl büyük Haçlı ordusu ileri gelenleri ile de yapılacaktır.
İmparator Alexsios böylece haçlıları başından savmış oluyordu. Olanca imkânlar kullanılarak Haçlılar Anadolu yakasına geçirildi. Henüz büyük Haçlı ordusu yolda gelmekteydi ama öncü ordu onları beklemek niyetinde değildi. 6 Ağustos’ta, hemen İzmit’e doğru bir savaş, daha doğrusu barbarlık hareketi başlattılar. Önlerindeki bütün yerleşim yerlerini talan ediyor, yakıp yıkıyorlardı. İzmit ve İznik’ten Yalova’ya kadar olan bölgeleri kuşattılar. Aslında çoğu halkı Hıristiyan olan yerleşim yerlerindeki dindaşlarını da öldürüyorlardı. Her şeyi talan etmeleri yetmezmiş gibi kadın ve kızlara da tecavüz ediyorlardı. Kendi dindaşlarını bile öldüren, soyan ve de tecavüz eden bu caniler topluluğu, kendilerine düşman olarak seçtikleri Türklere neler yapar? Çok ayrıntıya girmeden bir örnek vereyim varın gerisini siz düşünün: Türk obalarında her kim varsa, çılgınca işkence ederek öldürdüler, çocuklar hariç çünkü çocukları mızraklarına takarak, yaktıkları büyük ateşte kızartıp yemişlerdir… İşte alın size insan!.. Eğer insan buysa…
Bu olayların olduğu sırada Selçuklu Başbuğluğunun (İmparatorluğunun) ordusu Malatya’daydı ve Başbuğ Kılıç Aslan da ordunun başındaydı. Yine de, başkent İznik’i ve batı sınırımızı korumakla görevli çok az sayıdaki Türk savaşçısı hemen harekete geçti. Haçlılar cinayetlerinden sonra Kserigordon hisarını ele geçirip orada toplanmışlardı. Türk savaşçılar 29 Eylül günü kaleyi kuşattı. Kaleye gelen suyun yolu kesildi. Türk savaşçılar; teslim olup da Müslüman olacakların canları bağışlanacak deyince bir kısım dindar Haçlı hemen Müslüman oldu; inançları ne kadar sağlamsa! Teslim olmayanlar ise savaşmayı yeğlediler çünkü Türk savaşçılarına göre sayıları çok fazlaydı. Dolayısıyla Türkleri yeneceklerini sanıyorlardı. Çetin vuruşma kısa sürdü, Haçlıların büyük bir çoğunluğu kılıçtan geçirildi, komutanları olan Rinaldo başta olmak özere bir kısmı da esir edildi. Bu durumu duyan diğer Haçlı birlikleri (Anadolu yakasına çıkıp toplananlar) hemen harekete geçtiler. Öyle azıcık bir Türk savaşçısı nasıl olurda kendinden kat kat fazla Haçlıyı yenermiş, onlara günlerini göstermelilerdi. 20 bin kişilik bir haçlı ordusu, kin dolu ve canavarlaşmış bir şekilde hızla İznik’e doğru ilerlemeye başladı. Ancak bilmedikleri bir şey vardı; o küçümsedikleri bir avuç Türk savaşçısı İznik yakınlarındaki ormanlık bir geçitte pusudaydı… Önce Haçlıların üstüne müthiş bir ok saldırısı başladı. Neye uğradıklarını şaşırmışlar ne yapacaklarını bilemez bir duruma düşmüşlerdi. Düşmanın bu kısa şaşkınlık hali geçmeden her iki taraftan eli kılıçlı Türk savaşçıları üstlerine çullanıverdi. Tam bir ölüm kalım savaşı başlamıştır. Binlerce Haçlı kılıçtan geçirildi, geçidin o kısmı, yamaçlar ve ormanın içi cesetle doldu. Tam savaşın kargaşası sırasında Yalova tarafına kaçan üç bin Haçlı kurtulabildi.
Ancak bu bir son olmadığı gibi aslında henüz başlangıç bile değildi. Haçlıların asıl büyük ordusu, daha doğrusu orduları İstanbul çevresine gelmeye başlamıştı. Toulouse Kontu Raymond, Godefroi de Boullion, Baudouin de Bourg, Baudouin de Boullion, Norman Bohemond ve Tangret gibi pek çok Avrupa soylusunun komutasındaki Haçlı orduları İstanbul’un çevresini doldurmuşlardı. Bu ordular daha çok düzenli ve eğitimli askerlerden oluşuyordu ama anlayış olarak yine Haçlı barbarlarıydılar. Hatta belki de daha korkunçtular ki Doğu Romalılar bu yeni gelenlerden hiç hoşlanmamışlardı. İmparator Alexsios onları başından savmak için yine parayı kullanıyor, onlara Anadolu ve Kudüs istikametini gösteriyordu. Ancak onun bu teklifini Haçlılar hemen kabul etmek istemediler, aslında ne istedikleri belliydi! İmparator biraz yavaştan alıp oyalamaya çalışınca, paskalya günü İstanbul’a saldırdılar ve her tarafı yağmalamaya başladılar. Doğu Roma İmparatorluğu yetkilileri hemen duruma müdahale etti ve yüklü yüklü rüşvetler sonunda onlarla da bir anlaşma yapıldı. Ve Haçlı orduları süratle Anadolu yakasına çıkarılmaya başlandı. Ha, sırası gelmişken; Haçlı ordularının sayısı hakkında tam bilgi yoktur. Her tarihçi kendine göre rakamlar vermiştir. Bu rakamlar 170 binden 600 bine kadar değişmektedir. Bence 170 binden çok fazladır ama 600 bin kadar da değildir. Biraz abartılmış. Pekiyi Haçlı ordularının sayısı neden bu kadar muğlâk? Sebebi şu; çapulcular, hırsızlar, fanatikler, macera arayanlar, zenginlik peşinde koşanlar, köleler, asiller ve onların askerler gibi çeşit çok olunca herhangi bir düzenli sayım ve kayıt tutulmamış. Her asil ve komutan kendi askerlerinden sorumlu, her biri diğerlerinin durumunu bilmiyor. Hatta bazı sözde askeri birlikler kendi sayılarını bile bilmiyorlar. Nasıl bilsinler; ta Avrupa’nın öbür ucundan İstanbul’a gelinceye kadar sürekli katılımlar olmuş, ordular sürekli büyümüş…
Tamamı Anadolu yakasına geçen devasa Haçlı ordularının ilk işi; Selçuklu Başbuğluğunun (İmparatorluğunun) başkenti olan İznik’i kuşatmak oldu. Kuşatma çok sıkı önlemlerle başladığı için kale içine hiçbir giriş yapılamıyordu, böylece kale içindeki Türk askerleri tam bir kıskaç içine alınmıştı. Yine de kale alınamıyordu. Haçlılara göre Türk savaşçıları çok çetin çıkmıştı. Defalarca şiddetli saldırılar yapıldıysa da kaleyi alamadılar. Bu arada Haçlılar; Türk savaşçılarının yiyecek sıkıntısı çekmediklerini fark ettiler. Sıkı bir inceleme sonucunda; çevredeki bazı Türk obalarının, göl üzerinden gizlice kaleye yiyecek soktukları anlaşıldı. Gerekli tedbirler alınarak bu da önlenince kaledekiler çok zor duruma düştü. Ne var ki, Türk savaşçılar değil teslim olmak ölümüne direniyorlardı. Haçlılar ise kaleyi ele geçirememenin çılgınlığı içinde iyice barbarlaştılar. Bu insanlık dışı vahşileşmenin nasıl olduğunu tahayyül etmeniz için bir örnek vereyim: Haçlılar yakaladıkları Türk kadın ve kızlarını kale önüne getirtip, Türk savaşçılarının göreceği şekilde, tecavüz ve çeşitli işkencelerden sonra kafalarını kesip mancınıkla kalenin içine fırlatıyorlardı!.. Haçlı savaşlarını ve Haçlıları tanımayanlar, tanıma zahmetine katlanmayanlar, sözde insan hakları savunucularımız ve de entellerimiz! Bunları bilmez belki de bilmek istemezler…
İznik kuşatması sırasında, savaşa bizzat katılmasa da Manuel Boutoumides komutasındaki bir Doğu Roma askeri birliği de İznik yakınlarında üslenmişti. Doğu Roma İmparatoru Alexsios; İznik’i yağma ve talan edilmeden ele geçirmek istiyordu, ayrıca İznik kuşatmasının böyle uzayıp gitmesi hiç hoşuna gitmemişti, Haçlı orduları bir an önce Kudüs’e doğru gitmeliydiler. Kaledeki Türk savaşçılarının da artık direnecek güçleri kalmamıştı çünkü yiyecekleri bile bitmişti. İşte bu sebeplerden ötürü İznik yakınındaki Doğu Roma askeri birliği ile Türk savaşçıları anlaştılar ve şehri Doğu Roma askerleri teslim aldı. Böyle bir oldubitti Haçlıların hiç hoşuna gitmedi ama İmparator Alexsios ile aralarındaki anlaşmaya uymak zorundaydılar. Yine anlaşma gereği bütün giderleri Doğu Roma İmparatorluğunca karşılanmaktaydı. Böylece İznik katliamdan, talandan ve yıkımdan kurtulmuş halde Doğu Roma’nın oldu… Bütün bunlar olurken Selçuklu Başbuğu ordusuyla hızla gelmişti. Haçlı ordularından bir bölümü Eskişehir yakınlarına doğru hareket halinde iken Kılıçaslan’ın çaşıtları tarafından fark edildi. Selçuklu askerleri pusu kurup beklediler ve uygun zamanı ve yeri geldiğinde ok atışlarıyla hücuma geçtiler. Haçlı askerleri sayıca Türklerden çok üstün durumdaydı. Üstelik zırhlıydılar ve de eğitimli düzenli askeri birlikler halindeydiler. Yine de Türk askerleri baskın şeklinde hücumlar, yan cephelerden de sıkıştırmalarla, Haçlı ordusunu önce serseme çevirdiler, sonra da genel bir saldırıyla bozguna uğrattılar. Hemen hemen tamamını kılıçtan geçirmişlerdi ama bu arada epeyce de kayıp vermişlerdi… İşte tam zafer kazandık diyecekken o da ne! Öncekinden çok daha kalabalık bir Haçlı ordusunun üstlerine gelmekte olduğunu gördüler. Durum çok kritikti. Karşılarındaki düşman sayıca çok üstündü üstelik ağır zırhlı ve de düzenli askeri birlikler halindeydiler. Selçuklu askerleri bir savaşı yeni bitirmiş yorgundular. Böyleyken bile canla başla, ölümüne savaşacak kadar yürekliydiler. Savaştıklarında belki her biri üç beş Haçlı askeri öldürmeden ölmeyecekti ama bu neye yarardı? Böyle bir durumda, geriye kalan Haçlı ordularının hiçbir dirençle karşılaşmadan neler yapabileceklerini tahayyül etmek hiç de zor değil… Kılıç Aslan tam böyle bir ortamda çok isabetli bir karar verdi. Bazı ağırlıklarını dahi bırakarak askerlerini hemen ve hızla geri çekti. Haçlılar Selçuklu ordusunu takip etmediler. Bu çetin karşılaşmanın sonunda: Haçlılar, zafer kazandıklarını, Selçuklu ordusunun ağırlıklarını dahi bırakarak kaçmak zorunda kaldığını söylediler. Selçuklular da, zafer kazandıklarını, bir Haçlı ordusunu imha ettiklerini, geri çekilmelerinin zaferlerini etkilemediğini söylediler. Aslında ortada yenen ve zafer kazanan olmadığı gibi yenilen de yoktu. Ancak kesin olan şu ki: Haçlılar, Anadolu’da serbestçe hareket edemeyeceklerini, karşılarında sayıca az bile olsalar müthiş savaşçıların olduğunu anlamışlardı. Selçuklu Türkleri ise; öyle rahatça yendikleri, tepeleyip geçtikleri Doğu Roma askerlerine benzemeyen, sayıca çok fazla, bazı birlikleri eğitimli, ağır zırhlı, barbar, insanlık dışı davranışları olan yamyamlarla karşı karşıya olduklarını anlamışlardı.
(Devamı III. yazıda)