Askeri darbelerden çok çektik.

Darbeler; çoğu kez demokrasiyi kurtarmak için ya da anarşi ve terörü önlemek gerekçesiyle yapıldılar. 1960 darbesi hariç, diğerleri tamamen emekten ve halkın örgütlenmesinden yana olan sol anlayışa karşı düzenlenmiştir.

Daha da önemlisi, darbeler; sanki “ulusalcı”, “milliyetçi” , “Devletin temel kuruluş amacını kurtarmak” üzere “dış güçlere karşı” yapılıyormuş gibi gösterilmiştir. Ancak tam tersine, emperyalist ülkelerin Türkiye’ye demokratik düzen içinde yaptıramadıklarını, dikta yönetimiyle yaptırılması amacına hizmet etmişlerdir.

12 Mart Darbesi; tam faşist bir dikta yönetimiydi. Solu tasfiye etmeyi amaçlıyordu. 12 Eylül Darbesi sağcı bir hükümete karşı yapılmış gibi gösterildi, fakat emekten yana tüm güçleri ve demokrasiyi tasfiye etti. İşkenceler doğal sorgulama yöntemi olarak kullanıldı. Sendikalar kapatıldı, idamlar yapıldı, en kötüsü Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasi partiler kapatıldı.

Halkımızın belleğinde yer eden bu acı uygulamalardan sonra 2002 tarihinde güya askeri darbelere karşı; demokrasiden, insan haklarından, çağdaş uygarlıktan yana bir sivil değişim gerçekleştirdik. Gerçekte ise sivil siyaset darbesi yedik. Askeri darbeler bunun yanında “ehven-i şer” kaldı. Çünkü diğerlerinin yapamadıklarını bu sivil darbe gerçekleştirdi. Gizli tuttuğu amacı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “laik-demokratik-parlamenter” temelini yıkarak dine dayalı devlete dönüştürmekti.

Bunun için önce laikliğe bağlı olan Ordu’nun tasfiyesi gerekiyordu.

Emperyalist ülkeler de 358'i general ve amiral, 326 bin 919'u yükümlü olmak üzere toplam 620 bin 473 mevcuduyla (2016 https://www.ntv.com.tr) dünyanın en büyük ve en güçlü ordusu olan bu ordudan korkuyorlardı. Özellikle komşularımız ve Yunanistan bu konuda hep yakınıyordu. Tasfiye edilmesi, itibarını kaybetmesi, bu güçlü kaplanın dişlerinin ve tırnaklarının sökülmesi gerekiyordu. Bu nedenle önce ordudan başladılar. Çünkü on yıl arayla üç askeri darbe, tüm olumsuzluklarıyla halkın belleğindeydi.

Doğu Anadolu Bölgesinde, iki muvazzaf astsubayın tutuklanmasıyla başlayan sivil darbe, emekli subayların, bunlardan sonra muvazzaf subayların, daha sonra uydurma davalarla üst komuta kademelerinde yer alan subayların Genel Kurmay Başkanına kadar tüm Amirallerin, Generallerin itibarsızlaştırılarak, tutuklanmasına kadar ulaştı.

Özellikle o tarihlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evini aramakta olan bir astsubay ile bir istihbarat subayının güya suikast yapmak üzereyken yakalanmalarıyla Ordunun Kozmik Odasına girildi.

Kozmik Odada; ülkemizin dışında görev yapan sekiz yüz civarındaki gizli ajanlarımızın listesi ve ülkemizin yabancı güçler tarafından istilası halinde uygulanacak harekât planları vardı.

Hepsi emperyalist ülkelerin eline geçti.

Sekiz yüz ajanımız açığa çıktı, gelen haberler doğruysa tamamı öldürüldü.

Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, ve benzeri adlarla yürütülen güya hukuksal soruşturmalarla yargı eliyle ordumuz tasfiye edildi.

Son çıkarılan yasa ile halkımızın 20-21 yaşlarındaki genç, inançlı, çıkarsız hizmet veren halk ordusu yerine paralı ordu esası getirildi…

Bütün bunları neden anlatıyorum?

Askeri darbeler dönemi geçmişte kalmıştır. Şimdi sivil darbeler dönemi başlamıştır.

Ordumuz AKP iktidarı tarafından itibarsızlaştırılmış, tüm amiralleri jiletle kazınır gibi ordudan uzaklaştırılmış, mevcudu 130.000 er azaltılmıştır.

Bu nedenle Ege Denizindeki 18 ada Yunanistan tarafından istila edildiğinde AKP iktidarının sesi çıkmamıştır. Eğer önceki Amiraller var olsalardı, Kardak kayalıkları nasıl düşmana verilmediyse 18 adamız da verilmezdi. Bu nedenle Akdeniz’de 1542 kilometre uzunluğunda kıyımız olduğu halde kaynaklarına sahip çıkamıyoruz. Bu nedenle AKP iktidarı hâlâ Akdeniz’de “Münhasır Ekonomik Bölge” ilan edemiyor. ABD Başkanı tarafından iki de bir tehdit ediliyoruz. Güneydoğu sınırımıza bir süre konuşlandırılan PATRİOT füzelerini çekip götürdüler. Satın almak istedik satmadılar. Çin’den savunma füzesi satın alacaktık, tehdit ettiler alamadık.

Rusya’dan S400 savunma füzelerini satın aldık. ABD tarafından tehdit edilince “fişini takmayacağımızı” söylüyoruz. Donald Trump ses çıkarmasın diye yüz milyar dolarlık yolcu uçağı almayı yükümleniyoruz.

Ülkemizi korumak için kendi ürettiğimiz bataryalar nerede? Neden yok?

Bu yüzden ordumuz güçlü olmalıdır. Ordudan uzaklaştırılmış ve zorunlu olarak emekli edilmiş tüm kadrolar geri çağırılmalıdır. Paralı ordu anlayışı terk edilmelidir.

Güçlü ordu yoksa güçlü Türkiye’de yoktur!