Bir şeyin iyice farkına varmak gerekir ki, devlet denilen yapılar dünya genel ekonomik sistemlerine göre şekilleniyorlar.

 

    Yazılı tarihin başladığı ilk çağa damgasını vuran olay ve süreçleri "Kavimler Göçü"dür. Orta Asya ve Kafkaslardan genler ile Afrika'dan Avrupaya gelenlerin serüvenidir. Sayının çokluğu ve gelenlerin geldikleri yerde yaşadıkları sorunlar karşısında ki mücadelecilikleri, geldikleri topraklardaki insanlara kolay hüküm etmelerini sağlamış, avrupa'da o yıllarda hüküm süren Roma İmparatorluğu önce ikiye ayrılmış, ardında da yıkılıp yok olmuştur.

 

    O çağlarda henüz sistemli yönetimler ve ekonomik sistemler gelişmediğinden, Çinliler, Hunlar ve daha sonrada Arapların akınları ve bu toprakları işgalleri, dönem dünyasının düzenini değiştirmiştir.

 

    Başlangıçta göçler ile Roma İmparatorluğu 395'te Batı Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) olarak ikiye ayrılmıştır.

 

    Ardından, bu göçmen akımlarına dayanamayan Batı Roma İmparatorluğu 476'da, Doğu Roma da 1453'de Fatihin İstanbul'u alması ile yıkılıp yok olmuştur.

    Roma İmparatorluğunun yıkılmasının ardından ortaya çıkan otorite-yönetim boşluklarından, Avrupa'da derebeylik (feodalite) rejimi ortaya çıkmıştır.

 

    Yine bu göçler sebebi ile gelen savaşçı kavimlerin birbirleriyle ve Romalılarla kaynaşması sonucunda bugünkü Avrupa'da, Alman, Fransız, İngiliz ve daha başka milletler topluluğu ortaya çıkmıştır.

 

    Feodalizm ile birlikte, Avrupa'da Hristiyanlık hızla yayılmıştır. Bunun sonucunda da Ortaçağ Avrupasında kilise, papalık ve skolastik (özgür olmayan) düşünce güç kazanmaya başlamıştır.

 

    Bu süreç tarihte İlk ve orta çağ olarak yerini alırken, dönem en zor ve kanlı bir dönem olmuştur.

 

    Bu dönemlerin sonun da Rönesans ve Reform hareketleri yaşanmıştır. Ardında da bu yine 50 milyon Avrupalı İspanyol, ingiliz, Portekiz, Fransız gibi milletler Amerikaya göç etmişlerdir.

 

    Gerek ortaçağ avrupasının karanlık deneyimleri, gerekse de göçler sebebiyle yaşananlar ve kurulan yeni dünya düzeni, insanlara bir başka şeyi öğretmiş ve Amerikan İç Savaşı(1775–1783) olarak da bilinen savaş ve sonrasında da 1776'da, "Virginia İnsan Hakları Bildirgesi" olarak bilinen "Amerikan Bağımsızlık bildirgesi";

 

    Bu süreçten etkilenen Avrupa'da da 1789 Fransız iç savaşı ve devriminin ardından "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi" yayınlanmıştır.

 

    Bu sürecin ardından da, deniz ulaşımının kıtalararası olmaya başlaması ile birlikte ticaret gelişmiş, feodalizm tasfiye olarak yerini

ticaret burjuvazisinin yeni ekonomik sistemi Kapitalizm almıştır.

 

    Kapitalizm ise, kendisine uygun olarak imparatorlukları yıkıp yok ettikten sonra, savaşlar ile yeni ulus devletleri ortaya çıkmıştır.

 

    Özellikle ikinci milenyum 2000'lerden sonra Kapitalist Liberal sistem kendini yenilemiş ve Neo-liberal sistem dünya ekonomi ve yönetimine hakim olmuştur.

 

    Ülkemiz de bu süreçten nasibini almış ve DSP, MHP ve ANAP Hükümeti, MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin, "TBMM'nin en kısa zamanda toplanarak, ilk önce seçimlerin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılması için seçim kararı alması bir zorunluluktur" sözleri hükümet sona ermiş ve AKP 2002'de tek başına iktidar olmuştur.

 

    Kamu malı KİT'lerin Fabrikaları, şirketleri, tarım arazileri özelleştirilmiş ve ekonomide kamunun elinde ne var ise, ormanlar, nehirler, madenler yerli-yabancı özel sektöre "değer-değmez fiyatlara" satılmıştır.

 

    Ortadoğu ve Afrika'da yaşanan savaşlar ve iç karışıklıklar sonucunda ülkelerinden kaçan yabancılar, uluslararası kuruluşlar, ABD ve Avrupa devletlerinin AKP Hükümetine baskısı ile ülkemizde kalmalarına göz yumulmuş, bu ise bazı bölgelerde çok açık olmak üzere ülke genelinde demografiyi değiştirecek boyutlara ulaşmıştır.

 

    Emperyalizm için önemli olan şirketlerinin varlığı, kârlılığı ve yaşamalarıdır.

 

Bazı basın ve yayın organlarında yer almaya başlayan ABD Başkanı Biden ile Başkan Erdoğan'ın görüşmelerinde, Türk tarafının verceği ödünlerden söz edilmektedir.

 

    Bir yandan elden çıkarılmış kamu malları ile semirtilmiş ve şımartılmış yerli-yabancı özel sektörün istekleri, diğer yandan uluslararası diplomasinin zorlamaları ile, yaşanacaklar ve verileceği açıklanan ödünler, duyarlı yurtsever insanları tedirgin etmektedir.

 

    Gerek dünya ekonomik sisteminin krizi, gerek çevre felaketleri, gerekse de bu uluslararası Coronavirus salgını sonrası oluşacak yeni dünya ve Türkiye düzeni, duyarlı yurttaşları tedirgin etmektedir.

 

    Neden mi, yazının başını ve dünyanın döngüsünü gözler önüne sersek, "perşembenin gelişi, çarşambadan belli" olduğunu göreceğiz.

 

    Ne demişti Mehmet Akif, "Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;/ Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır."

 

    Valla siz bilirsiniz. Benden bu kadar!..