Sağ Dikey Reklam Alanı Genişlik: 160px Yükseklik: 600px
Antalya Haberleri
Akdeniz Gerçek Ekonomi “Türkiye’nin bekleyecek zamanı yok”

“Türkiye’nin bekleyecek zamanı yok”

Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD), 28 Mayıs Cumhurbaşkanı Seçimleri sonrasında açıklama yaptı. Akın Akıncı Başkanlığı’ndaki ANSİAD’dan yapılan açıklamada Türkiye’nin seçim havasından çıkması ve hızlı bir reform döneminin başlaması gerektiği kaydedildi.

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
“Türkiye’nin bekleyecek zamanı yok”

“2023 Türkiye genel seçimleri, 14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28. döneminde 600 milletvekilinin belirlenmesi ile gerçekleşmiştir. 2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu aynı gün gerçekleşmiş olup ikinci tura kalan seçim 28 Mayıs 2023’te Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ile sona ermiştir” denilen açıklamada Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin (ANSİAD) bağımsız bir sivil toplum örgütü olduğunun altı çizildi.

DSC_9139

ANSİAD’ın açıklaması şöyle: “Türkiye, uzun, yorucu, gergin bir seçim sürecini nihayet tamamlamış bulunmaktadır. Önerilerimizi seçim sonucunu bilmeden hazırladık, çünkü bizim önerilerimiz siyaset üstü niteliktedir, ayrıca demokrasi seçimden ibaret olmadığı gibi, devletlerin ve milletlerin kaderi de seçim sonuçlarına bağlı değildir. Milli bir devletin politikaları seçime, kişilere göre değişemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel politikaları da Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu meclisin çizdiği laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerinden sapamaz. ANSİAD olarak bizim söylemlerimiz, çizgimiz de her zaman bu yöndedir, değerlendirmelerimizi de döneme göre değil, derneğimiz tüzüğünde yer alan ilkelerimize göre yaparız.”

“SES GETİRECEK MESAJLAR VERMELİYİZ”

“Seçimler ülkenin gelecek vizyonunun, sorunların ve çözümlerin fikir tartışması süreçleridir ve bu tür seçimler ülkeye fayda sağlar. Ancak, Türkiye’de seçimlerde fikir, sorun ve çözüm tartışması yapılamamıştır. Oysa insanlığın geleceğinin küresel ısınmaya, küresel ısınmaya bağlı büyük küresel güçlere, yapay zeka teknolojilerine bağlı olduğu, 50-60 yıl sonra hiçbir devletin tek başına sorunları çözemeyeceği bir dünyada bizim ülke olarak dünyada ses getirecek mesajlar vermemiz gerekirdi.”

  “GERGİNLİKLER FATURAYI ARTIRIYOR”

“Seçimlerde beklenen İstanbul depremini, 21. yüzyıl sorunlarını, endüstri 4.0’ı, yapay zekanın geleceğini, Türk eğitim sisteminin ve milyonlarca çalışanın teknolojik değişime nasıl ayak uyduracağını, şehirlerimizin geleceğini, yeşil ve dijital dönüşümü teknolojileri konuşmalıydık. Çünkü dünya böyle giderse 2053’de dünyamız bugünkü dünya olmayacak, bugün konuşulan şeyler konuşulmayacak. Biz geleceği konuşmadığımız gibi, 10 yıldan bu yana özel sektör olarak konuştuğumuz, artık konuşmaktan vazgeçtiğimiz yapısal reformları da konuşamadık. Enflasyonu, cari açığı, döviz meselesini, konut sorununu, deprem bölgesini konuşmadık. Bunun yerine erken emeklilik gibi vaatlerle ve başka konularla dolu bir dönem geçirdik. Oysa artık bekleyecek zaman kalmamıştır. Sürekli seçim atmosferi ve siyasi gerginliklerin ekonomideki faturası artmaktadır.”

“DAHA FAZLA KUTUPLAŞTIK”

“Bu noktadan hareketle ülkemizin üç eksenli bir toparlanma politikasını hızla yaşama geçirmesi için artık kaybedecek gününün kalmadığını hatırlatmak istiyoruz.  Birinci eksen demokrasimizin ve hukuk devleti temellerinin güçlendirilerek, toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi ve ulusal birliğimizin sevgi, saygı ve uzlaşma kültürüyle sağlanmasıdır. Demokrasilerde seçimler toplum için hayati bir mesele olmamakta, hükümetlerin değişmesi kimsenin yaşamını değiştirmemekte, bu nedenle gerginlik de yaşanmamaktadır. Maalesef ülkemizde seçim gerginliği toplumu daha fazla ayrıştırmış ve kutuplaştırmıştır. Oysa kutuplaşma bir milletin millet olma özelliğini bile ortadan kaldırır.”

“BEKA KOŞULU DEMOKRASİ VE HUKUK”

Ülke olarak demokrasinin seçimden ibaret olmadığını anlamalı ve demokratik kültürü ve kurumları güçlendirmeliyiz. Kalkınma ve demokrasi birbirinden ayrılmayan özdeş kavramlardır. Kalkınma, ekonomik büyüme ve milli gelir artışı değil, demokrasinin ve sosyal piyasa ekonomisinin, bütün bireylerin özgürlük ve mutluluğunu artırmasıdır. Kalkınma için üretim ve gelir artışı, fabrikalar, turizmin büyümesi yeterli olmamakta, beşeri sermaye yapısının ve kurumsal kültürün değişmesi gerekmektedir. 21. Yüzyılın dijital toplumu, geleneksel kültür ve kurumlarla değil, her tür farklılığı, aykırılığı kucaklayan, yenilikçi bilimsel kültürü özümsemiş, çoğulcu ve katılımcı kurumsal kültürle gelişmektedir. Farklı fikirlere saygı, düşünce ve ifade özgürlüğü, dünyadaki 7 milyar insanı cezbedecek nitelikte yaşam tarzı ve inanç özgürlüğü, 21. yüzyılda yaratıcı ve yenilikçi toplum ve ekonomi olmak, bölgesel ve küresel cazibe merkezi olmak için vazgeçilmez kuraldır. Bu yönde ilerleme olmadığı takdirde ülkeler orta demokrasi ve orta gelir tuzağından çıkamamaktadır. Güçlü bir devlet ve millet olmanın ve devletin beka koşulunun demokrasi ve hukuk olduğu gerçeğinden hareketle bu konudaki eksikleri tamamlamalıyız.”

“UZUN DÖNEMDE BÜYÜME AŞAĞI ÇEKİLİYOR”

“Hızla ele almamız gereken ikinci eksen ekonomide istikrarın sağlanmasıdır. Merkez Bankasının 2021 yılı sonundan itibaren faiz oranlarını gerçekçi olmayan bir düzeye indirmesi, liralaşma stratejisi altında kur korumalı mevduata bütçeden kaynak ayrılması ve döviz kurunun baskılanması sonucunda Türkiye’nin risk primi CDS, enflasyon, dış açık ve bütçe açığı artışları ekonomik istikrarı riske atmış bulunmaktadır. Düşük faiz uygulamasıyla son 17 ayda toplam TL krediler %130, taşıt kredileri %505, taksitli kredi kart bakiyesi %317, kurumsal kredi kartı bakiyeleri %277 artmıştır. Yüksek enflasyon ve düşük faiz herkesi kredi alarak enflasyondan kazanmaya yöneltmiş, tüketim artmış, ekonomide canlılık korunmuş, ancak bu canlanma ekonomide istikrardan vazgeçme pahasına gerçekleştirilmiştir. Enflasyon baz etkisiyle %40’lara gelmişse de ortalama enflasyon halen oldukça yüksektir ve döviz kuruyla birlikte yılın son çeyreğinden itibaren tekrar yükselme riski bulunmaktadır. Ülkemizde enflasyonun bu kadar yüksek olmasının nedeni belirsizliktir. Gelişmiş ülkelerde enflasyonun düşüşe geçmesinin nedeni merkez bankalarına olan güvendir. Bizde ise üretici ve tüccar 3 ay, 6 ay, 1 yıl sonra maliyetin ve fiyatın ne olacağını tahmin edemediği için fiyatı önden yüklemeli olarak yüksek tutmak zorunda kalmaktadır. Bu enflasyon kısır döngüsünden çıkmak zorundayız. Ülke olarak enflasyonla uzun dönemli büyümenin mümkün olmadığını, enflasyonun ekonomide verimliliği düşürdüğünü, verimsiz yatırımlara yol açtığını, sosyal adaleti, ticari ve sosyal ahlakı zayıflattığını, yani ekonomide kısa dönemli büyüme sağlasa da uzun dönemde büyümeyi aşağı çektiğini artık anlamak zorundayız.”

“DÖVİZ KRİZİ RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA KALABİLİRİZ”

“Merkez Bankası’nın döviz rezervini tüketmiş olması ekonomiyi bir döviz krizi riskiyle karşı karşıya bırakmıştır. Dövizin sabit tutulması için kullanılan yöntemler piyasada birden fazla kur oluşmasına ve ciddi sıkıntı ve güvensizliğe yol açmıştır. Yüksek enflasyona rağmen döviz kurunun baskılanması ihracatımızı olumsuz etkilemektedir, nitekim Nisan ayı ihracatımız %17 düşmüştür. Döviz kurunu baskılamak için teşvik edilen kur korumalı mevduata bütçeden faiz ödenmesi doğru ve adaletli olmadığı gibi, sürdürülebilir de değildir. Faiz ve döviz konusunda günlük kararlar banka sistemini aşırı derecede zorlamaktadır. Piyasada faizler de artık bankaya ve kişiye bağlı çok sayıda faiz bulunmakta ve faiz oranları her gün değişmektedir. Eğer mevcut politika sürdürülürse döviz hesaplarına, döviz işlemlerine katı sınırlamalar getirilmesi, yani döviz ve sermaye kontrolü sistemine tam geçiş gerekecektir. Ancak bu tür sabit kur sistemi bu döviz rezerviyle sürdürülemez, ayrıca Türkiye’yi dünya finans sisteminden uzaklaştırır ve yabancı sermayeyi iyice caydırır.”

“KONUTA ERİŞİM İMKANSIZ HALE GELDİ”

“Konut üretim sistemimizin, arsa ve arazi yönetim sistemimizin değişmesi gerektiğini de   ifade etmiştik. Mevcut durumda konut üretim sistemi verimsiz, maliyeti yüksek, şeffaf olmayan, kayıtdışılığın fazla olduğu, yerel demokrasiyi zayıflatan bir sistemdir. Türkiye’nin tasarruflarını ve kaynağını israf eden, gelir dağılımında adaleti bozan sistemin ekonomik, siyasi, sosyal etkileri olumsuzdur. Bu sistemle konut maliyetleri aşırı yükselmiş ve konuta erişim neredeyse imkansız hale gelmiştir. Türkiye’nin konut üretiminde teknoloji, tasarım, enerji gibi her boyutta yeniliklerle yeni bir yol açması gereklidir.

Bu vesile ile yeniden seçilen Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve tüm milletvekillerimizi tebrik eder, seçim sonuçlarının vatana ve millete hayırlı olmasını dileriz.”

Haber Merkezi

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
CHP’li Tanal’dan Vali Ayhan’a tepki

CHP’li Tanal’dan Vali Ayhan’a tepki